Hucurât Suresi 9. ayette geçen “Allah, muksit olanları (iktisatçıları) sever” ifadesindeki “muksit” kelimesi, adaletle hükmeden, hakkaniyetli davranan anlamına gelerek yorumlanmış olmasına rağmen bu kelime ile iktisat kelimesinin kökeni olan tasarruf, ölçülü harcama ve ekonomi yönetimi anlamları arasında açık bir bağlantı kurmak fazla zor olmayacaktır. Zira muksit olmak, yalnızca hukuki adaletle değil, ekonomik adaletle de ilişkilendirilebilir.
İktisatçı, ekonomik dengeleri gözeten ve toplumun refahını sağlamak için çözüm önerileri sunan kişidir. Yaptığı iş, büyük oranda dengeden uzaklaşmış bir durumun tekrar nasıl dengeye ulaştırılabileceğine ilişkindir. Eğer bir iktisatçı dengenin nasıl kurulması gerektiğine ilişkin çözümler üretiyor ve bu alanda yoğunlaşıyorsa, adil ve hakkaniyetli davranıyor demektir; bu onun “muksit” vasfına sahip olabileceğini gösterir. “Allah iktisatçıları sever” gibi kesin bir hüküm çıkarmak, ayetin bağlamını aşan bir yorum olmasına rağmen iktisatçıların yaptıkları iş ve ulaşmak istedikleri sonuçlar bağlamında manzaraya bakıldığında benzer minvalde sonuçlar çıkarılabilir.
Eğer bir iktisatçı iktisadi adaleti arama davranışını meslek edinmişse bu onun Allah’ın sevdiği muksitler arasında olma ihtimaline sahip olduğunu gösterir. Örneğin, toplam talebin toplam arzı aşması, yani şişkinlik (enflasyon) biçiminde bir dengesizlik hali ortaya çıktığı zaman iktisatçının dezenflasyonist politikaların harekete geçirilmesi gerektiğini savunması onun adalet arayışında olduğunu gösterir. Zira günümüzde bizzat yaşadığımız haliyle son bir kaç yıldır ülkemizi kasıp kavuran enflasyonist sarmal, gelir dağılımı adaletini bozmuş, paradan para kazanma şeklinde üretkenliğe katkı sunmayan rant mekanizmalarını harekete geçirmiş ve denge bozulmuştur. Böyle bir manzarada, sizde enflasyonu körükleme riski öne sürülerek asgari ücret artışları sorgulanır olmuş, maliyetler üzerinde yapacağı etki nedeniyle kemer sıkmanın önemi zikredilir olmuştur. Talep daraltıcı çabaların neden 10 milyon gariban asgari ücretliden başlaması gerektiği sorusu ile hala muğlaklığını korumaktadır. Nitekim toplam gelirdeki ücret-maaş payının son bir kaç yılda %50’den %45’e düşmesi, enflasyon gibi bir dengesizliği gidermenin faturasının bağımlı çalışanların sırtına yüklendiğini göstermektedir.
Peki arada eriyen %5 pay hangi kesimlere transfer olmuştur? Elbette bu pay buharlaşıp uçmayacağına göre, öncelikle işletme artığı denilen firma karları, faiz ve rant gelirlerine aktarılmıştır. Dışa açık bir ekonomi olduğumuz, 1 dolarlık ihracat yapmak için en az 60 sent ithalat yapmamız gerektiği gibi temel veriler ortadayken “maaşlarımızı dolar ile mi aldığımız” sorusuna muhatap olduğumuzda bir çılgınlık sarmalına sürüklenmemizin an meselesi olduğu da çoktan ortaya çıkmıştı aslında. Kur üzerinde kumar oynama ve keyfimin ekonomisi modelini inşa etmek için dengeleri alt üst etmenin 3-5 yıllık faturası idi aslında karşılaştığımız kabus. Şimdi o kumar masasından kuyruğu dik tutarak kalkmak adına, maliyeti on milyarlarca doları bulan KKM ruletinin boynumuza doladığı tasmadan kurtulmaya çalışmamız, denge konusundaki hoyratlıklarımızın bir sonucu olarak düşünülebilir.
“Muksit” kelimesi, Arapça “kıst” kökünden türetilmiş, bu da adalet, hakkaniyet, ölçülü ve dengeli olmak gibi anlamlara gelmektedir. “Muksit” ise bu kavramları hayata geçiren, adaletle hükmeden, ölçülü ve dengeli davranan kimse demektir. Hucurat Suresi 9. ayetinde, müminler arasında bir anlaşmazlık çıktığında adaletle hükmedilmesi emredilir ve Allah’ın muksitleri sevdiği vurgulanır. Bu bağlamda, ayetin temel mesajı, insanlar arasında adil ve dengeli bir şekilde hükmetmek ve davranmaktır. İktisadi yaşamda da benzer şekilde hükmetmek elzemdir. Nitekim bu terazinin şaşması ile 2006’da 0,37’lere kadar düşülebilen Gini katsayısının son üç-beş yılda girdiğimiz türbülanstan da anlaşılacağı üzere 0,43’e kadar yeniden yükselmesi (bu oran 2001 krizindeki ile aynı rakamı gösteriyor) denge eksenli ve dikkatli yürümeyen çarkların neden olacağı manzaranın vehametini ortaya koymaktadır. TÜİK verilerine göre sosyal transferler hariç tutulursa 0,50’lere yaklaşan bu katsayı, denge ve gelir adaleti gibi sırlı kelimelerin ne denli önemli olduğunu sergilemektedir.
Ezcümle iktisat, kaynakların kıt olduğu bir dünyada, bu kaynakların en verimli şekilde kullanılmasını ve dağıtılmasını amaçlar. Bu süreçte, adil ve dengeli bir yaklaşım sergilemek, “muksit” kavramıyla örtüşebilir. Örneğin kaynakların adil dağıtımı ve bu adil dağılımın nasıl sağlanacağı iktisatçıların ilgilendiği birincil konular arasındadır. Tüketim, üretim ve bölüşümde denge gibi kabaca üç konuda sürekli denge arayan ve dengeye ulaşma yolları üzerinde kafa yormak iktisatçıları muksit kategorisi içine sokabilir. Aynı zamanda gelir dağılımı ve vergilendirme gibi konularda adil çözümler arayarak muksit olma ilkesine uygun davranabilirler. Tüketimde denge israf ve aşırılıktan kaçınarak, kaynakları dengeli bir şekilde kullanmak da “muksit” anlayışına uygun düşmektedir. Ticari ilişkilerde adalet, alışverişte düsürst davranma, şeffaf olma ve hakkaniyet ilkelerine riayet etme de “muksit” olmanın bir gereği olarak düşünülebilir.
Hucurat Suresi 9. ayeti, doğrudan iktisatçılarla ilgili bir hüküm içermese de, “muksit” kavramının anlamı ve iktisadın amaçları ile burada zikredilen Tanrı buyruğu arasında açık bir paralellik kurmak mümkündür. Zira iktisat bilimi icra edilirken adalet, denge ve ölçülülük ilkelerine riayet edilmesi söz konusu olduğu için bir iktisatçının “muksit” vasfını taşıdığından söz edilebilir.
Ayetin asıl vurgusunun, insanlar arasındaki her türlü ilişkide adil ve dengeli davranmak olduğu unutulmadan bu adaletin sağlanmasının bir yönünü iktisadi dengenin kurulmasının oluşturacağı gerçeği altında bu türlü bir sonuca ulaşmak mümkündür. Hucurat Suresi 9. ayette geçen “Allah muksit olanları sever” ifadesindeki “muksit” kelimesi, adaletli, dengeli, hakkaniyetli ve insaflı davranan kişileri ifade ettiği için “iktisatçı” kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Doğrudan ekonomist veya iktisatçı anlamında kullanılamayabilse de İslam’da adalet, dengeli davranma, israf etmeme ve kaynakları doğru kullanma gibi prensiplerin büyük önem taşıması nedeniyle bağlamsal büyük bir farklılık taşımadığı iddia edilebilir.
Zira adaletin sağlanması anlamında ileri sürülen prensipler, iktisadi davranışlarla da ilişkilendirilebilir. Örneğin, israf etmeyen, dengeli ve adil bir şekilde harcama yapan kişiler (başta ekonomi yönetimini elinde bulunduranlar olmak üzere) bu ayetin ruhuna uygun davranmış olurlar. Bazı örneklerde itibar ve tasarruf arasında kurulmak istenen ters korelasyon bireysel kararlar söz konusu olduğunda toplumun diğer kesimleri için bir tehdit oluşturmasa da toplum adına karar verilirken bonkör olunmaması gereken bir unsur olarak zikredilebilir. Üstelik kişi başına gelir düzeyi 80 bin dolar olan bir ülke başbakanının, ortalama 90 bin dolarlık kişi başı gelire sahip olan komşu üç ülke üst yöneticisini davet edip ağırladığı akşam yemeğinin* tam da Kuran’ın ruhuna uygun bir hareket olduğu gerçeği ihmal edilmemelidir.
Bu nedenle, ayetin mesajı geniş bir perspektiften değerlendirilerek, adaletli ve dengeli davranışların her alanda (ekonomi dahil) teşvik edildiği söylenebilir. Sonuç olarak, adalet, denge ve hakkaniyet gibi değerlerin iktisadi davranışlarda da geçerli olduğu söylenebilir.

“Tanrı’nın En Sevgili Kulları: İktisatçılar” üzerine bir yorum