…“Rüyanın ekilebilir toprağı! İnşa etmekten söz eden kim?”…
Anabasis
Saint-John Perse
Žižek’in “Olay” adlı eseri, günümüz dünyasının bir kısır döngüye hapsolmuş halini çarpıcı bir biçimde resmederek biter. Žižek, geçmişteki özgürleştirici olayların kazanımlarının nasıl geri alındığını, her işçinin kendi kendisinin kapitalistine dönüştüğü, borçlanarak kendi geleceğine yatırım yapan bir “kendinin-girişimcisi” haline geldiği ve “borçlu insanın” yükselişiyle bireylerin nasıl kalıcı bir bağımlılık ilişkisine sokulduğunu anlatır.
Uluslararası kuruluşlar tarafından dayatılan ve ana akım bilim paradigmaları tarafından desteklenen kemer sıkma politikalarında olduğu gibi, borcun bir kontrol ve tahakküm aracına dönüştüğünü, ödenmesi beklenmeyen bir yükümlülük haline geldiğini belirtir. Yüzeyde sürekli, hummalı bir değişim yaşanırken derinde daha çok bir durağanlık, gerçek ve dönüştürücü kırılmaları engelleyen “görünmez bir bariyer” hakimdir. Protestolara, isyanlara tanık oluruz; ancak bunlar genellikle “tutarlı bir Sol yanıt” veya “pozitif bir toplumsal değişim programına” dönüşmeden sönümleniyor gibi görünür.
Geçmişteki özgürleştirici Olayların kazanımlarının geri alındığı, kendimizi “sürekli bir olay-öncesi durumda” bulduğumuz bir çağdayız. Žižek, böylesi “depresif koşullarda” “sahici bir politik Olayın” şansının ne olduğunu sorar. Bir Olayın, herhangi bir değişimden ibaret olmadığını; aksine, “değişim olgularını ölçtüğümüz parametrenin ta kendisini” değiştiren “radikal bir dönüm noktası” olduğunu hatırlatır. İşte tam da bu, sahici yeniliğe giden yolların arandığı bir iklimde, Fransız filozof Alain Badiou‘nun felsefesi ve merkezi “Olay” kavramı kritik bir mercek sunar. Badiou’nun “Olay”ı, Žižek’in de belirttiği gibi, “bir olumsallığın… zorunluluğa dönüşmesi, yeni bir düzen için sadakat ve sıkı çalışma talep eden evrensel bir ilkeye yol açmasıdır”
Peki, Badiou felsefesinde bu kadar merkezi bir yer tutan “Olay” tam olarak nedir?

Alain Badiou ve Olay Kavramı
Alain Badiou’nun düşüncesinin temel taşlarından biri, yeniliğin varlıkta “olay” adıyla gerçekleştiği önermesidir. Olay, mevcut bir durumun – kurulu düzenin, bir bilgi sisteminin veya bir toplumsal yapının– sürekliliğinde radikal bir kopuş, bir kırılma anıdır. Öngörülemezdir ve durumun bilinen unsurlarına veya nedenlerine indirgenemez.
Daha önce imkânsız görünen bir yeniliği veya olasılığı ortaya çıkarır. Bu nedenle, mevcut bilgi ve dil rejimleri tarafından tam olarak anlaşılamaz; bir şeyin “olay” olduğuna dair aktif bir karar ve tanıma gerektirir. Badiou, politik devrimlerden bilimsel keşiflere, sanatsal atılımlardan bir aşk karşılaşmasına kadar geniş bir yelpazede olay örnekleri sunar.
Badiou’ya göre varlık (being), en temelde “saf tutarsız çokluktur” ve ontoloji (varlık öğretisi) ise bu çokluğun bilimi olarak matematiktir. Durumlar (situations), bu temel çokluğun yapılandırılmış, “bir olarak sayılmış” sunumlarıdır. Olay ise, bu yapılandırılmış durumun temelindeki boşluğa, tutarsızlığa dokunur. Durumun kendi terimleriyle tam olarak temsil edilemeyen, ontolojik olarak “yasa dışı” veya eklemlenmiş bir şeydir.
Bir olayın meydana geldiği “olay mahali” (site), durumun mevcut “sayım yasasının” ötesinde bir fazlalık barındıran, bu yasanın rahatsız olduğu bir noktadır. Olay, bu olay mahallinde belirir ve durum için yeni bir olasılıklar ufku açar. Ancak olayın bir durum üzerinde etkili olabilmesi için bir “müdahale” yoluyla adlandırılması ve dolaşıma sokulması gerekir.
Olay, durumun hakim bilgisi tarafından “belirlenemeyen” (indiscernible) ile derinden bağlantılıdır. Badiou, bu belirlenemezliği, matematiksel ontolojisinde Paul Cohen’in “zorlama” (forcing) tekniğiyle ilişkili “jenerik kümeler” kavramıyla düşünür. Jenerik kümeler, hiçbir belirgin özellik tarafından tamamen tanımlanamayan çoklukları ifade eder ve olayın ontolojik zemini bu alanda bulunur. Olay, mevcut sistem içindeki bilinebilirliğin (veridicity) ötesinde bir “hakikat”in kapısını aralar.
Bir olayın ardından ortaya çıkan en önemli dinamiklerden biri “sadakat” (fidelity) ve bununla şekillenen “özne”dir (subject). Sadakat, olaya ve onun getirdiği yeniliğe aktif bir bağlılıktır; olayın gerçekten meydana geldiğine ve bir hakikat taşıdığına dair bir tür bahistir. Özne ise, Badiou için önceden var olan bir varlık değil, bir olaya gösterdiği sadakat yoluyla ortaya çıkan, bu hakikat sürecinin taşıyıcısı olan bir faildir. Özne olmak, olayın çağırdığı yeni varoluş ve eylem tarzını icat etmektir.
Olaylar, Badiou’nun “hakikat süreçleri” (truth procedures) adını verdiği dinamikleri başlatır. Bu süreçler, olayın sonuçlarını belirli bir alana –politika, sanat, bilim veya aşk– özgü yeni ve evrensel bir hakikat üreterek açığa çıkarır. Bu hakikat, önceden var olan bir şey olmayıp, olaya sadakat yoluyla inşa edilir. Dolayısıyla olay, sadece bir anlık bir kesinti değil, durumu dönüştürme ve yeni bir varoluş veya eylem tarzını zorunlu kılma potansiyeline sahip bir başlangıçtır.
Mevcut çerçeveleri kırar ve imkânsızı mümkün kılma potansiyeli taşır. Tarih, olayları “örtbas etme” eğiliminde olabilirken, olay ve ona sadakat, bu örtbas etmeye karşı bir duruştur. Aynı zamanda olay, her şeyi mevcut bilginin sonlu sınırlarına indirgemeye çalışan “sonluluk” dayatmalarına karşı, potansiyel bir sonsuzluğun imkânını da beraberinde getirir.
Dönüşümün Ufku
Alain Badiou’nun “Olay” kavramı, bize sadece dünyanın nasıl değiştiğini değil, aynı zamanda değişimin kendisini nasıl düşünebileceğimizi gösteren güçlü bir felsefi araç sunar. Beklenmedik anlarda ortaya çıkan, kurulu düzenleri sarsan ve yeni hakikatlerin peşinden gitmek için özneler yaratan bu radikal kopuşlar, bireysel ve kolektif yaşamlarımızda gerçek dönüşümün her zaman bir olasılık olarak var olduğunu hatırlatır. Olay, varlığın monoton akışına bir meydan okuma, sonsuz yeniliğin ve umudun bir işaretidir.
Faydalanılan Kaynaklar
Badiou, Alain. (2016). Gerçek Yaşam (Çev. Işık Ergüden). İstanbul: Sel.
Badiou, Alain. (2020). Being and Event (Çev. Oliver Feltham). London: Bloomsbury.
Žižek, Slavoj. (2023). Olay (Çev. Onur Gayretli). İstanbul: Monokl.