Schumpeter ve Dinamik Müteşebbisler
Joseph Schumpeter’in kalkınma teorisi, ekonomik büyümenin temelini yenilik ve icat hareketleri ile açıklayan “dinamik müteşebbisler” yaklaşımına dayanmaktadır. Schumpeter’e göre, ekonomik kalkınma, eski döneme kıyasla bir atılım özelliği taşıyan yenilikler ve girişimcilik faaliyetleri sayesinde gerçekleşir. Bu girişimciler, yeni kombinasyonlar yaratmak ve ekonomik süreçleri dönüştürmek için risk alır ve bu sayede ekonomik büyüme ve gelişme sağlanır. Schumpeter’in modeli, ekonomik kalkınmayı sürekli ve dinamik bir süreç olarak görür ve bu süreci tetikleyen unsurların girişimcilerin yenilikçi faaliyetleri olduğunu vurgular.
İbn Haldun ve Sosyo-Ekonomik Şartlar
İbn Haldun, sanayi devrimi öncesi geleneksel toplumlarda, sosyal ve siyasi şartlardaki iyileşme veya kötüleşmelerin insan psikolojisi üzerindeki etkileri ve bu etkilerin iktisadi faaliyetlere yansımaları üzerinde durur. Ona göre, toplumların iktisadi yapıları, içsel ve dışsal faktörlerin birleşimiyle tedrici olarak değişir. Bu değişim, insanların davranışları, motivasyonları ve üretim biçimleri üzerinde belirleyici rol oynar. İbn Haldun, sosyo-ekonomik çevrenin ekonomik kalkınmayı nasıl şekillendirdiğini ve bu çevrenin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini analiz eder.
Everet E. Hagen ve Yaratıcı Kişilik Yapıları
Everet E. Hagen, yaratıcı kişilik yapıları kuramını geliştirerek ekonomik kalkınma teorisine psikolojik faktörleri dahil etmiştir. Hagen’e göre, ekonomik kalkınmayı açıklamak için sadece etnik köken, coğrafi şartlar veya dini ve ekonomik koşullar yeterli değildir. Hagen, ekonomik kalkınmanın uzun vadede ve aşamalı olarak gerçekleşmesi gerektiğini savunur ve bu sürecin temelinde yaratıcı kişilik yapılarının gelişimi olduğunu belirtir. Ona göre, yaratıcı bireylerin varlığı, ekonomik kalkınmanın motorudur ve bu bireylerin motivasyonları, toplumsal teşviklerle desteklenmelidir.
McClelland ve Yüksek Başarı Güdüsü
David McClelland, “yüksek başarı güdüsü” kuramını geliştirerek, ekonomik kalkınmayı teşvik eden gücün insanların içindeki teşebbüs ruhu olduğunu savunur. McClelland’a göre, insanların başarılı olmak ve nitelikli işler ortaya koymak için duydukları heyecan, ekonomik gelişmeyi tetikler. Yüksek başarı güdüsünün çocuklukta ve eğitim sürecinde şekillendiğini vurgular ve bu güdünün gelişimi için başarı güdüsü yüksek ebeveynlerin, teşvik edici bir çevrenin ve baskıcı olmayan bir otoritenin gerekli olduğunu belirtir.
İslam İktisadında Yaratıcı İnsan ve Hizmet Şuuru
İslam iktisadi kalkınma yaklaşımında “dinamik müteşebbislik ruhu” yerine “insanın hizmet şuuru” üzerine ve “yaratıcı insan tipi” üzerine kurgular. Burada yaratıcı insan tipi ile kastedilen şey Allah’ın yaratma sıfatının tecelli ettiği ve var olanı değiştirip dönüştüren değil zihni bir faaliyet ve belli bir emek/uğraş ile yeniden ortaya bir ürün, bir alet, bir hizmet ya da bir düşünce ortaya koyan insan tipidir. Bu insan tipi hizmeti de salt bir eylem olarak görmeyen, Allah için bir ibadet, insanlık için bir fayda yaratan biri olarak gören insan tipidir. Bu İslam ekonomisinin, ibadet nazarıyla hizmetin şuuruna varan insan ile kalkınmanın sağlanacağı hipotezi olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla bu hipotez her şeyden ve herkesten önce insanın kalkınması üzerine inşa edilmiştir. Çünkü insanı yaşat ki toplum, kurumlar ve devlette yaşasın veya kalkınsın prensibinin ekonomik ifadesidir. Bu maksatla insanın kalkınmasının özünde de yaratıcı insan tipinin konumlandırılması ve korunması ve onun daima hizmet şuuru üzere hareket etmesi gerektiği açıktır.
İnsan aklettikten sonra kendi içinde yaratıcı ve yaratığa dair bir gerçeklik yaratır. Yaratıcılık aklın, iradenin ve kalbin sentezinden aksedilen varlığın hayali zuhurundan başka bir şey değildir. İnsanın yaratıcılığına Allah’ın yaratıcılığının bir tezahürü olarak bakılabilir. Bu bakış açısı teolojik ve filozofik olarak desteklenebilir ve birçok dini ve manevi düşüncede bu şekilde yorumlanmıştır.
İslam düşüncesinde yaratıcı yeteneklerin kullanımı, Allah’ın emirlerine uygun olarak gerçekleşmelidir. İmam Gazali ve İbn Arabi gibi İslam âlimleri, insanın yaratıcı faaliyetlerinin Allah’ın yaratıcılığını anlamada ve yüceltmede bir araç olduğunu vurgulamışlardır. Bu düşünürler, insanın yaratıcı yeteneklerini Allah’a yakınlaşmak ve O’nun hikmetini anlamak için kullanmasının önemini belirtmişlerdir.
İslami Perspektiften Yaratıcılık
Özellikle İslam düşüncesinde ve diğer teistik inanışlarda önemli bir yere sahiptir. İslam’da Allah’ın yaratıcı sıfatlarından biri olan “El-Hâlık” (Yaratan) ismi, her şeyin yaratıcısı olduğunu ifade eder. İnsanın Allah’ın yeryüzündeki tecellisi olduğu anlayışı, insanın yaratıcılığının ve üretkenliğinin de ilahi bir kaynaktan geldiğini anlamını taşır. İnsanın yaratıcı yetenekleri de bu ilahi yaratma gücünün bir yansıması olarak görülebilir.
İslam’da, Allah’ın insana akıl ve yaratıcılık gibi özel yetenekler vermesi, insanın yeryüzünde bir halife (temsilci) olarak yaratıldığı anlayışına dayanır. Kur’an’da, Allah’ın insanı “ahsen-i takvim” (en güzel şekilde) yarattığı belirtilir. Bu bağlamda, insanın sahip olduğu yaratıcılık yeteneği, Allah’ın yaratıcılığının bir yansımasıdır ve O’nun sanatını ve kudretini anlamaya ve yüceltmeye hizmet eder.
Yaratıcılığın Tezahürü; İnsanın Allah’ın Tecellisi Olması
Kur’an-ı Kerim’de insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak yaratıldığı ve ona bilgi verildiği belirtilir.İslam geleneğinde, insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi (temsilcisi) olduğu ve Allah’ın sıfatlarını yansıttığı kabul edilir. Bu bağlamda, insanın sahip olduğu yaratıcı yetenekler ve ürettiği her şey, Allah’ın insana bahşettiği yaratıcı sıfatların ve vasıfların bir tezahürüdür.
1.Sanat ve Edebiyat: İnsanlar, sanat (resim, müzik, heykel tıraş, v.s) ve edebiyat yoluyla yaratıcı yeteneklerini ortaya koyarlar. Bu eserler, ilahi güzelliğin ve yaratıcılığın bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
2.Bilim ve Teknoloji: Bilimsel keşifler ve teknolojik yenilikler, insanın akıl, sezgi ve bilgi kullanarak doğadaki ilahi düzeni keşfetmesi ve bu düzeni anlaması olarak görülebilir. Bu da Allah’ın yarattığı evrendeki hikmeti ve düzeni anlamaya yönelik bir çabadır.
3.İyilik ve Adalet: İnsanların adalet, merhamet ve iyilik peşinde koşmaları, Allah’ın rahmet ve adalet sıfatlarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
İnsanın Yaratıcı Rolü; İnsanın Ürettikleri ve İlahi Yaratıcılık
İslam’da, insanın yaratıcı faaliyetlerinin Allah’ın rızasına uygun olması, yani iyiye, güzele ve doğruya hizmet etmesi esastır. İnsanın sahip olduğu yaratıcı potansiyel, Allah’ın verdiği bir emanet olarak kabul edilir ve bu potansiyelin hayırlı işlerde kullanılması, insana yüklenen bir sorumluluktur. İmam Gazali, insanın yaratıcılığını Allah’ın yaratıcılığını anlamada bir araç olarak görmüş ve insanın yaratıcı yeteneklerini kullanmasının, Allah’a yakınlaşmanın bir yolu olduğunu belirtmiştir.
İnsanların ürettikleri her şey, hem insanın yaratıcı yeteneklerinin bir ürünü hem de bu yeteneklerin kaynağı olan Allah’ın yaratıcı gücünün bir yansıması olarak görülebilir. Bu bağlamda, insana verilen yetenekler ve yaratıcılık, Allah’ın rahmetinin ve hikmetinin bir ifadesidir. İnsan, bu yetenekleri kullanarak yaratıcı ve yenilikçi eserler ortaya koyar.
İnsanın Yaratıcılığı ve Sorumluluk
İnsanın yaratıcı yetenekleri, aynı zamanda bir sorumluluk da getirir. Bu sorumluluk, Allah’ın verdiği yetenekleri hayırlı ve doğru işler için kullanmayı gerektirir. İnsanın üretimleri, ahlaki ve etik değerler çerçevesinde değerlendirilmeli ve toplumun ve doğanın iyiliği gözetilerek kullanılmalıdır.
Sonuç
İnsanın yaratıcılığına Allah’ın yaratıcılığının bir tezahürü olarak bakmak, insanın sahip olduğu yetenekleri daha derin bir anlam ve sorumluluk çerçevesinde değerlendirmeyi sağlar. Bu bakış açısı, insanın yaratıcı faaliyetlerini, ilahi hikmetin bir yansıması ve Allah’a şükran borcunun bir ifadesi olarak görmeyi teşvik eder. Yaratıcılık, bu anlamda sadece bireysel bir yetenek değil, aynı zamanda ilahi bir emanet olarak kabul edilir ve bu emaneti en iyi şekilde kullanmak, insanın görevi olarak görülür.
İnsanın yaratıcılığı, Allah’ın insana bahşettiği özel bir yetenek ve sıfattır. Bu yeteneklerin kullanımı, hem insanın kendisini gerçekleştirmesi hem de Allah’ın yaratıcı kudretinin bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. İnsanın ürettikleri, bu bağlamda hem insanın yaratıcı potansiyelini hem de ilahi yaratıcı gücün bir yansımasını ifade eder. Bu anlayış, insanın yaratıcılığını ve üretkenliğini daha derin bir manevi ve etik bağlamda değerlendirmeyi sağlar ve insana verilen bu yeteneklerin sorumluluk bilinciyle kullanılması gerektiğini vurgular.