Giriş
Prof. Dr. Beşir Atalay, Türkiye’nin son yarım yüzyıllık döneminde hem akademik hem de siyasi yaşama damgasını vurmuş çok yönlü bir şahsiyet olarak temayüz etmiştir. Hukuk ve sosyoloji alanındaki akademik birikimi, sivil toplumla kurduğu güçlü bağlar ve Türk siyasetinin dönüşüm dönemlerindeki aktif rolü ile dikkat çeken Atalay, özellikle demokratikleşme ve çözüm süreci politikalarının mimarlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu yazı, Atalay’ın hayatını, düşünsel arka planını ve kamu hizmetindeki katkılarını kronolojik ve tematik bir yaklaşımla ele almaktadır.
1. Erken YaşamI ve Eğitim Yılları
Beşir Atalay, 1947’de Kırıkkale’nin Keskin ilçesinde dünyaya gelmiştir. Anadolu’nun kırsalında başlayan hayatı, onu ülkenin en köklü üniversitelerinde akademik faaliyetler yapmakla, ardından kurucu rektör olarak, bu gün hatırı sayılır üniversitelerden birisinin (Kırıkkale Üniversitesi) mimarı haline gelmekle ve ardından devletin üst kademelerine taşıyacak bir yolculuğa çıkmakla devam etmiştir.
İlk ve orta öğrenimini memleketinde tamamlayan Atalay, yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yapmıştır. Bu dönemde özellikle sosyoloji, kamu yönetimi ve siyaset teorisi gibi alanlara ilgi duymuş, Türkiye’nin toplumsal yapısı üzerine düşünmeye başlamıştır. Sessiz ve analitik bir duruşa sahip bir kişiliğe sahip olması zemininde Türkiye’nin meseleleri üzerinde kafa yormaya başladığı entelektüel arka plan bu yıllarda oluşmaya başlamıştır. Ankara Üniversitesi yılları, hangi ideolojik duruşa yakın olursa olsun bünyesine aldığı insanları dönüştürücü bir nitelik taşıdığı için, Atalay’ın özgünlüğü bu yıllardan itibaren kendini göstermeye başlamıştır.
2. Akademik Kariyer ve Uluslararası Deneyim
Lisans eğitiminin ardından, Atatürk Üniversitesi’nde sosyoloji alanında yüksek lisans ve doktora yaparak akademik kariyerine başlamıştır. Doktora teziyle birlikte Türkiye’de toplumsal değişim, kalkınma sosyolojisi ve din-devlet ilişkileri gibi konulara derinlemesine eğilmiştir. Bu eğilim o denli güçlüdür ki, sonradan Ankara Sosyal Bilimler Vakfı’nı faaliyete geçirerek yüzlerce bilimsel toplantının organize edilmesi, Türkiye sosyolojisini ilgilendiren pek çok konuda çalışmaların yayınlanması gibi sonuçların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Nitekim vakfın amaçlarını içeren liste www.sosyalbilimlervakfi.org Atalay’ın düşünce dünyasının ve hedeflerinin genel çerçevesini çizmektedir.
Yurt dışında da çeşitli akademik araştırmalarda bulunan Atalay, Malezya’da İslam dünyasındaki kalkınma modelleri üzerine çalışmalar yapmış, ABD ve Almanya’da sosyal bilimler alanındaki gelişmeleri yakından takip etmiş, farklı toplumsal sistemleri gözlemleme fırsatı bulmuştur. Siyasete atılmış olduğu iki binli yılların başından itibaren Türkiye’nin özellikle Ak Parti’nin ilk on yılında gerçekleştirdiği parlak karnenin mimarlarından birisi olmasının bu dünya deneyimi ile ilişkisi olduğu düşünülebilir.
Akademinin pratik yönü açısından 1992 yılında Kırıkkale Üniversitesi’nin kurucu rektörlüğüne atanarak, yükseköğretim alanında önemli bir idari sorumluluk üstlenmiştir. Bu görevinde üniversitenin kurumsal yapısını inşa etmekle kalmamış, aynı zamanda eğitim politikalarının belirlenmesinde etkili olmuştur. Üniversitelerarası Kurul üyeliği ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) nezdindeki görevleriyle Türkiye’de yükseköğretim sisteminin şekillenmesinde aktif rol almıştır. Müktesebatının bir sonucu olarak öncülük ettiği/etrafında topladığı akademik kadroları yönlendirmesiyle Türkiye’nin politik tarihine adını yazdırmış fikir mimarlarından birisi olmuştur.
3. Siyaset, Sivil Toplum ve Düşünsel Faaliyetler
Prof. Dr. Atalay, akademik kariyeri boyunca ve sonrasında çeşitli düşünce kuruluşlarında ve sivil toplum örgütlerinde aktif olarak yer almıştır. Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi (ANAR) koordinatörü olarak www.anararastirma.com.tr önemli araştırmalara imza atması onun akademik çalışmalarını sosyal ve politik sahaya taşıma misyonunun bir yansıması olmuştur.
Bu süreçte yayımladığı makale ve bildirilerde, özellikle demokratikleşme, kalkınma, din-devlet ilişkileri, insan hakları ve Türkiye’nin modernleşme süreci gibi konular üzerinde durmuştur. Sessiz ve yapıcı üslubuyla tanınan Atalay, akademik çevrelerin yanında entelektüel çevrelerde de saygı gören bir isim olmuştur.
Beşir Atalay, 2001 yılında kurulan Ak Parti’nin kurucu kadrosu arasında yer almış, 2002 genel seçimlerinde bu partiden Ankara Milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmiştir. 58. Hükümet’te Devlet Bakanı olarak görev yapmış, bu dönemde ağırlıklı olarak insan hakları, düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve demokratikleşme konularında mesaide bulunmuştur.
2011 yılında kurulan 61. Hükümet’te Başbakan Yardımcılığı görevine getirilmiş, bu dönemde, anayasa reformları, demokratikleşme paketi çalışmaları ve çözüm sürecinin devamı gibi kritik başlıklarda koordinatörlük yapmıştır. Ayrıca sonuçları bakımından ciddi bir yol alınamamış olmasına rağmen “Akil İnsanlar Heyeti” projesinin arka planındaki isimlerden biri olarak süreci yönlendirmiştir. Medyaya az konuşmuş olmasına rağmen perde arkasında sürdürdüğü etkili rolüyle tanınmıştır.
2015 yılında aktif siyasetten çekilen Atalay, partideki görevlerini devretmiş, bu tarihten sonra kamuoyunun karşısına yalnızca istisnai durumlarda çıkmıştır. Medyada nadiren yer alsa da bazı düşünce kuruluşları ve akademik çevrelerde danışmanlık düzeyinde faaliyetlerini sürdürmüştür. Siyasetten çekilmesiyle birlikte, düşünce dünyasında daha içe dönük bir konuma geçmiş olmasına rağmen bu içe dönükleşme “derinleşmenin” boyutlarında farklılaşmadan başka bir anlam taşımamaktadır.
Sonuç
Beşir Atalay’ın hayatı, Türkiye’nin değişen ve dönüşen toplumsal yapısı içerisinde bir bilim insanının nasıl akademik ve siyasal bir aktör haline gelebileceğini göstermesi bakımından önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Akademik birikimini kamu politikalarına taşıması, toplumsal barış adına üstlendiği sorumluluklar ve her zaman göstermekten çekinmediği sağduyulu yaklaşımı, Beşir Atalay adını Türkiye’nin yakın dönem tarihine silinmeyecek harflerle kazımıştır.
Son günlerde, kurucu rektörü olduğu üniversite kampüsüne verilmiş olan adının kaldırılması etrafından meydana gelen hararetli tartışmalar, Atalay’ın, adı tabeladan kaldırılmak suretiyle kolaylıkla zihinlerden silinebilecek bir şahsiyet olmadığını tartışılmaz biçimde kanıtlamaktadır.