Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması ve bu süreçte yaşanan gelişmeler hem Türk savunma sanayisi hem de bölgesel güvenlik dinamikleri açısından derin etkiler yaratmıştır. Beşinci nesil savaş uçakları olarak tanımlanan F-35’ler, gelişmiş sensör sistemleri, düşük radar kesit alanı (stealth), ağ merkezli harp yetenekleri ve çoklu rol kabiliyetleriyle modern hava harbinin temel taşlarından birini oluşturur. Bu uçaklar yalnızca bir hava platformu değil, entegre bir istihbarat, gözetleme ve elektronik harp sistemidir.
Türkiye’nin 1999’da başlayan ve 2002’de resmi olarak katıldığı Ortak Darbe Üretim Programı (Joint Strike Fighter) kapsamında F-35 projesine dahil olması hem teknolojik transfer hem de NATO içindeki konumunu güçlendirme hedefi taşıyordu. Ancak Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerinin alınması, ABD Kongresi’nin CAATSA yaptırımlarını devreye sokmasına ve Türkiye’nin 2019’da programdan çıkarılmasına yol açtı. Bu karar, Türk Hava Kuvvetleri’nin modernizasyon planlarını altüst ederken, bölgedeki askeri dengeyi de yeniden şekillendirdi.
Yunanistan’ın Fransa’dan aldığı Rafale savaş uçakları ve gelecekte F-35 edinme ihtimali, Ege Denizi’ndeki gerilimleri artırma potansiyeli taşımaktadır. Özellikle Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerindeki rekabet, adaların silahlandırılması sorunu ve Kıbrıs meselesi, iki NATO müttefiki arasındaki gerilimi kronik hale getirmiştir. Yunanistan’ın 2021’de imzaladığı Savunma ve Güvenlik Stratejik İşbirliği Anlaşması ile Fransa’dan alacağı 24 Rafale, 3 Belharra sınıfı fırkateyn ve Gowind korvetler, Türkiye’nin bölgedeki deniz ve hava hakimiyetini zorlayacak niteliktedir.
F-35’lerin sahip olduğu elektronik harp sistemleri ve düşük gözlemlenebilirlik özellikleri olmadan, Türk Hava Kuvvetleri’nin mevcut F-16 filoları, Rafale’lerin Meteor füzesi gibi 100 km’yi aşan menzilli hava-hava füze sistemleri karşısında dezavantajlı konuma düşebilir. İsrail’in ise bölgedeki en gelişmiş hava kuvvetlerine sahip olması ve 75’inci F-35I Adir’i teslim almış olması, Doğu Akdeniz’deki enerji sahaları ve Filistin meselesindeki anlaşmazlıklar bağlamında ek bir risk faktörü oluşturmaktadır. İsrail Hava Kuvvetleri’nin F-35’leri kullanarak Suriye’deki hedeflere düzenlediği operasyonlar, bu uçakların bölgesel projeksiyon gücünü somutlaştırmaktadır.
ABD’nin bölge politikaları ise daha karmaşık bir tablo sunmaktadır. 2023’te Yunanistan’a verilen F-35 satış onayı ve İsrail’e yönelik koşulsuz askeri desteğin devamı, Türkiye’nin NATO içindeki konumunu sorgulatmaktadır. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası derinleşen güven krizi, Suriye’de PYD/YPG ile işbirliği, S-400’lerin operasyonel hale getirilmesi ve F-16 modernizasyon paketinin Kongre’deki engeller gibi konular, iki ülke ilişkilerindeki gerilim hatlarını beslemektedir.
Türkiye’nin F-35’lerden mahrum kalması, yalnızca hava üstünlüğü kabiliyetini değil, aynı zamanda ağ merkezli muharebe sistemlerine entegrasyonunu da sekteye uğratmıştır. Bu durum, Türk savunma sanayisinin milli savaş uçağı projesi TF-X’e yönelmesini hızlandırmış olsa da projenin 2030’lara kadar operasyonel olmayacağı gerçeği, kritik bir yetenek boşluğu yaratmaktadır.
Rusya ile artan savunma işbirliği, Türkiye’nin Batı ittifakı içindeki konumunu daha da belirsizleştirmektedir. S-400’lerin F-35 programıyla uyumsuzluğu, NATO’nun entegre hava savunma ağlarında yaşanacak kopuşun teknik boyutlarını gösterirken, siyasi anlamda da ittifak içi güven erozyonunun göstergesidir. Buna karşın Türkiye, Bayraktar TB2 SİHA’ların Libya, Suriye ve Karabağ’daki başarılı operasyonel performansıyla asimetrik bir güç projeksiyonu geliştirmiştir. Ancak beşinci nesil savaş uçakları karşısında SİHA’ların kırılganlıkları, hava sahasının kontrolünün önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Yunanistan’ın İsrail ve Mısır ile geliştirdiği enerji ve güvenlik işbirlikleri, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de üç taraflı bir kıskaç altına alma riski taşımaktadır. 2019’da imzalanan Doğu Akdeniz Gaz Forumu ve 2020’deki İsrail-Yunanistan-Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki EastMed Pipeline anlaşması, bu stratejinin ekonomik boyutunu oluşturmaktadır.
ABD’nin Yunanistan’ı “güvenilir NATO müttefiki” olarak tanımlayarak askeri yardımlarını artırması, Türkiye’nin Batı Trakya’daki haklarını koruma kabiliyetini zorlayabilecek gelişmelerdir. 2023’te açıklanan yeni Savunma İşbirliği Anlaşması (MDCA) kapsamında Yunanistan’daki üslerin genişletilmesi, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını Türkiye’ye rağmen güçlendirmektedir. İsrail’in ise Elbit Systems ve Rafael gibi şirketler aracılığıyla Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ne sağladığı askeri teknoloji transferi, Türkiye-İsrail arasındaki teknolojik dengesizliği derinleştirmektedir.
Özellikle İsrail’in Iron Dome, David’s Sling ve Arrow füze savunma sistemlerindeki uzmanlığı, Türkiye’nin hava savunma açığını daha görünür kılmaktadır. F-35’lerin sahip olduğu AN/APG-81 AESA radarı ve AN/ASQ-239 Barracuda elektronik harp sistemi gibi teknolojilerin Türk savunma sanayisine kazandırılamaması, kritik bir teknolojik bağımlılık yaratmıştır.
Türkiye’nin F-35 programına katkıları göz önüne alındığında, programdan çıkarılmanın ekonomik maliyeti de dikkat çekicidir. TUSAŞ, ROKETSAN, ASELSAN ve diğer Türk firmaları, F-35’lerin motor parçaları, kokpit ekranları, iniş takımları ve silah sistemlerinin üretiminde önemli roller üstlenmişti. 12 milyar dolarlık endüstriyel katılım anlaşmalarının iptali, savunma sanayii için ciddi bir gelir kaybına yol açarken, 100’den fazla Türk mühendisinin projeden çekilmesi, insan kaynağı açısından da darbe yaratmıştır. Bu durum, Türkiye’nin TF-X projesini hızlandırma kararı almasında etkili olsa da motor teknolojisi başta olmak üzere kritik alanlarda dışa bağımlılık devam etmektedir. Rolls-Royce ile yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması ve Rusya’dan motor temininde yaşanan teknik zorluklar, projenin seyrini belirsizliğe sürüklemektedir.
Bölgesel güvenlik paradigmaları açısından bakıldığında, Türkiye’nin F-35’lerden mahrumiyeti yalnızca askeri değil, aynı zamanda diplomatik sonuçlar doğurmaktadır. NATO’nun NRF (NATO Response Force) ve VJTF (Çok Hızlı Tepki Gücü) gibi yapılarında F-35 operatörü ülkelerin artan etkisi, karar alma mekanizmalarında Türkiye’nin ağırlığını azaltma riski taşımaktadır. Öte yandan Rusya’nın Su-57 ve Su-75 Checkmate gibi beşinci nesil uçaklarını Türkiye’ye pazarlama çabaları, Batı ile ilişkilerdeki gerilimi daha da artırabilir. Ancak bu uçakların NATO standartlarıyla uyumsuzluğu ve Rusya’nın teknoloji transferinde isteksiz davranması, bu seçeneği pratikte zorlaştırmaktadır. Çin’in FC-31 projesi ise henüz operasyonel olmaktan uzak ve siber güvenlik endişeleri nedeniyle gerçekçi bir alternatif oluşturmamaktadır.
Türkiye’nin F-35 Programından Çıkarılması
Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasının stratejik etkilerini hafifletmek için atılan adımlar arasında yerli hava savunma sistemleri (HİSAR), milli savaş uçağı TF-X ve ANKA-3 gibi stealth insansız hava araçlarının geliştirilmesi öne çıkmaktadır. Ancak bu sistemlerin F-35’lerin sağladığı çoklu rol kabiliyetini tek başına karşılaması mümkün görünmemektedir. Özellikle TF-X’in 5. nesil uçak standartlarını yakalayabilmesi için gereken motor teknolojisi, malzeme bilimi ve sensör füzyon yeteneklerinin kazanılması on yılları bulabilecek bir süreçtir. Bu bağlamda Türk Hava Kuvvetleri’nin F-16’ları modernize etme çabaları (Viper upgrade paketi) ve yeni nesil SİHA projeleri (Kızılelma, Aksungur) kritik önem taşımaktadır. Ancak Yunanistan’ın F-35 alımına başlaması durumunda, Türkiye’nin Ege’deki hava sahası kontrolünde yaşayacağı zafiyet, kıta sahanlığı ve FIR hattı tartışmalarında elini zayıflatabilir.
İsrail faktörü ise Suriye ve Irak’taki vekalet savaşları üzerinden şekillenen rekabetle birleştiğinde daha karmaşık hale gelmektedir. İsrail’in F-35I Adir’lerinin, Rus S-400’lerin menzili dışında kalarak Türkiye’nin derinliklerindeki hedefleri vurma kapasitesi, caydırıcılık dengesini etkileyebilir. Ayrıca İsrail’in ELINT (Elektronik İstihbarat) ve SIGINT (Sinyal İstihbarat) yetenekleriyle F-35’leri entegre etmesi, Türkiye’nin elektronik harp kabiliyetlerini test edecek senaryolar oluşturmaktadır. Türkiye’nin Koral elektronik harp sistemleri ve yerli AESA radar projeleri bu açığı kapatma potansiyeline sahip olsa da F-35’lerin sahip olduğu sensör füzyon ve veri bağı yeteneklerinin yerini dolduracak sistemler henüz operasyonel değildir.
ABD’nin Türkiye’ye yönelik ambargo ve kısıtlamaları, F-16 modernizasyonundan Patriot hava savunma sistemlerinin satışına kadar geniş bir yelpazede etkisini sürdürmektedir. 2023’te Türkiye’nin F-16 satın alma talebinin Kongre’de bloke edilmesi, mevcut filonun modernizasyonunu geciktirerek hava kuvvetlerinin yaşlanma sorununu derinleştirmektedir.
Buna karşılık Türkiye’nin Ukrayna’dan Su-35 alımına yönelik görüşmeleri, ABD-Rusya gerilimi arasında denge kurma çabası olarak okunabilir. Ancak bu tür hamlelerin CAATSA yaptırımlarını tetikleme riski, ekonomik maliyeti daha da artırma potansiyeli taşımaktadır. Ayrıca Yunanistan’ın F-35’leri edinmesi durumunda, Türkiye’nin S-400’lerini kullanarak bu uçakları tespit etme kabiliyeti, iki ülke arasındaki teknolojik yarışın yeni bir cephesini oluşturacaktır. Ancak S-400’lerin NATO sistemleriyle entegre olamaması, Türkiye’nin hava savunma ağında kritik bir boşluk yaratmaya devam etmektedir.
Bölgesel İttifaklar ve Ekonomik Etkiler
Bölgesel ittifaklar bağlamında, Türkiye’nin Azerbaycan, Pakistan ve Katar ile geliştirdiği savunma işbirlikleri, F-35 eksikliğini dengelemeye yönelik çabalardan biri olarak görülebilir. Özellikle Azerbaycan’ın İsrail menşeli harp drone’ları ve Pakistan’ın JF-17 Thunder filosu, Türkiye’nin askeri diplomasi kanallarını çeşitlendirmektedir. Ancak bu ülkelerin hiçbirinin beşinci nesil savaş uçağı kapasitesine sahip olmaması, stratejik denge açısından yetersiz kalmaktadır.
Türkiye’nin Ukrayna ile savunma sanayii alanında artan işbirliği (özellikle motor teknolojisi ve deniz sistemlerinde) dikkat çekici olsa da Rusya ile ilişkilerdeki hassas denge, bu işbirliğinin derinleşmesini sınırlandırmaktadır. Aynı şekilde Güney Kore ile TF-X projesinde yapılan işbirliği anlaşmaları, teknoloji transferi konusunda umut vaat etse de ABD’nin ihracat lisansı gerektiren bileşenlerde veto yetkisi, bu projenin de önünü tıkama riski taşımaktadır.
Ekonomik boyutta ise F-35 programından çıkarılmanın Türk savunma sanayii üzerinde yarattığı etki, yalnızca kaybedilen gelirlerle sınırlı değildir. Proje kapsamında edinilmesi beklenen kompozit malzeme üretim teknikleri, sensör entegrasyonu ve yazılım geliştirme know-how’ı gibi kritik teknolojilerin transferinin durması, Türkiye’nin yüksek teknoloji üretim hedeflerini sekteye uğratmıştır.
Özellikle metamalzemeler ve radar emici boyalar (RAM) gibi stealth teknolojilerindeki bilgi birikimi eksikliği, milli projelerin gelişim hızını yavaşlatmaktadır. Buna karşın TÜBİTAK MAM ve ASELSAN’ın radar kesit alanı azaltma çalışmaları, Kızılelma gibi stealth drone projelerinde kısmi başarılar sağlamıştır. Ancak insanlı savaş uçakları ölçeğinde bu teknolojilerin uygulanması, mühendislik ve üretim altyapısı açısından ciddi yatırımlar gerektirmektedir.
SONUÇ
F-35’lerden mahrumiyet Türkiye’yi hem bölgesel dengelerde hem de teknolojik yarışta dezavantajlı konuma itmektedir. Yunanistan, İsrail ve ABD ekseninde gelişen askeri işbirlikleri, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklarını koruma kabiliyetini test etmektedir. Milli savunma sanayii hamleleri bu açığı kapatmaya yönelik umut verse de beşinci nesil savaş uçaklarının sağladığı hava üstünlüğü ve stratejik projeksiyon gücünün yerini dolduracak sistemlerin geliştirilmesi zaman alacaktır.
Bu süreçte Türkiye’nin diplomasi kanallarını etkin kullanarak Batı ile ilişkileri onarması, Rusya ve Çin ile dengeli bir işbirliği stratejisi izlemesi ve bölgesel müttefiklerle savunma ağlarını güçlendirmesi kritik önem taşımaktadır.
Aksi takdirde, F-35’lerin yarattığı yetenek boşluğu, Türkiye’nin hem NATO içindeki konumunu hem de bölgesel güvenlik parametrelerini yeniden tanımlayan kalıcı bir zafiyete dönüşebilir.
Kaynaklar
ABD Türkiye’ye F-35 satacak mı? Alman basınında çarpıcı iddia!https://havahaber.com/abd-turkiyeye-f-35-satacak-mi-alman-basininda-carpici-iddia/. 14.04.2025.
ABD, Türkiye’ye F-35 verecek mi? Türkiye’nin ilk yol haritası gerçeğe dönüşebilir. https://www.yirmidort.tv/teknoloji/abd-turkiyeye-f-35-verecek-mi-turkiyenin-ilk-yol-haritasi-gercege-donusebilir-211382. 12.04.2025
Cevher, Ü. (2023). Bir Askeri Uçak Türü Olarak Savaş Uçaklarının Dünü, Bugünü ve Geleceği Türkiye Örneği. Havacılık ve Uzay Çalışmaları Dergisi, 3(2/1), 1-25.
Ermiş, U. (2021). F-35 Programı ve Türk Hava Kuvvetleri’nin Geleceği. Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi, 5(2), 458-498.
F-35 programında gecikme: 2023’te sadece 97 uçak teslim edilecek
Kaynak: haber.aero (2023). https://www.haber.aero/savunma/f-35-programinda-gecikme-2023te-sadece-97-ucak-teslim-edilecek/. 10.04.2025.
Güvenç, S. (2014). F-35 Müşterek Taarruz Uçağı Projesi ve Türkiye. Bilge Strateji, 6(10), 27-34.
Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması ve Yunanistan’ın savaş uçağı anlaşmaları Ege’de güç dengesini değiştirir mi? https://www.bbc.com/turkce/articles/c881406q91vo. 13.04.2025.
Yılmaz, O., Kaan’ın uçuşundan sonra ABD’nin F-35 hamlesi. https://www.defenceturk.net/kaanin-ucusundan-sonra-abdnin-f-35-hamlesi. 09.04.2025.