Ferhat DURMAZ
Çin dış politikası, 21. yüzyılın başından itibaren önemli bir dönüşüm geçiriyor. Bu dönüşümün başında ise Xi Jinping’in liderliği yer alıyor. 2014’teki bir konuşmasında Xi, “dünyada çok kutupluluğun ilerleyişinin değişmeyeceğini” ve uluslararası düzenin derin değişimlere uğradığını vurgulamıştı. Bu ifadeler, Xi liderliğindeki Çin’in küresel siyaseti nasıl okuduğunu göstermektedir. Dahası, Xi’nin yönetimi altında Çin’in büyük bir güç olarak kendisini yeniden konumlandırma çabası belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Xi’nin liderliğinde, Çin dış politikası yalnızca ekonomik ilişkilerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda stratejik bir güç projeksiyonu haline gelmiştir.
Çin’in Güç Algısındaki Değişim
Xi’nin dış politikadaki yaklaşımı, büyük ölçüde Çin’in 2008 finansal krizinin ardından güçlenen küresel pozisyonuna dayanmaktadır. Hu Jintao’nun başkanlığı döneminde Çin, dünya çapında artan etkisini daha temkinli bir şekilde kullanmıştı. Ancak Xi, Çin’in daha güçlü bir aktör haline geldiği noktasından hareketle uluslararası alanda konumunu ve politikalarını yeniden belirlemesi gerektiğini savunmaya başladı. Bu dönüşüm, Xi’nin 2013’te “Çin’in Özellikleriyle Büyük Güç Diplomasisi” anlayışını ortaya koymasıyla daha belirginleşti. Çin’in, büyük güç statüsüne uygun bir dış politika izleme gerekliliği, ülkenin küresel arenada daha aktif bir diplomasi benimsemesine yol açtı.
Xi’nin dış politikası, Hu’nun “aktif olarak bir şeyler başarma” hedefini bir adım öteye taşıyarak, “başarı için çabalamak” kavramını ön plana çıkarmıştır. Artık Çin’in dış politikasının temel amacı yalnızca diğer ülkelerle ilişkileri istikrarlı bir şekilde sürdürmek değil aynı zamanda çevreye yönelik (burada çevreden kastedilen Çin’in yakın çevresi, dolayısıyla Asya bölgesidir) aktif politikalarla Çin’in çıkarlarını daha güçlü bir şekilde savunmaktır. Bu, Deng Xiaoping’in düşük profilli dış politikasıyla tamamen zıt bir yaklaşımı ifade etmektedir. Xi, Çin’in küresel düzeydeki etkisini arttırma amacını güderken, çevre diplomasisini daha ön planda tutmuş ve çevreyle olan ilişkilerinin stratejik önemine dikkat çekmiştir.
Çevre Diplomasisi ve Ortak Kader Topluluğu
Xi’nin dış politikadaki bir diğer belirgin özelliği, çevreye yönelik güçlü bir odaklanma sergilemesidir. 2014’te düzenlenen Merkezi Dışişleri Çalışma Forumu’nda, Xi çevreyi en öncelikli diplomatik hedef olarak belirlemiş ve Çin’in çevresiyle daha güçlü bağlar kurma stratejisinin temelini atmıştır. Xi’nin, çevreyle sadece ekonomi alanında değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik ve kültürel etkileşim başlıklarında da iş birliğini güçlendirmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda, “Ortak Kader Topluluğu” kavramı, Xi’nin liderliğinde Çin dış politikasının temel taşlarından biri haline gelmiştir.
“Ortak kader topluluğu” yaklaşımı, ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılığı ve ortak geleceği vurgular. Xi’nin bu vizyonu, bölgesel iş birliğini, güvenliği ve ekonomik kalkınmayı aynı çerçevede ele alarak, Çin’in çevresindeki ülkelerle daha derin bir bağ kurmayı amaçlamaktadır. Kuşak-Yol Girişimi, Asya Altyapı Yatırım Bankası ve BRICS gibi projeler, bu stratejinin ekonomik ve diplomatik araçları olarak işlev görmektedir. Xi, bu girişimler aracılığıyla, sadece Çin’in çıkarlarını korumak değil, aynı zamanda çevresindeki ülkelerle karşılıklı fayda sağlayan bir iş birliği yapısı kurmayı hedeflemektedir.
Ekonomik ve Askeri Yatırımlar: Küresel Güç Olma Yolunda
Xi, Çin’in küresel güç olma yolunda en büyük yatırımlarını ekonomiye ve askeri gücüne yapmıştır. 2013’teki Kuşak-Yol Girişimi, Çin’in dünya çapındaki ekonomik etkisini arttırırken, Asya Altyapı Yatırım Bankası da bölgesel düzeyde Çin’in ekonomik liderliğini pekiştirmiştir. Bu projeler, Çin’in çevresiyle olan ekonomik etkileşimini artırmayı ve aynı zamanda Asya-Pasifik bölgesinde daha fazla nüfuz elde etmesini amaçlamaktadır.
Askerî açıdan ise, Xi’nin yaklaşımı çok daha belirgindir. Çin’in savunma bütçesi arttıkça, Çin’in askeri kapasitesi de hızla güçlenmiştir. Xi, özellikle Doğu ve Güney Çin Denizlerinde Çin’in egemenlik haklarını savunurken, askeri araçları kullanma konusunda daha cesur bir tavır sergilemiştir. Çin’in askeri modernizasyonu, Pekin’in bölgesel güç dinamiklerini değiştirmesi ve uluslararası alandaki etki gücünü artırması açısından kritik bir adım olmuştur.
ABD ile İlişkiler: Rekabet ve İş birliği
Xi’nin dış politikasında, ABD ile ilişkiler de önemli bir yer tutmaktadır. Çin, ABD ile büyük güç ilişkilerinin yeni bir modelini önerirken, eski çatışmacı ilişkilerden kaçınmayı amaçlamaktadır. Xi, ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki Çin çıkarlarına saygı göstermesini ve Çin’in bölgedeki eylemlerine müdahale etmemesini savunmuştur. Ancak Obama ve Trump yönetimleri, Xi’nin bu yaklaşımını benimsememiştir. Özellikle Trump yönetiminin Çin’e karşı sert bir tutum sergilemesi, Çin-ABD ilişkilerinde ciddi gerilimlere yol açmıştır. Ticaret savaşları ve bölgesel güvenlik meseleleri, iki ülke arasındaki gerilimi arttıran başlıca faktörler olmuştur.
Bununla birlikte, Xi liderliğindeki Çin, ABD’ye karşı daha güçlü bir duruş sergilerken, Rusya ile ilişkilerini de güçlendirmiştir. Rusya ile olan stratejik ortaklık, Batılı ülkelerle artan gerilimlere karşı Çin’in dış politikadaki denge stratejisinin önemli bir parçasıdır.
Xi’nin Küresel Stratejisi: Yeni Bir Güç Dönemi
Xi’nin dış politikası, sadece Asya ile sınırlı kalmayıp, Afrika, Ortadoğu ve Latin Amerika gibi farklı coğrafyalarda da etkisini göstermektedir. Çin, bu bölgelerde hem ekonomik hem de stratejik olarak nüfuzunu artırmak için çok taraflı diplomasi araçlarını kullanmaktadır. Çin’in Afrika’daki altyapı projeleri ve Latin Amerika’daki ticaret anlaşmaları, bu stratejinin örneklerindendir.
Xi’nin dış politikası, artık sadece Çin’in çıkarlarını savunmaktan ibaret olmayıp, küresel ölçekte bir güç inşa etme amacını gütmektedir. Bu doğrultuda, Çin, askeri ve ekonomik gücünü bütünleşmiş bir şekilde kullanarak küresel siyasette daha aktif bir rol üstlenmektedir. Xi’nin liderliğinde, Çin’in dış politikasındaki bu dönüşüm, sadece ülkenin uluslararası konumunu güçlendirmekle kalmamış, aynı zamanda küresel güç dengesinin yeniden şekillendiği bir dönemin de habercisi olmuştur.
Sonuç olarak, Xi Jinping dönemi, Çin’in dış politikasında köklü değişikliklerin yaşandığı ve küresel arenada daha fazla söz sahibi olma amacının izlendiği bir dönem olarak tarihe geçmektedir. Çin’in çevreyle olan ilişkileri, ekonomik stratejileri ve askeri modernizasyonu, onu yalnızca bölgesel bir güç değil, küresel bir aktör haline getirmiştir. Bu süreç, Çin’in küresel siyasetteki yükselişinin ve Xi’nin bu dönüşümü nasıl yönettiğinin açık bir göstergesidir.
Xi dönemi ve Çin dış politikasının genel niteliğine dair ayrıntılı okuma listesi:
- Cai, K G (2022). China’s Foreign Policy Since 1949: Continuity and Change, Oxon and New York: Routledge.
- Doshi, R (2021). The Long Game: China’s Grand Strategy to Displace American Order, USA: Oxford University Press.
- Durmaz, F (2024). “Çin Dış Politikasında Devamlılık ve Değişim: Mao Zedong’dan Xi Jinping’e”, Mülkiye Dergisi, Cilt: 48, No: 2, ss. 435-469.
- Suisheng, Z (2023). The Dragon Roars Back: Transformational Leaders and Dynamics of Chinese Foreign Policy, Redwood City: Stanford University Press.
Ferhat DURMAZ, Ankara Üniversitesi, SBF Öğretim Üyesidir.