Ali KIRIKTAŞ*
Donald Trump’un Latin Amerika politikaları hem ekonomik hem de siyasi bağlamda ABD’nin çıkarlarını ön planda tutan bir yaklaşım sergiledi. Bu politikalar, ticaret, göçmenlik, güvenlik, enerji ve bölgesel iş birlikleri konularında derin etkiler bıraktı. Bu makalede Trump yönetiminin politikalarının daha detaylı bir analizinin sunulması amaçlanmaktadır.
Ticaret Politikalarının Bölge Üzerindeki Etkisi
Trump’ın “Önce Amerika” politikası, Latin Amerika ile ticaret ilişkilerinde büyük değişikliklere neden oldu. USMCA’nın (ABD-Meksika-Kanada Anlaşması) NAFTA’nın yerini alması, ticarette daha sıkı denetim mekanizmaları getirdi. Bu durum özellikle Meksika’nın ABD’ye yaptığı ihracatta zorluklar yarattı. ABD, Çin ile küresel rekabetinde Latin Amerika’yı bir denge unsuru olarak kullanmayı amaçladı; ancak, bölgenin Çin yatırımlarına olan bağımlılığı ABD’nin stratejik hedeflerine meydan okudu. Örneğin: Peru’nun Chancay Limanı gibi projeler, Çin’in bölgedeki ekonomik varlığını güçlendirdi. Bu, ABD’nin ekonomik nüfuzunu yeniden artırma çabalarını sınırladı. ABD, Latin Amerika’yı kritik tedarik zincirlerinde bir alternatif olarak konumlandırmaya çalıştı; ancak, bu ülkeler arasında ABD’nin koyduğu anti-Çin düzenlemelerine uyum sağlamanın zorlukları hissedildi.
Göç ve Sosyal Etkiler
Trump’ın göç politikaları, Latin Amerika’da büyük bir toplumsal ve ekonomik etkiye yol açtı. Özellikle, sınır güvenliğini artırma amacıyla uygulanan politikalar, Meksika ve Orta Amerika ülkelerinden ABD’ye olan göç akışını sert bir şekilde etkiledi. Trump’ın önerdiği %10 remittance (havale) vergisi, bölge ekonomilerine ciddi zarar verebilirdi: Meksika, El Salvador ve Haiti gibi ülkeler, yıllık 150 milyar dolar civarında remittance (havale) geliriyle büyüyen bir tüketim ekonomisine sahiptir. Bu verginin uygulanması, yoksulluğu artırabilir ve bölgesel istikrarsızlığı tetikleyebilirdi. Ayrıca, sınırda göçmen çocukların ailelerinden ayrılması gibi politikalar, ABD’nin uluslararası imajına zarar verdi ve bölgedeki ABD karşıtı duyguları güçlendirdi.
Güvenlik Politikaları ve Uyuşturucu Kaçakçılığı
Trump yönetimi, Latin Amerika’daki organize suç ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleye büyük önem verdi. Özellikle Kolombiya ve Meksika gibi ülkelerdeki uyuşturucu kartelleri, ABD’nin sert güvenlik politikalarının hedefi oldu; ancak Kolombiya’daki barış süreci Trump döneminde ABD’nin desteğini yeterince alamadı, buda bölgedeki çatışmaların devam etmesine neden oldu. ABD’nin uyuşturucu ile mücadele politikaları, lojistik ve taşımacılık şirketlerine ek maliyetler yükledi. Bu, bölgedeki ticaret hacmini dolaylı olarak etkiledi.
Enerji ve Altyapı İş birlikleri
Enerji sektörü, Trump yönetiminin Latin Amerika ile iş birliği yaptığı alanlardan biriydi. Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerde enerji kaynaklarının geliştirilmesi desteklenirken: Vaca Muerta Shale (Arjantin) gibi projeler, ABD yatırımcıları için cazip hale geldi; ancak, ABD’nin finansman maliyetlerinin yüksekliği, bu projelerde kısıtlayıcı bir faktör olarak öne çıktı. Trump’ın enerji bağımsızlığı politikası, Latin Amerika’dan ithal edilen fosil yakıtların hacmini artırdı. Bu işbirlikleri, uzun vadede bölgenin ekonomik çeşitlenme çabalarını olumsuz etkileyebilir.
Siyasi İlişkiler ve Bölgesel Kutup
Trump’ın Latin Amerika ile siyasi ilişkileri, sağ görüşlü liderlerle yakın iş birlikleriyle karakterize edildi. Nayib Bukele (El Salvador) ve Jair Bolsonaro (Brezilya) gibi liderler, Trump’ın otoriter eğilimlerine paralel politikalar izlediler. Ancak Sol eğilimli hükümetler (örneğin Şili ve Kolombiya), Trump yönetimiyle gergin ilişkiler yaşadı. Bu durum, ABD’nin bölgedeki etkisini sınırladı. Bölgenin daha fazla kutuplaşması, ABD’nin tek bir Latin Amerika politikası oluşturmasını zorlaştırdı.
Sonuç
Donald Trump döneminde ABD-Latin Amerika ilişkilerinde yaşanan dinamikler hem tarihi bağların yeniden değerlendirilmesini hem de gelecekteki stratejik yönelimlerin şekillenmesini gerektiriyor. Trump’ın politikaları, bölgedeki ülkelerin ABD’ye bağımlılığını yeniden yapılandırırken, aynı zamanda Çin gibi alternatif ekonomik ve siyasi ortaklara yönelme eğilimlerini hızlandırdı. Bu bağlamda, sonuç kısmında şu başlıklar öne çıkıyor:
1. ABD’nin Liderlik Rolünün Sorgulanması
Trump yönetiminin Latin Amerika’ya yönelik “sert güç” odaklı politikaları, ABD’nin bölgedeki geleneksel liderlik rolünü tartışmaya açtı. Göçmenlik krizleri, ticari kısıtlamalar ve güvenlik politikaları, bölge ülkelerinde ABD’ye duyulan güveni zayıflattı. Özellikle Brezilya ve Arjantin gibi büyük ekonomilerin Çin ile ilişkilerini derinleştirmesi, ABD’nin bölgesel etkisini sınırladı.
2. Çin ile Rekabetin Artan Önemi
Çin, Latin Amerika’da büyük altyapı projeleri ve ticaret anlaşmaları yoluyla etkisini artırmaya devam etti. Trump yönetimi, bu rekabeti dengelemeye çalışsa da özellikle altyapı ve finansman konularında yeterince rekabetçi olamadı. ABD’nin gelecekteki politikalarının, bölgedeki Çin nüfuzunu dengeleme konusunda daha kapsamlı bir stratejiye ihtiyaç duyacağı açıktır.
3. Siyasi Kutup ve Bölgesel Entegrasyonun Zayıflaması
Trump’ın sağ eğilimli liderlerle geliştirdiği yakın ilişkiler, bölgesel kutuplaşmayı artırırken, Latin Amerika’nın iç iş birliği mekanizmalarını zayıflattı. Bu durum, yalnızca bireysel ülkelerle güçlü ilişkiler kurmayı başaran ABD’nin, bölgesel örgütler üzerindeki etkisini kaybetmesine yol açtı.
4. Bölgesel Sorunlara Yetersiz Çözümler
Göç, uyuşturucu ticareti ve ekonomik eşitsizlik gibi Latin Amerika’nın temel sorunlarına yönelik çözümler, genellikle ABD’nin kısa vadeli çıkarları doğrultusunda şekillendi. Uzun vadeli sürdürülebilir kalkınma politikaları yerine, baskıcı tedbirler ve ekonomik yaptırımlar tercih edildi.
5. Bölgesel Bağımsızlık Arayışı
Trump döneminde Latin Amerika ülkeleri, ABD’nin tek taraflı politikalarına karşı alternatif stratejiler geliştirdi. Örneğin, Brezilya ve Şili gibi ülkeler, Avrupa Birliği ve Asya-Pasifik ülkeleriyle daha yakın ekonomik ilişkiler kurarak, ABD’ye olan bağımlılıklarını azaltmaya çalıştı.
Trump’ın başkanlık dönemi Latin Amerika’da yeni bir dönemin başlangıcına işaret etti. Bu süreçte, ABD’nin bölgedeki etkisi azalırken, çok taraflı ilişkilerin ve yeni ortaklıkların önem kazandığı görüldü. Gelecekte, ABD’nin Latin Amerika’da etkili bir aktör olarak kalabilmesi, sadece ekonomik ve siyasi güç kullanımına değil, aynı zamanda daha kapsayıcı ve iş birliğine dayalı politikalar geliştirmesine bağlı olacaktır. Trump sonrası dönemde, ABD’nin bu eksikleri giderip gideremeyeceği, bölgedeki yeni dengelerin oluşumunu belirleyecektir.
KAYNAKÇA
2025’te Latin Amerika’yı neler bekliyor? (2024). https://t24.com.tr/yazarlar/esra-akgemci-america-invertida/2025-te-latin-amerika-yi-neler-bekliyor,47856. Erişim tarihi: 30.12.2024.
İkinci Trump dönemi ve Latin Amerika (2024). https://www.evrensel.net/yazi/95914/ikinci-trump-donemi-ve-latin-amerika. Erişim tarihi: 29.12.2024.
Kılıç E. Amerika ya da Çin: Trump Latin Amerika’da Ne Yapardı? (2024). https://www.fokusplus.com/siyaset/amerika-ya-da-cin-trump-latin-amerikada-ne-yapardi. Erişim tarihi: 30.12.2024
Latin Amerika Trump’tan ne bekleyebilir? (2016). https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/latin-amerika-trump-tan-ne-bekleyebilir/686631. Erişim tarihi: 29.12.2024
Özdemir M. Trump’ın seçim zaferi Latin Amerika’nın da gündeminde. (2024). https://www.voaturkce.com/a/trump-secim-zaferi-latin-amerika-gundeminde/7853975.html. Erişim tarihi: 30.12.2024
Trump’ın Dünyasına Hoş Geldiniz! (2024). https://dunyasiyaseti.com/icerik/trumpin-dunyasina-hos-geldiniz.html. Erişim tarihi: 30.12.2024
*: Ali KIRIKTAŞ, Kapadokya Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü doktora öğrencisi.