İstanbul’da Yaşamak: Bazen Eksik Bazen Tam

By Sabri Kaan Halıcı

İstanbul’da Yaşamak: Bazen Eksik Bazen Tam

By: Sabri Kaan Halıcı

Bazen hâlâ inanamıyorum bu şehirde yaşadığıma…

Dışarıdan bakan biri için sıradan bir taşınma, yeni bir şehirde yeni bir hayat gibi görünebilir. Ama içimdeki ağırlığı kimse tam bilmiyor. İstanbul, sadece bir yer değişikliği olmadı benim için biraz ben değiştim, biraz eksildim, biraz çoğaldım belki de. Tam adını koyamıyorum.

Burada her şey pahalı. Ama sadece fiyatlar değil, duygular da pahalı. Vakit geçirmek, arkadaş görmek, güzel bir kahve içmek, bazen sadece evden dışarı çıkmak bile maliyetli.

İktisat okumuş biri olarak artık bu şehirde mikroekonomiyi teoride değil, doğrudan kemiklerimde hissediyorum. Tercihler artık öyle akademik kavramlar değil; “Bu hafta dışarı mı çıkayım yoksa pazara mı gideyim?” gibi basit ama ağır sorular.

Bu şehirde fırsat maliyeti sadece parayla ölçülmüyor. Enerjiyle, zamanla, bazen ruh sağlığıyla ödeniyor. Bir yere yetişirken kaçırdığım kendim var. İki vasıta değiştirdiğim günlerde “niye bu kadar yoruluyorum?” sorusunu susturuyorum içimde. Ama sonra, kalabalığın içinde yürürken, bir kahve dükkanının önünde durup vitrine bakarken kendime yakalanıyorum: “Gerçekten burada mıyım?”

Bazen bir butik kafede kitap okurken buluyorum kendimi. Kalabalık bir sokağın sadece birkaç adım ötesinde ama ondan bambaşka bir zamandayım sanki. İnsanların konuşmaları uğultuya dönüşüyor, kahve fincanımın buğusu biraz kendime dönmeme bahane oluyor.

Bir gün Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına‘sını okudum, tam anlamıyla içime işledi. Cümleler ağırdı ama sahici. O gün, İstanbul’un sadece sokaklarda değil, kelimelerde de yaşandığını fark ettim. Sonra başka bir gün, Aruoba’ya sığındım. “Yalnızlık paylaşılmaz,” diyordu ve ben o cümleyi, kafenin camından dışarı bakarken değil, kendime içeriden bakarken daha çok anladım.

Okuduklarım, yaşadıklarımı tercüme etmeye başladı belki de. Şehir, kitaplarla birlikte bir iç manzaraya dönüştü. Her şey biraz daha sessiz, biraz daha anlamlı oldu. İstanbul’da yaşamak bazen sadece dışarıda olup biteni anlamak değil, içimizde olup biteni de yeni baştan okumak.

İstanbul bana çok şey öğretti. Özellikle de iktisadın ne kadar canlı bir şey olduğunu. Her sokakta bir piyasa işliyor burada. Her köşede bir karar verme anı var. İnsanların yüzüne bakınca arz-talep eğrileri değil, doğrudan geçim derdi görüyorsun. Enflasyon artık sadece TÜİK’in rakamı değil, benim market poşetimdeki eksiklik. Birkaç ay önce aldığım şeyi alamayınca, cebimde değil zihnimde kırılıyor denge.

Ama bir yandan da… Bu şehir, tuhaf bir şekilde ayakta tutuyor insanı. Yani her şeye rağmen. Çünkü burada herkes bir şekilde devam ediyor. O devam etme hali var ya, işte o bana güç veriyor bazen. Sanki bu şehirle gizli bir anlaşma yapmışım gibi. O bana zor zamanlar sunuyor, ben de ona inadına sabırla tutunuyorum.

İstanbul’da iktisat, sadece ders kitaplarının konusu değil. Burada hayatın ta kendisi. Karar alma, denge kurma, kaynakların kıtlığı… Bunlar artık benim kişisel gündemim. Çünkü ben artık bu şehrin içinde sadece yaşayan biri değilim; aynı zamanda gözlemleyen, anlamaya çalışan biriyim. Her gözlemim biraz benle ilgili, her çözümüm biraz yetersiz.

Yedi ayda İstanbul’u tamamen çözemedim, ama sanırım biraz kendimi çözmeye başladım. Belki de bu şehir en çok bunu yapıyor: seni sana gösteriyor, bazen kalabalığın içinde, bazen tek başına yürürken.

İstanbul’da yaşamak kolay değil. Ama öğretici. Ekonomik olarak da duygusal olarak da sürekli bir “denge arayışı.” Ve belki de bu yüzden hâlâ buradayım. Çünkü bazı şeyler zorla güzelleşiyor. Tıpkı bu şehir gibi.

Bir yüksek lisans dersinde, hocam Mehmet Dikkaya parmağıyla kalemi ortalayıp, “İktisat dengedir,” demişti. O an sadece bir tanım değildi; bir tutumdu, bir bakıştı hayata.

Şimdi dönüp baktığımda, bu şehrin karmaşasında, kendi içimde o dengeyi aradığımı fark ediyorum.

Ne tam bir fazlalık, ne de eksiklik…

Belki de iktisatla hayat, İstanbul’un tam ortasında kesişiyor…

Her şey biraz eksik ama tam da bu yüzden tamam…

“İstanbul’da Yaşamak: Bazen Eksik Bazen Tam” üzerine bir yorum

  1. Ben de İstanbul’da 10 yıl yaşadım, ama iktisadi olarak İstanbul insanının nasıl geçindiğini anlayamadım. Çünkü bir yanda fakir gibi görünen ama hayat dolu gecekondu sakinleri, diğer yanda zengin gibi görünmeyen, gerçekten de zengin olan, ama sahibi olduklarıyla doymayan ve sahip olmayı hayal ettiklerine aç olan gökdelen sakinleri.

    Yanıtla

Bekir Tank için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et