Yüce Bilgelik Makamı

By Zekai ÖZDEMİR

Yüce Bilgelik Makamı

By: Zekai ÖZDEMİR

Ruhun puslardan geçerek arınması ve sonsuz hikmete yükselişi üzerine bir deneme

İnsanoğlu, doğası gereği birçok katmandan oluşan, karmaşık bir varlıktır. Onun içinde içgüdüler, duygular, tutkular, düşünceler, hayaller ve nihayetinde manevi idrak yatmaktadır. Bu çok katmanlı yapı, onu hem yeryüzüne bağlı kılar, hem de gökyüzüne ait hissettirir. İnsan ruhunun serüveni, bu katmanların arasından geçerek ve onları aşarak, en saf ve arınmış hâline ulaşma mücadelesidir. İşte bu arınma ve yükselişin ulaştığı zirveye biz yüce bilgelik makamı diyoruz.

Bu makam, bilinen anlamda aklın bilgeliği değildir. Bu, yaşanmışlığın, derin acıların, vecd dolu gecelerin, tenhalıkların, pişmanlıkların ve içsel bir tasfiye sürecinin sonunda elde edilen ilahi bir sadeliktir. İnsan bu makama bir kitap okuyarak değil, kendi iç evreninde cehennemlere girip çıkıp tekrar doğarak ulaşır.

İçgüdünün Puslu Ateşliliği

Her insan, varoluşunun ilk aşamasında içgüdülerle hareket eder. Açlık, korku, cinsellik, sahiplenme gibi dürtüler onun doğasında bulunan temel kuvvetlerdir. Bu dürtüler, hayatta kalmayı sağlar ama onları aşamayan kişi, gerçek insan olgunluğuna ulaşamaz. İçgüdü pusludur; çünkü ne tam bir karanlıktır ne de aydınlık.

Onun ateşliliği, insanın içinden gelen bir enerjiyle yanmasına neden olur, fakat yönsüzlüğü onu savurur. Bu puslu ateş, bir istikamete sahip olmadığında, insanı yalnızca nefse mahkûm eder. Ama bilgelik yoluna adım atan kişi için bu puslu ateş, daha sonra ruhu ısıtan ama yakmayan bir iç nurun habercisidir.

Duygunun Bulanık Akışı

Duygular, içgüdülerden daha incelmiş fakat hâlâ bulanık bir hâl almış hallerdir. Sevinç, korku, öfke, özlem, kıskançlık, sevgi gibi haller, insanın dünyayla ilişkisini belirler. Bu duygular çoğu zaman geçici, inişli çıkışlı ve yoğunluk açısından dengesizdir.

Bilgelik, duyguların bastırılması değil, onların izlenmesi ve yönlendirilmesidir. Duyguların bulanıklığı, irfan süzgecinden geçirildiğinde sadelik kazanır. Ruh, duyguların bulanıklığını arkasında bırakabildiğinde, ilk kez gerçek bir dinginliğe yaklaşır.

Tutkunun Bulutsu Yücelikleri

Tutku, içgüdüden ve duygudan daha güçlü bir iç enerji taşıyan, insanda süreklilik arz eden bir hâttır. Kimi zaman bir kişiye, kimi zaman bir ideale, kimi zaman bir varlık tasavvuruna yönelir. Tutkunun yüceliği bulutsudur; çünkü göz kamaştırıcıdır ama şekilsizdir. İnsanı yüceltme potansiyeline sahiptir, ama şekilsizliğinden dolayı insanı da kaybedebilir.

Bu nedenle burada ayrım devreye girer: iyi romantizm ve kötü romantizm. Kötü romantizm, tutkuyu benliğin büyütülmesinde araç olarak kullanır; iyi romantizm ise tutkuyu benliğin silinmesine bir vasıta yapar. Bilgelik makamı, tutkuyu yok saymaz ama onu kemale ermiş bir sevgiye, ilahi aşka dönüştürür.

Tenin Vecdleri ve Ruhun Sarhoşlukları

Ruhun sarhoşluğu ve bedenin vecd hâlleri, insanın sınırları aşma isteğinin metafizik ifadesidir. Bu halleri Mevlânâ’nın semasında, Yunus’un “Ben yürürüm yane yane” deyişinde, Hallâc-ı Mansûr’un “Enel Hak” haykırışında buluruz. Ancak bu vecd hâlleri temizlenmemişse, insanı yanıltabilir.

Bedenin arzularıyla karışmış bir vecd, insanı benlik sarhoşluğuna sürükler. Bu hâlleri aşmak için gereken şey, ağırbaşlı sarhoşluklardır. Bu sarhoşluklar, deliliğin eşiğinde duran ama hiçbir zaman dengesini kaybetmeyen bir ruh halidir. Hakiki bilgelik, işte bu dengede, bu ağırbaşlı vecd içinde doğar.

Yüce Bilgelik Makamı

Tüm bu aşamalardan geçen ruh, sonunda saflaşır. İçgüdü pusunu dağıtır, duygularını berraklaştırır, tutkusunu yüceltir ve sarhoşluklarını dengeler. Bu kişi artık kendi içinde yanar ama yakmaz; ağlar ama hüzne teslim olmaz; sever ama mülkiyet kurmaz. Onun için artık her şey Tanrı’nın bir tezahürüdür. Yüce bilgelik makamı, işte bu ruh hâlidir: Her şeyin içinden geçen ama hiçbirine takılmayan bir sadelik.

Bu makamda kişi artık ne duygularına, ne tutkularına, ne arzularına mahkûmdur. Bilakis tüm bunlar, onun hikmetli varlığında anlamını bulur. O artık hem akıldan hem vecdden geçmiş, onları birbirine düşman değil kardeş kılmıştır. O, sarhoşlukların en sade hâline ulaşmış ve kendini Tanrı’nın iradesiyle örtmüş kişidir.

Bu kişi, artık konuşmasa da konuşur; yürümese de yürür; dokunmasa da iyileştirir. Çünkü onda artık hakiki olan tecelli etmiştir: Yüce bilgelik. Bu, ne salt akıldır, ne yalnız aşktır, ne de kuru vecd. Bu, tüm bunların içinden geçmiş ve hâllerini aşmış bir varoluştur.

İşte bu nedenle, yüce bilgelik makamı bir bilgi hâli değil, bir varlık hâlidir. Ve bu hâl, sadece içgüdülerini aşmış, duygularını terbiye etmiş, tutkularını yüceltmiş ve sarhoşluklarını dengelemiş olanlara nasip olur.

Yorum yapın