1 Mayıs: Taksim Tartışmasından Emek Gerçeğine Çıkabilecek miyiz?

By Deniz Özyakışır

1 Mayıs: Taksim Tartışmasından Emek Gerçeğine Çıkabilecek miyiz?

By: Deniz Özyakışır

Yine 1 Mayıs geldi. Yine ezberler bozulmadı. Yine herkes Taksim’i konuşuyor. Siyasiler, gazeteciler, yorumcular, hatta emek örgütlerinin bir kısmı bile 1 Mayıs’ı Taksim’e indirgedi. Oysa bu ülkede emek sömürüsü Taksim’in çok ötesinde, çok daha derinlerde yaşanıyor. Her yıl aynı tartışmaya sıkışmak, asıl meseleyi görünmez kılmaktan başka bir işe yaramıyor. Taksim, tarihsel mirası bakımından elbette son derece önemlidir ve kıymetlidir. 1977’de katledilen emekçilerin anısını yaşatmak, mücadele tarihine sahip çıkmak, kolektif hafızayı diri tutmak adına sembolik bir değer taşıyor. Ancak sembollerle sınırlı kalan bir mücadele, giderek içi boş bir ritüele dönüşüyor. Her 1 Mayıs geldiğinde polisin barikatları, yasak kararları, kimin nerede yürüyeceği üzerine yapılan bitmeyen tartışmalar, asıl olanı unutturuyor. Yani Türkiye’de emeğin hâl-i pürmelalini.

Bugün Türkiye’de milyonlarca insan asgari ücretin dahi altında bir gelirle yaşam savaşı veriyor. Resmî verilerle bile yoksulluk sınırının çok altında bir ücretle çalışmak zorunda bırakılan emekçiler, hayat pahalılığı karşısında her geçen gün daha da eziliyor. Üstelik bu durum artık sadece mavi yaka işçilerin değil, beyaz yaka çalışanların da gerçeği. Ofislerde, bankalarda, çağrı merkezlerinde sabah sekiz, akşam sekiz çalışan insanlar da “emekçi” sıfatını iliklerine kadar yaşıyor. Ama onların ne sesi duyuluyor, ne de 1 Mayıs gündeminin bir parçası olabiliyorlar.

Meydanı Değil, Gerçeği Konuş!

Güvencesiz çalıştırma, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma politikaları sistematik olarak sürdürülüyor. İşçi ölümleri, artık “kaza” değil; adeta bir kader olarak sunuluyor. Her yıl yüzlerce işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Ve bu ölümler ne ana akım medyada yer buluyor ne de siyasi gündemin üst sıralarına çıkabiliyor. Çünkü bir meydan tartışması her zaman daha kolay bir başlık. Herkesin safını netleştirebildiği, siyasi pozisyonunu gösterebildiği bir alan. Ama iş emekçilerin gerçek sorunlarına geldiğinde derin bir sessizlik hâkim.

İktidarın, Taksim’i yasaklayarak 1 Mayıs’ı kriminalize etmesi elbette kabul edilemez. Bu, anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri özgürlüğünün açık ihlalidir. Ancak bu hak mücadelesi sadece Taksim’e sıkıştığında, yıllardır süren yapısal adaletsizlikler ikinci plana itiliyor. Bu da iktidarın işine geliyor. Çünkü gündem başka yere kayıyor. Taksim konuşulurken, asgari ücretin yılda bir kez zamlanması konuşulmuyor. Taksim tartışılırken, sendikal örgütlenmenin önüne çıkarılan engeller görünmez oluyor. Taksim yasakları üzerinden haklı bir mağduriyet yaratılıyor ama bu mağduriyet, emekçilerin asıl taleplerinin üzerini örtüyor.

Bu yüzden 1 Mayıs’ı gerçekten anlamlı kılmak istiyorsak, meydan meselesini sadece bir sembol olarak görüp orada takılı kalmamalıyız. Asıl mücadele alanı, çalıştığı halde yoksul kalan milyonlarca emekçinin hayatıdır. Sorulması gereken soru şudur: Bu insanlar neden geçinemiyor? Gelir dağılımındaki uçurum neden konuşulmuyor? Neden örgütlenemiyor? Neden sosyal haklardan yoksun bırakılıyor? Ve neden bu kadar suskun?

Bu suskunluğu kırmak, sadece Taksim’in kapılarını zorlamakla olmaz. Emekçilerin bulunduğu her yere; fabrikalara, hastanelere, okullara, marketlere, plazalara gitmek, oralarda örgütlü bir dayanışma inşa etmek gerekir. Emek mücadelesi artık sadece sloganlarla değil, gündelik hayatın içinden yükselmelidir. Çalışırken hayatını kaybeden maden işçisinin, üç kuruşa evine ekmek götürmeye çalışan kurye emekçisinin, güvencesiz çalışan öğretmenin sesini duymadan, 1 Mayıs’ı tam anlamıyla sahiplenmiş olmayız. Semboller değerlidir ama tek başlarına yeterli değildir. Her yıl aynı filmi başa sarmak, bizi gerçek bir dönüşümden uzaklaştırıyor. 1 Mayıs’ı yalnızca bir anma gününe değil, gerçek bir mücadele gününe çevirmek zorundayız.

Aksi hâlde, ne Taksim kazanılır, ne de emeğin hakkı.

Emeğin bayramı kutlu olsun!

“1 Mayıs: Taksim Tartışmasından Emek Gerçeğine Çıkabilecek miyiz?” üzerine 2 yorum

  1. Merhaba Hocam,
    Konunun özeti yine yazınızda gizli. “Semboller değerlidir ama tek başına yeterli değildir”. Umarım emek ve dayanışma günü diğer milli bayramlarımız gibi sadece tatil günü olarak kalmaz.
    Kaleminize sağlık.

    Yanıtla
  2. Hocam size katılıyorum, sembollerin ötesine geçmeden gerçek emek mücadelesini konuşmak mümkün değil. Kaleminize sağlık
    Sevgiler, saygılar.

    Yanıtla

Bilal için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et