Özellikle son on yılda (2015–2025) Hakkaniyet, Adalet ve Liyakat (HAL) adı verilen yaşamsal kavramların Türkiye’de toplumsal, siyasal ve kurumsal alanda ihraz ettiği mevkiler oldukça tartışmalı hale gelmiştir. Oysa bu kavramlar bir ulusun ve devletin bekası için “yerli ve milli” söylemlerini olur olmaz her yerde ağızlarda sakız etmekten bin kat daha önemli bir derinlik ihtiva eder. Belki de bazı dolmuşların arkasında yazan “halım hal değil; gittiğime bakmayın siz” ironik cümlesi tam karşılığını memleketin perişan ahvalinde bulmaktadır. Bu konuda kendi HAL’ımızın nasıl olduğuna bakalım dilerseniz öncelikle…
Hakkaniyet (Eşitlik, ayrımcılığın olmaması ve vicdani nezahet)
Hakkaniyet genel bir duygu durumu ve insani düzeyi temsil ettiği için bu kavramdan meseleyi analiz etmeye başlamak daha uygun olabilir. ABD veya bir Batı ülkesinde yaşamış olanlar çok iyi bilir. Basit bir sıraya kaynak olmaya teşebbüs eden veya bir konuda ayrımcılığa maruz kalan her insanın ağzından şu cümle otomatik olarak çıkar: This is not fair! (Bu hakkaniyetli değil!)
Bu geniş olguda ilk sorun alanını toplumsal algı oluşturur. İnsanların “hakkını alabilme duygusunda” meydana gelen zayıflıkla temsil edilir. Kamu kurumlarında torpil, kayırmacılık, siyasi aidiyet gibi faktörlerin öne çıktığına dair algıların güçlendiğine işaret eder. Eşitlik anlayışında meydana gelen değişim ikinci sorun alanıdır.
Özellikle gençler ve nitelikli iş gücü arasında, “çalışarak hak edilenin değil, bağlantılarla elde edilenin öncelikli olduğu” yönünde yaygın bir kanaatin oluşması, eşitlik sorununun gelecekte nasıl bir toplumsal bilinçaltının oluşacağına delalet eder. Bu konuda son sorun alanını ise kamu kaynaklarının dağılımı oluşturmaktadır. İhale, teşvik, kadro gibi alanlarda şeffaflık tartışmalarının maksimum düzeye çıkmasından anlaşılabileceği gibi, toplum nezdinde hakkaniyet ilkesine olan güven, ger geçen gün ufuk çizgisindeki bitişe doğru yol almaktadır.
Adalet (Devletin, toplumun ve barışın temeli)
Mülkün temeli olarak yüzyıllardır bilinen adalet kavramı, aslında toplumsal düzenin ve barışın da yegane belirleyicisidir. Bu kavram temelinde son on yılda meydana gelen gelişmeler, cumhuriyet tarihimizin en tartışmalı dönemini yaşamamıza neden olmuştur. Bu tartışmaların bir sonucu olarak yargıya güven gittikçe azalmış, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ulusal ve uluslararası raporlarda sık sık sorgulanmıştır.
Özellikle Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan krizler, siyasi davalar, tutukluluk süreleri bu güvenin en dipten aşınmasına neden olmuştur. Adaletin işleyiş mekanizmaları böylesi bir felaketin ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır. Yargı süreçlerindeki yavaşlık, tarafsızlığın bertaraf olması ve yargısal öngörülebilirlik önemli ölçüde zayıflamıştır. Bunun bir neticesi olarak vatandaşların büyük bir kısmı mahkemeler aracılığıyla hakkını bulacağına eskisi kadar inanmıyor. Yargının siyasallaşması yönündeki kanaat son hızla perçinlenirken adalet mekanizmasının siyasetten bağımsız çalışmadığı yönündeki görüşler güç kazanmıştır.
Liyakat (İşi uzmanına verme)
“Emaneti ehline verin” diyerek yıllarca seküler seleflerinin ensesinde boza pişirenlerin marifetiyle ne emanet ortada kalmış ne de ehil insanlar kendileri için bir alanın varlığı ile umutlarını korumuştur memleket-i şahanede son on yılda. Böylesi bir ortam, doğal olarak nitelikli işgücünün yurt dışına yönelmesine neden olmuştur.
Önceki dönemde etkin olan seküler şeflerin yerini kutsal şefler alırken ortaya çıkan bu yeni düzende “beyin göçü” son elli yılın en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Üstelik, beşeri sermaye oluşumu için her yıl milyarlarca dolar harcanan en nitelikli alanlarda meydana gelen bu gelişme (beyin göçü) kutsal şefin etrafında oluşan rant mekanizmalarından beslenen kesimlerce çoğunlukla istihza ile karşılanmış ve yönetici elitler nezdinde sükut etme dışında bu konuda bir önlem alınmamıştır.
Özel sektörün maliyet merkezli bakış açısı nedeniyle daha etkin davrandığı bu alanda özellikle kamu kurumları değişik gerekçelerle kötü bir sınavdan geçmiştir. Özellikle cumhuriyet tarihinin en lanetli gecesi olduğu konusunda hiç kuşkunun bulunmadığı 15 Temmuz darbe girişimi gerekçesiyle yapılan tasfiyeler “yargılamadan idam etme” tarzı bir yöntemle ve Joseph McCarthy’ye rahmet okuturcasına gerçekleşmiştir.
Ardından izlenen atama politikaları ise kamusal alanda liyakat tartışmalarını derinleştirmiştir. Kadroların ehliyete göre değil, sadakate göre doldurulduğu algısı yaygınlaşmış ve şimdi neredeyse genel bir kabule mazhar hale gelmiştir. Darbe ile bağlantılı olma konusunda karar vericiler elinde objektif ölçüm aletleri olmadığı gibi yeni düzenin inşasında bir sadakat metreye bile sahip olmadan çıkılan bu yol, cumhuriyet tarihinin en paradoksal kamu istihdam politikalarının yaşama geçmesine neden olmuştur.
Liyakat meselesinin dibe doğru yolculuk yapmasında önemli bir alanı oluşturan eğitim ve akademi ise en kötü dönemlerini yaşamaktadır. Nitekim diğer iki ilkenin yere serilmesi sonucu oluşan üniversite rektör atamalarının merkezileşmesi, politik yanaşmacılık kültürünün yaygınlaşmasına neden olmuş, liyakat yerine siyasi yakınlık üzerinden üst düzey bürokrasinin gelişigüzel biçimde doldurulduğu görülmüştür. Bu konuda tam bir ölçü olmasa bile araştırmanın merkezi olan üniversite rektörlerinin yarıdan fazlasının h-indeks verilerine göre, sıradan bir akademisyen skorlarının çok aşağısında bulunması manzaranın naifliğini ispat etmektedir.
Siyasi yakınlık konusu kadim zamanlardan beri liyakatsiz atamaları açıklamak için kullanılan ölçülerden biri olarak ele alınır kuşkusuz. Lakin Türkiye örneğinde son on yılda yaşananlar, mevzunun sadece siyasi olmadığını ve yoğun dozda ezoterizm içerdiğini göstermektedir. On yıl önce yaşanmış olan toplumsal ve sosyolojik travma ve bunun yol açtığı paradoksal sonuçlar ortada iken kamusal alanın ezoterizmin yeni bir türüne doğru savrulması başka türlü nasıl açıklanabilir? Bu durumu açıklamak için ancak yazının başlığına sığınmak mümkün görünüyor: Haldan hala, daldan dala, dört nala…
Dünya Aynasından Neler Görünüyor?
Bazı konularda ülkelerin nereden nereye savrulduklarının anlaşılmasında birbirleriyle karşılaştırılmaları iyi bir ölçü olmuştur genellikle. Böylesi karşılaştırmalar son çeyrek asırda devlet-i aliyemizde genellikle ya “tencere dibin kara; seninki benden kara” şeklinde bir tür yarış şeklinde gerçekleşmiş veya “ya benimsin ya da kara toprağın” deyimi ile özetlenecek biçimde rövanşist bir mantık çerçevesinde ilerlemiştir. Her iki ölçü biçimi de bu ülkede insani (ve çoğunlukla “içi doldurulmayan biçimde” iddia edildiği gibi İslami) bir sistemin inşa edilmesi adına terakki vesilesi olmaya yardımcı olamamıştır.
Dünya aynasından memleket-i şahanenin nasıl görüldüğünün objektif ölçülerine kestirmeden bağımsız kuruluşlarca hazırlanan uluslararası endeksler yardımıyla ulaşabiliriz. Bu endeksler, çoğu zaman önyargı ile itiraz edildiği gibi ABD merkezli spekülatif ölçümler olmaktan çok uzaktır. Zira ABD, bizatihi bu ölçülerin pek çoğunda ilk ona giremeyen mefluç bir sisteme sahiptir. Gelir adaleti bakımından en kötü performansa sahip ülkelerden birisi olan bu devlet, insani ölçüler bakımından da çoğunlukla top 10 arasında yer almaktan uzaktır. Dünya sisteminde belirleyici olması ise, yüksek gelir düzeyi ve askeri üstünlüğü ekseninde ortaya çıkmıştır. Kısaca dünyada mafyatik yöntemler kullanarak dünyaya demokrasi ihraç ettiğini iddia eden sosyo-ekonomik erime dönemini yaşayan bir ülkedir ABD. Bu anlamda örnek oluşturabilecek ilk 10 ülkeyi çoğunlukla kuzey Avrupa’da insani (ve de İslami (1)) bir sistem oluşturma başarısı elde etmiş ülkelerde aramak gerekmektedir.
Bu ölçülerden birisi olan hukukun üstünlüğü açısından, Dünya Adalet Projesi (WJP) endeksine göre Türkiye’nin puanı ve sıralaması düzenli biçimde gerilemektedir. 2023’te 142 ülke içinde 117. sırada yer alması ve bölgesinde son sırada yer alması bu konuda tek başına yeterli görünmektedir. Bu projeye göre, özellikle “hükümetin yetkilerinin sınırlandırılması” ve “temel hakların korunması” boyutlarında belirgin bir düşüş tespit edilmiştir.(2) Yani gittikçe merkezileşen sistem, dünyadaki son politbüro sahibi ülke olmaya doğru evrilme trendindedir.
Yolsuzluk algısı bağlamında Şeffaflık Örgütü’nün 2024 verilerine göre Türkiye 34/100 puanla 107. sırada yer alabilmiş ve 2010’ların ortasından bu yana en düşük banda gerilemiştir. Bu kurumun çalışmalarına göre, 2012–2023 arasında dünyada en çok gerileyen ülkelerden biri olarak “ırmağının akışına öldüğümüz ülkemiz” not edilmiştir.(3) Memleket-i şahane bu alanda 100 üzerinden aldığı 33 puanla özgür olmayan ülkeler arasında gösterilmiştir.
Siyasal haklar ve özgürlükler bağlamında ortaya çıkan bir diğer dünya aynası Freedom House çalışmaları ile şekillenmektedir. 2016 sonrası “o halden bu hale” sürüklenen ve kurumsal değişikliklerin akademi dâhil sivil alanda neden olduğu etkiler nedeniyle Türkiye’de yaşanan bariz gerilemenin vurgulandığı bu rapora (4) ilaveten, bir ülkenin dünyadaki saygınlığının işareti sayılan akademik özgürlük / liyakat ölçülerine atıfta bulunan akademik özgürlük endeksi güncellemeleri de, ülkenin 2012’den 2023’e keskin biçimde gerileyerek alt sıralara indiğini göstermiştir. Boğaziçi Üniversitesi’nin de içinde olduğu tüm üniversitelerde rektör atamalarında seçimlerin kaldırılması ile bu tablonun iyice pekiştiği anlaşılmaktadır.(5)
HAL üçlememizin ikinci ayağını oluşturan adalet mevzuu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)‘ne yapılan başvurular düzleminde daha iyi anlaşılabilir. Nitekim 2024 yılı sonu itibarıyla AİHM’de bekleyen başvuruların %35.8’i Türkiye kaynaklı olup 22 bine yakın bir sayı ile ülkemiz birinciliği (!) elde etmiştir. (6) Bu şampiyonluğa (!) ulaştıran manzara, iç hukuk yollarına güven ve etkinlik algısıyla yakından ilişkili net bir tabloyu yansıtmaktadır.
HAL-i pür melalimizin en genel göstergesini ise ülkede inşa edilen kurumsal mimari oluşturmaktadır. 2017’de yapılan anayasa değişikliği ile başkanlık sistemine geçiş yapan devlet-i aliye, denge–denetim mekanizmaları bakımından “otoriterleşme riski” taşıdığı gerekçesiyle Venedik Komisyonu tarafından sürekli eleştirilmektedir. (7)
Hepsi Birden Sonuç
HAL’imizin kısa bir özeti yapılacak olursa WJP 2023 ülke notunda Türkiye’nin “temel haklar” (133/142), “hükümet yetkilerini sınırlama” (137/142), “düzenleyici uygulama” ve “medeni/cezai adalet” başlıklarında oldukça zayıf performans sergilediği anlaşılmaktadır. Nitekim kurumsal bağımsızlık ve hesap verebilirlikteki aşınma, “adalet” ve “hakkaniyet” ilkelerinin zayıflamasına doğrudan yansımaktadır.
Şeffaflık Örgütü ise, 2013’te 50 düzeyinde iken sert bir iniş yapan ülkemizin 2024’te 107/180 sıralamaya oturduğunu tespit etmiştir. Bu raporlar, 2012–2023 döneminde en çok gerileyen ülkelerden birinin memleket-i şahane olduğunu özellikle vurgulamaktadır. Bu eğilim ekseninde, ihaleler, izin–ruhsat süreçleri ve kamuda “partizanlık algısı”nın liyakat duygusunun aşınmasına yol açtığı bariz hale gelmiştir.
Benzer şekilde Freedom House, 2016 sonrası kamuda ve sivil toplumda meydana gelen geniş kapsamlı tasfiyeler, medya/ifade alanındaki kısıtlamalar ve yerel yönetimler–merkezi idare dengesi gibi başlıklarda meydana gelen açık bir gerilemeyi kayda geçirmiştir. Bu ortam, “hakkaniyet” (adil muamele) ve “adalet” (hak arama) mekanizmalarının etkinliğini zayıflatmaktadır.
Akademik Özgürlük Endeksi’nin 2023–2024 güncellemeleri ise, Türkiye’nin son on yılda bu alanda da keskin bir düşüşün yaşandığını saptamıştır. 2016 sonrasında rektör seçimlerinin kaldırılması ve doğrudan atama pratiğinin yaygınlaşmasının üniversite yönetişimi ve atama/terfi süreçlerinde liyakat algısını zedeleyen bir düğüm noktası olarak ifade etmektedir.
HAL’imizin tam ortasında neler olduğunun bir ölçüsü olarak AİHM 2024 yıl sonu istatistiğine göre, bekleyen başvuruların üçte birinden fazlasının geldiği ülke konumunda bulunmamız, iç hukuk yollarının “etkili başvuru” standartlarını karşılamasına dair algı sorunlarına işaret etmektedir.
16 Nisan 2017 tarihli referandum ile başkanlık sistemine geçiş, yürütmede keskin bir yoğunlaşma yarattığı için Venedik Komisyonu, değişikliklerin denge–denetimi sistemini zayıflattığı uyarısında bulunmuştur. Kurumsal tasarımın bu yönde evrilmesi, hem yargının bağımsızlığı hem de bürokratik atama–terfilerde liyakatı dolaylı etkileyen bir faktör olarak ön plana çıkmıştır.
Aşağıdaki tablo 2015–2025 döneminde, uluslararası karşılaştırmalı endeksler ve bölgesel insan hakları verileri ekseninde hukukun üstünlüğü, kamu bütünlüğü ve akademik–bürokratik liyakat alanlarında net bir gerilemenin resmini çizmektedir.
Bu tabloyu tersine çevirmek için yapılan tipik öneriler olan, bağımsız yargı ve denetim kurumlarının güçlendirilmesi, şeffaf/izlenebilir kamu alımı ve atama süreçlerinin çalışması, açık veri ve hesap verebilirlik standartlarının yükseltilmesi, akademide kurumsal özerklik sağlanması gibi başlıklara BİR GÜN DAHİ GECİKMEKSİZİN el atılması gerektiğine işaret etmektedir.
Türkiye’NİN HaL-i pür melaline dair Göstergeler (2015–2025)
Gösterge | 2015 civarı | 2024/25 durumu | Yorum |
Hukukun Üstünlüğü (WJP Rule of Law Index) | 2015: 80’ler civarı sıralama (orta-alt) | 2023: 117/142 ülke | Hükümet yetkilerini sınırlama ve temel haklar alanında gerileme |
Yolsuzluk Algısı (Transparency Int. CPI) | 2015: 42 puan, 66. sıra | 2024: 34 puan, 107. sıra | Son on yılda en çok puan kaybeden ülkelerden. Kamu bütünlüğü algısı zayıfladı |
Siyasal Haklar ve Özgürlükler (Freedom House) | 2015: ‘Kısmen özgür’ kategorisi, 3/7 puan | 2024: ‘Özgür değil’ kategorisi, 33/100 puan | Son on yıldaki kısıtlamalar ve ifade/örgütlenme özgürlüğünde daralma |
Akademik Özgürlük (AFI) | 2015: Orta seviye | 2023: Alt sıralar | Rektör seçimlerinin kaldırılması ve atamalarda siyasallaşma |
AİHM’de Bekleyen Başvurular | 2015: Yaklaşık 9-10 bin dosya | 2024: 21.600 dosya (%35.8 pay) | İç hukuk yollarına güvenin sınırlı olduğuna dair güçlü işaret |
Kurumsal Sistem (Anayasal Denge-Denetim Mekanizması) | 2015: Parlamenter sistem | 2017 sonrası: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi | Yetki kullanımında keskin yoğunlaşma; Venedik Komisyonu’nun denge-denetim konusundaki eleştirileri |
(1): Bu konuda iddialı bir çalışma için lütfen bkz. Kanbir ve Dikkaya (2021). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1442525
(2): World Justice Project, https://worldjusticeproject.org/sites/default/files/documents/T%C3%BCrkiye.pdf
(3): Transparency.org, https://www.transparency.org/en/countries/t%C3%BCrkiye?
(4): https://freedomhouse.org/country/turkey/freedom-world/2024?utm
(5): https://academic-freedom-index.net/research/Academic_Freedom_Index_Update_2024.pdf?utm
(6): https://www.echr.coe.int/documents/d/echr/stats-pending-2025-bil
(7): https://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD%282017%29005-e&utm