Bülent Ecevit, Türk siyasetinde derin izler bırakan, çağdaş ve halkçı yaklaşımlarıyla tanınan bir lider olmuştur. 1925 yılında dünyaya gelen ve 2006 yılında hayatını kaybeden Ecevit, uzun siyasi kariyeri boyunca pek çok kritik olayda önemli roller üstlenmiştir. Bu yazıda belli başlı hususlarda onu unutulmaz kılan başlıca hususlar ve eleştirel noktalar masaya yatırılmaya çalışılacaktır.
Kuşkusuz bu başlıklar arasında öncelik, kendisinin Kıbrıs Fatihi olarak anılmasına neden olan barış harekatı bağlamında katkıları olacaktır. Bu hususun, etkisi günümüze kadar uzanan ulusal güvenlik ve ekonomi stratejisinin çizilmesinde neden olduğu düşünülen katkı bağlamında önemi büyüktür.
1. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı: Ecevit’in başbakanlığı döneminde, 1974 yılında gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı, onun liderliğini ve kararlılığını simgeleyen en önemli olaylardan biri olmuştur. Adada yaşanan trajik olaylara karşı Türk toplumunun haklarını koruma amacıyla düzenlenen bu harekât, Türkiye’nin uluslararası arenadaki yerini de etkileyen bir dönüm noktalarından biri olmuştur. Bu harekat sonrası Batı’nın askeri ve ekonomik ambargosuna maruz kalmanın neden olduğu sonuçlar, hem uzun vadede Türk savunma sanayiinde dışa bağımlılığın azalmasına neden olmuş hem ekonomik bağımsızlık anlamında epeyce bir yol almaya vesile olmuştur.
2. Halkçı ve Demokratik Duruşu: Ecevit, sıkça “Karaoğlan” olarak anılmış ve halkçı politikalarıyla bilinmiştir. Sosyal adaleti ve çalışan kesimi ön planda tutan anlayışı, onun Türk siyasetinde özgün bir yer edinmesini sağlamıştır. Özellikle maden işçilerinin yoğun olduğu bölgelerde izlediği emek yanlısı politikalar, zor çalışma şartlarını “bu işin doğası olarak dikte etme” kolaylığına sığınan popülist liderlerden insani ve vicdani bakımdan büyük oranda ayrışmıştır. Dürüstlüğü, sadeliği ve halkla iç içe bir lider olması, onun unutulmaz olmasının önemli sebeplerindendir.
3. Emek Yanlısı Politikaları: Özellikle işçi hakları ve sosyal adalet konularında Türkiye’de derin etkiler yaratmış bir lider olmuştur Ecevit. 1960’lı yıllarda Çalışma Bakanı olarak görev yaptığı dönemde işçilerin haklarını genişleten birçok düzenlemeye imza atmıştır. Toplu sözleşme ve grev hakkının yasallaşmasını sağlayarak işçi haklarını güvence altına almıştır. Ayrıca başbakanlık dönemlerinde de emekçilerin ekonomik ve sosyal haklarını güçlendirmek için çeşitli reformlar yapmıştır. Köylü ve işçi kesimini destekleyen politikaları nedeniyle halk arasında “Karaoğlan” lakabıyla anılmıştır. 1970’lerde ve 1990’larda asgari ücret artışları, sendikal hakların güçlendirilmesi ve sosyal yardımların artırılması gibi adımlarla işçi sınıfının yanında durmuştur.
4. 1999 Döneminde Başbakanlığı ve Ekonomik Reformlar: Ecevit, 1999’da yeniden başbakan olmuş ve bu dönemde özellikle ekonomik reformlar ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin geliştirilmesi konularında önemli adımların atılmasına öncülük etmiştir. Döneminde, Türkiye tarihinin en derin ekonomik krizi yaşanmış olmasına rağmen uzun vadede bu reformların Türkiye’nin modern ekonomi politikalarını belirlemesinde etkili olduğu ileri sürülebilir. Yalnız ve dürüst bir kişilik sahibi olmasının, çevresini dolduran popülist siyasetçiler tarafından sui istimal edildiği dikkate alındığında, doğal olarak pek çok negatif manzaranın faturası Karaoğlan’a kesilmiştir.
5. İnsan Hakları Karnesi ve 1999-2002 Dönemi Olaylarına Yönelik Pasif Tutumu: Ecevit’in 1999-2002 yılları arasındaki başbakanlığı döneminde insan hakları konusunda bazı eleştiriler aldığı bilinmektedir. Özellikle Hayata Dönüş Operasyonu olarak bilinen 2000 yılındaki hapishane operasyonu sırasında, devletin sert müdahalesi sonucu birçok mahkûmun hayatını kaybetmesi büyük tartışmalara neden olmuştur. Ecevit, bu operasyonu devlet otoritesini sağlama ve terör örgütleriyle mücadele gerekçesiyle desteklemiş, ancak insan hakları ihlalleri konusunda yeterince aktif bir tutum sergileyememiştir.
Ayrıca bu dönemde ifade özgürlüğü ve Kürt meselesi bağlamında da sert eleştiriler almıştır. Avrupa Birliği sürecinde bazı demokratikleşme adımları atılmış olsa da, Ecevit yönetimi, bazı gazetecilerin ve düşünce insanlarının yargılanması, siyasi tutukluluk halleri ve güvenlik politikaları nedeniyle insan hakları örgütleri tarafından pasif bulunmuştur. Kürt meselesine yönelik reformların yavaş ilerlemesi ve demokratikleşme adımlarının sınırlı kalması, bu dönemin eleştirilen yönleri arasında yer almıştır.
6. Merve Kavakçı Olayındaki Tutumu Ecevit’in siyasi kariyerinde en çok tartışılan konulardan biri de 1999 yılında Meclis’te yaşanan Merve Kavakçı olayıdır. Fazilet Partisi’nden milletvekili seçilen Merve Kavakçı, TBMM’de başörtüsüyle yemin etmek istediğinde Ecevit, Meclis kürsüsünden “Bu hanıma haddini bildirin!” diyerek sert tepki göstermiştir. Bu olay, laiklik ilkesine olan bağlılığıyla açıklansa da, insan hakları ve demokrasi açısından eleştirilere neden olmuştur. Ecevit’in çoğulculuğa ve bireysel özgürlüklere verdiği önemin bu olayda geri planda kaldığı yönünde değerlendirmeler yapılmış, tutumunun demokratik anlayışıyla çeliştiği öne sürülmüştür. Bu eleştirilerin büyük ölçüde haklılık payı bulunmaktadır.
Diğer yandan, laiklik konusundaki hassasiyeti nedeniyle böyle ilkel bir tavır sergilemiş olması, daha kapsayıcı ve özgürlükçü bir tavır seçmeme tercihi, sonraki yıllarda üzerinde politik manevra alanı oluşturmaya elverişli malzemeler sunulmasına vesile olmuştur. Hayata Dönüş Projesi ile birlikte Merve Kavakçı’nın maruz kaldığı ayrımcılık birlikte değerlendirildiğinde bu iki olayın Karaoğlan’ın mirasına “kara bir leke” olarak yapıştığı dillendirilebilir. Zira her iki örnek de, sonraki yıllarda hem sol hem sağ muhafazakar popülist siyaset tarafından sistemik bir eleştiri olarak merkeze alınarak bolca kullanılmış; keyfiliğin ve “ben bilirimciliğin” meşrulaştırıcı gerekçesi olmuştur.
7. ABD Hegemonyasına Karşı Duruşu: Ecevit, ABD ile ilişkilerde işbirliğini tamamen reddetmemekle birlikte, Türkiye’nin bağımsızlık ilkesine zarar verebilecek politikalara karşı sert bir tutum sergilemiştir. Özellikle 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ABD’nin baskılarına rağmen operasyonu gerçekleştirmiş ve bunun sonucunda Türkiye’ye uygulanan silah ambargosuna karşılık ABD üslerini kapatma kararı almıştır.
Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’nin Batı ittifakı içindeki rolünü kabul etmekle birlikte, ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisini sınırlandırmaya çalışmıştır. 2001 yılında Irak’ın işgal edilmesi sürecinde ABD’nin taleplerine mesafeli yaklaşmış, Türkiye’nin doğrudan bir savaşın parçası olmasına karşı çıkmıştır. Çok yönlü bir dış politika anlayışı benimseyerek Türkiye’nin yalnızca Batı ile değil, diğer ülkelerle de dengeli ilişkiler kurmasını savunmuştur.
Nitekim 11 Eylül mizanseni gerekçe gösterilerek ve 2001 ekonomik krizinin neden olmuş olduğu harabeye dönmüş ekonomik manzara bağlamında Orta Doğu’yu yeniden dizayn (işgal) etmek isteyen ABD ve müttefikleri, Türkiye’de siyaseti kendi çıkarları açısından daha elverişli bir mecraya evirmekte zorlanmamışlardır. Sonradan absürt inkar denemeleri yapılmış olmasına rağmen, Irak’ın işgalinden Büyük Ortadoğu Projesine kadar uzanan kirli bir tezgahta üst düzey oyuncu olmaya doğru sürüklenen popülist siyasetçilerin yıldızlarının parlatılması fazla gecikmemiştir.
Karaoğlan’ın 1978’de BBC muhabirine verdiği şu röportaj, hem yerli ve milliliğin ne idüğünü hem tarihsel arka planı güçlü bir siyasi liderin uluslararası iletişim kurma becerisini ve hem de bir üniversite diploması olmamasına rağmen bir siyasetçinin entellektüel derinliğini ve aydın sorumluluğunu gayet net biçimde özetlemektedir.
8. Çok Partili Düzende Uzun Soluklu Siyaset: Ecevit, uzun yıllar boyunca sürdürdüğü siyasi kariyerinde çok partili sistemin önemli figürlerinden biri olmuştur. Hem Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) hem de Demokratik Sol Parti (DSP) ile çizdiği siyasi rota, onun Türkiye’de sürekli bir etkiye sahip olmasını sağlamıştır. Türk siyasetinden tasfiye edilme süreci ise üzerinde bir çok spekülasyonun yapılmasına neden olmuştur.
9. Sadelik ve Ahlaki Duruş: Ecevit, sürekli mütevazı yaşam tarzı ve şeffaf siyaseti ile halkın gönlünde taht kurmuştur. Bizatihi herhangi bir yolsuzluk iddiasına bulaşmamış olması ve izlediği temiz siyaset anlayışı bugün hala örnek almak isteyen meslektaşları için yol gösterici bir hüviyettedir. Ecevit, uzun süre başbakanlık dönemlerinde bile devletin sunduğu lüks imkanlardan yararlanmaktan kaçınmış, mütevazı bir hayat sürmeyi tercih etmiştir. Art gelenlerinin onca hoyratlığı ve görmemişlik içeren şatafatlı prezantasyonları itibar vesilesi gibi algılama konusundaki ısrarları göz önünde bulundurulduğunda, kara oğlan için önemli ölçüde ak sayfaların varlığı anlaşılacaktır.
https://youtu.be/2DPwRfiu_m8?si=PE-WtzAkauJ_OJtB
10. Şiir ve Siyaset İlişkisi: Bülent Ecevit, sadece bir siyasetçi değil, aynı zamanda bir şair olarak göze çarpmaktadır. Edebiyata olan ilgisi, onun siyasetteki üslubuna da yansımıştır. Özellikle özgürlük, bağımsızlık ve emek vurgularını hem şiirlerinde hem de politik söylemlerinde sıkça işlemiştir. Yukarıda sayılan iki örnekte ideolojik katılıktan uzaklaşıp insan hakları merkezli bir duruş sergileyebilmiş olsaydı şairliğinin tastamam hakkını vererek bu cihandan göçmüş olduğu bile söylenebilirdi.
Sonuçta Bülent Ecevit, halkçı, demokratik ve ilkeli siyasetiyle Türk siyasetinde silinmez izler bırakmış bir lider olmuştur. Buna rağmen insan hakları konusunda aldığı bazı eleştiriler, onun siyasi mirasının tartışmalı yönlerinden birini oluşturmuştur. Yine de cesareti, şeffaflığı, halkına bağlılığı ve çok yönlü kişiliği ile bugün hala hafızalarda yerini korumakta ve gelecek nesillere ilham vermeye devam etmektedir.