Topçu’DA İktisadi Ahlak ve Kurumsal İktisadın Kurumsal Eleştirisi

By Gök Börü

Topçu’DA İktisadi Ahlak ve Kurumsal İktisadın Kurumsal Eleştirisi

By: Gök Börü

Giriş

Ekonomik faaliyetlerin yalnızca rasyonel bireylerin fayda maksimizasyonuna dayandığı klasik iktisat anlayışı, insanın etik ve sosyal boyutunu büyük ölçüde göz ardı eder. Kurumsal iktisat ise bu indirgemeci bakışı reddederek, ekonomik davranışları tarihsel, kültürel ve ahlaki kurumlar çerçevesinde ele alır.

Bu yönüyle Nurettin Topçu’nun iktisadi düşüncesi, kurumsal iktisadın insana ve topluma dair bütüncül yaklaşımıyla örtüşmektedir. Topçu, iktisadi yapıları yalnızca teknik bir sistem olarak değil, insan ruhunu biçimlendiren bir ahlaki alan olarak değerlendirir. Özellikle bankacılık ve sanayi gibi müesseselerin “tahakküm” aracı hâline geldiğinde, insanı ezen ve yozlaştıran güçlere dönüştüğünü ileri sürer.

Modern ekonomik sistemlerin yapıtaşları olan finansal kurumlar, sanayi ve hizmet sektöründeki devinimler, çoğu zaman yalnızca üretim ve tüketim mantığıyla değerlendirilir. Ancak Nurettin Topçu bu alana farklı bir pencereden yaklaşır: Ahlaki ve manevi bir perspektiften. Onun iktisadi meselelere bakışı, yalnızca ekonomik kalkınmanın teknik araçlarıyla sınırlı değildir; bilakis insanın ruhsal tekâmülüyle sıkı sıkıya ilişkilidir. Bu bağlamda Topçu’nun bankacılığa, büyük sanayiye ve kapitalist üretim biçimlerine yönelik eleştirileri, modern müesseselerin ahlaki temelden kopmuş oluşuna yöneliktir.

Anahtar Kelimeler: Nurettin Topçu, kurumsal iktisat, iktisadi ahlak, müessese, tahakküm, bankacılık, sanayi

1. Kurumsal İktisat ve Ahlaki Kurumlar

Kurumsal iktisat, ekonomik süreçlerin sadece fiyat mekanizmalarıyla değil, aynı zamanda normlar, değerler, gelenekler ve müesseseler ile şekillendiğini savunur. Eski kurumsalcılar (Veblen, Commons) ve yeni kurumsalcılar (North, Williamson) arasında farklar olsa da, her iki yaklaşım da kurumların davranışlar üzerindeki belirleyici etkisine vurgu yapar.

Douglass North’a göre kurumlar, “insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen oyun kurallarıdır.” Ancak bu oyun kuralları, sadece yasal metinlerden ibaret değildir; aynı zamanda ahlaki normlar ve değerler sistemidir. Bu bağlamda, Topçu’nun müessese anlayışı tam da bu ahlaki zeminde şekillenir: Topçu’ya göre bir müessese, yalnızca teknik bir yapı değil, ahlaki bir iradenin tezahürüdür.

2. Nurettin Topçu’da İktisadi Ahlakın Temelleri

Bankacılık ve Çalışmadan Para Kazanmak

Topçu’ya göre “bankacılık bugün bir ekonomik ihtiyaç ve maddi bir tekâmül vasıtasıdır.” Bu tespitiyle bankacılığın tamamen reddi yerine, onun teknik bir zorunluluk olduğunu teslim eder. Ancak hemen ardından gelen uyarısı belirleyicidir: “Onun tekâmülünü ekonomik zaruretlerin ötesine götürmeyerek mevcut sınırlar içinde tutmaya çalışmalıyız. Sonra bizi yıkan o olur.” Bu cümle, bankacılık gibi ekonomik kurumların sınırlarını aşarak toplumun temel ahlaki yapısına nüfuz ettiğinde, yıkıcı bir kuvvete dönüşeceğini açıkça ortaya koyar.

Topçu’nun bu eleştirisi, bankacılık sisteminin çalışmadan para kazanma ilkesine dayanmasına yöneliktir. Bankacılık, faiz ve finansal spekülasyon gibi araçlarla emeğe dayanmayan bir gelir modeli üretmektedir. Oysa Topçu’ya göre insanın varoluş amacı sadece kazanç sağlamak değil, “çalışmayı ibadet” haline getirerek kendini ve toplumu terbiye etmektir. Çalışmanın ahlaki değeri, onun sadece maddi bir karşılık doğurmasında değil, insanı yücelten bir fiil oluşundadır. Bu nedenle çalışmadan para kazanmak, insanı tembelliğe, bencilliğe ve manevi çöküntüye sürükleyen bir hastalıktır.

Topçu için iktisat, yalnızca üretim ve tüketim süreci değildir; aynı zamanda insanın kendiyle, toplumla ve nihayetinde Allah’la kurduğu ilişkinin bir yansımasıdır. Bu bağlamda iktisadi alanın en temel sorunu, “çalışmadan para kazanmak” biçiminde özetlenebilir. Bankacılık sistemi, özellikle faiz yoluyla emeğe dayanmayan kazanç biçimini meşrulaştırdığı için Topçu’nun sert eleştirisine uğrar:

“Bankacılık bugün bir ekonomik ihtiyaç ve maddi bir tekâmül vasıtasıdır. Fakat onun tekâmülünü ekonomik zaruretlerin ötesine götürmeyerek mevcut sınırlar içinde tutmaya çalışmalıyız. Sonra bizi yıkan o olur.”

Burada Topçu, bankacılığı bütünüyle reddetmez; fakat onun sınırlandırılmadığı takdirde ahlaki tahakküme dönüşeceğini belirtir. Ona göre iktisadi faaliyetler, sadece bireysel rasyonaliteye değil, aynı zamanda kollektif ahlaka dayanmalıdır.

Çalışma, Topçu için yalnızca geçim aracı değil, varoluşsal bir görevdir: İnsanı yücelten, onu ruhen tekâmül ettiren bir ibadettir. Bu yüzden Topçu’nun nazarında, modern ekonomik kurumlar çalışmayı itibarsızlaştırdıkça insanı da yozlaştırır.

Sanayi, Tahakküm ve Ahlak

Bankacılıkla birlikte büyük sanayi de Topçu’nun dikkatle ele aldığı bir alandır. Modern sanayi, başlangıçta kalkınma ve refah getirecek bir güç olarak görülse de zamanla insanın manevi yapısını tehdit eden bir düzene dönüşmüştür. Topçu bunu şu sözlerle ifade eder: “Büyük Sanayi bütün maddeyi işletmelerin huzursuz hamlelerle ilerleyişiydi, daha şimdi de bize atom bombasını hediye etti.” Bu ifade, sanayi hamlelerinin yalnızca teknik ilerleme sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda yıkıcı neticeler doğurduğunu vurgular. Böyle bir ilerleme, insanın ruhuna hizmet etmediği sürece bir felaket kaynağı haline gelir.

Topçu’nun çözüm önerisi ise ikili bir yapıya dayanır: “Maddi kuvvetlerimizi ferdi ve muti halde yürüterek, manevi kuvvetlerimizi müesseseler yapacak.” Yani bireyler maddi alanlarda serbestçe çalışmalı, ancak manevi alanlarda onları yönlendirecek ahlaki kurumlar –müesseseler– gereklidir. Çünkü bu tür manevi kurumlar olmadan, kapitalist sistemin çarkları arasında insanlık kaybolur, tahakküm araçları çoğalır.

3. Müessese ve Ahlaki Tahakküm: Devletin Rolü

Topçu’nun “tahakküm” kavramına yüklediği anlam oldukça özgündür. Ona göre, tahakküm her durumda olacaktır; mesele, bu tahakkümün neyin adına yürütüleceğidir. O halde doğru tahakküm, “ahlakın hakikaten tahakkümü” olmalıdır. Yani müesseseler, bireyin iradesini bastırmak için değil, onun iradesini hakikatle yoğurmak ve onu yükseltmek için vardır. Bu nedenle devlet gibi büyük müesseseler, manevi ve ahlaki değerlere dayanmalıdır. Aksi halde bu kurumlar, bir sınıfın diğerini ezdiği yapılar haline gelir.

Bu bağlamda, devletin rolü, sadece hukuki düzeni sağlamak değil, aynı zamanda iktisadi dengesizlikleri ortadan kaldırmaktır. Topçu bunu çok açık biçimde ifade eder: “Devlet dediğimiz irade, ahlaki değerlerin doğurduğu iradeyi temsil eder. Köylüye karşı şoförü, halka karşı üstün vaziyette bulunduran sebepleri ortadan kaldıracak ve böylelikle onların hürriyetlerini temin edecektir.” Bu ifadelere göre devlet, müesseseler eliyle iktisadi tahakkümü dengeleyecek ve çalışmanın ahlaki değerini yeniden topluma kazandıracaktır.

Topçu, toplumun yapıcı kuvvetlerini kurumsal düzleme taşımanın zorunluluğuna inanır:

“Maddi kuvvetlerimizi ferdi ve muti halde yürüterek, manevi kuvvetlerimizi müesseseler yapacak.”

Bu sözde iki önemli vurgu vardır: Bireysel çaba maddi alanla sınırlı kalmalı, buna karşılık manevi kuvvetler –ahlak, hakikat, adalet– ancak kurumsallaşarak toplumda etkili olabilir. Topçu bu noktada “tahakküm” kavramına özgün bir içerik kazandırır. Eğer tahakküm kaçınılmazsa, o zaman bu tahakküm “ahlakın tahakkümü” olmalıdır:

“Müessesenin tahakkümü, evvela verdiği iradeyi, sonra da hakikati hâkim kılmak için olmalıdır.”

Bu anlayış, kurumsal iktisat literatüründeki “ahlaki yüklenmiş kurumlar” (morally embedded institutions) kavramına tekabül eder. Topçu’nun devlet anlayışı da bu doğrultudadır. Ona göre devlet, tarafsız bir hakem değil; adaletin ve ahlaki iradenin temsilcisi olmalıdır:

“Devlet dediğimiz irade, ahlaki değerlerin doğurduğu iradeyi temsil eder. Köylüye karşı şoförü, halka karşı üstün vaziyette bulunduran sebepleri ortadan kaldıracak ve böylelikle onların hürriyetlerini temin edecektir.”

Topçu burada klasik liberal devlet anlayışını reddeder; onun yerine, toplumsal dengesizlikleri düzelten ve herkes için adalet sağlayan ahlaki müessese-devlet modelini önerir.

4. Topçu’nun Müessese Eleştirisinin Kurumsal İktisattaki Yeri

Topçu’nun eleştirisi, klasik iktisadın homo economicus modeline değil, homo moralis kavramına dayanır. İnsanın sadece çıkarını düşünen değil, değerlerle hareket eden bir varlık olduğunu varsayar. Bu yönüyle Topçu, kurumsal iktisadın birey tanımıyla da örtüşür. Ayrıca müessese anlayışı, North’un “formal-informal institution” ayrımıyla da uyumludur: Topçu’nun ahlaki müessese dediği yapılar, informal fakat etkili kurallardır.

Topçu’nun müessese kavramı, ayrıca Commons’ın “çalışma ilişkileri kurumları” fikrine de yaklaşır. Bankacılık gibi kurumlar çalışmayı değersizleştirip spekülasyonu teşvik ediyorsa, bu müesseseler toplumun ahlaki dokusunu zedeler. Bu nedenle Topçu’nun yaklaşımı, yeni kurumsal iktisadın “kurumsal etkinlik”, “ahlaki uyum” ve “sosyal maliyet” gibi kavramlarıyla analiz edilebilir.

Buna göre Nurettin Topçu, modern ekonomik kurumların insanın ruhsal tekâmülünü engellediğini düşündüğü noktada sert eleştiriler getirir. Bankacılığı, çalışmadan para kazanmaya imkân verdiği için ahlaki bir sapma olarak görürken, sanayiyi de yıkıcı araçlar üretmeye yöneldiği için sorgular. Bu eleştirilerin temelinde, iktisadi faaliyetlerin ahlaki kontrol altında tutulması gerektiği düşüncesi vardır. Bu kontrol, bireysel değil kurumsal – yani müesseseler yoluyla sağlanmalıdır. Ancak bu müesseseler, maddi değil manevi temeller üzerine inşa edilmeli ve hakikatin tahakkümünü temsil etmelidir. Aksi takdirde insan, ekonomik kurumların kölesi olmaya devam edecek, ahlaki olarak da yıkıma uğrayacaktır.

Bu bağlamda Topçu, ekonomik kurumları yalnızca teknik yapılar olarak değil, ahlaki etkileri olan toplumsal formlar olarak değerlendirir. Bankacılık ve büyük sanayi gibi modern müesseselerin çalışmadan para kazanmayı meşrulaştırdığı ölçüde, insanı yozlaştırdığını savunur. Ona göre ekonomik düzen ancak ahlaki tahakkümün kurumsallaşmasıyla insanileşebilir. Bu yönüyle Topçu’nun yaklaşımı, kurumsal iktisadın ahlaki ve tarihsel analizlerine yakın durur.

Topçu’nun düşüncesi, iktisatla ahlakı uzlaştıran, insanın maddi ve manevi boyutlarını bütünlük içinde gören bir anlayışı temsil eder. Bu yaklaşım, günümüz ekonomi politikaları açısından da hâlâ güncel bir soruyu gündeme getirir: “Ekonomik kurumlar, insanı mı yüceltir, yoksa onu tahakküm altına mı alır” sorusudur bu.

5. Ekonomik Kurumlar ve Müessesleşme: İnsan Yüceltici mi, Tahakküm Aracı mı? Nurettin Topçu’nun İktisadi Ahlak ve Sosyolojik Perspektifi

Bankacılık: Maddi Tekâmül mü, Tahakküm Aracı mı?

Nurettin Topçu’ya göre bankacılık, çağımızın ekonomik ihtiyaçlarından biri ve maddi tekâmülün önemli bir vasıtasıdır. İnsan hayatını kolaylaştırmak, tasarrufu yönlendirmek, yatırım ve kredi imkânları sunmak gibi işlevleriyle bankacılık modern ekonominin bel kemiğini oluşturur. Ancak Topçu, bu müesseseyi kontrolsüz büyümenin getireceği risklere karşı uyarır:

“Bankacılık bugün bir ekonomik ihtiyaç ve maddi bir tekâmül vasıtasıdır. Lakin onun tekâmülünü ekonomik zaruretlerin ötesine götürmeyerek mevcut sınırlar içinde tutmaya çalışmalıyız. Sonra bizi yıkan o olur.”

Topçu’nun bu uyarısı, bankacılığın sınırlarını aşması durumunda birey ve toplum üzerinde oluşturduğu tahakküm tehlikesine işaret eder. Bankacılık sadece ekonomik bir araç olmalı, insan hayatını şekillendiren bir güç haline gelmemelidir. Fakat günümüzde finansal kurumlar, kâr odaklı politikalarla, kredi tuzaklarıyla ve aşırı borçlanma mekanizmalarıyla bireylerin maddi özgürlüklerini kısıtlamaktadır.

Örneğin, yüksek faizler, karmaşık kredi sistemleri ve sermayenin yoğunlaşması, bankaların sadece ekonominin değil, bireylerin yaşamlarını da yönlendirmesine neden olur. Böylece bankacılık, toplumda bir tahakküm mekanizması haline gelir; bireyler, bu müessesenin oyun kurucusu değil, oyunun kurallarına mahkûm tarafı olur.

Topçu’nun iktisadi ahlak anlayışında, bankacılığın asli görevi, “ekonomik ihtiyaç ve maddi tekâmül vasıtası” olarak kalmak ve insanı özgürleştirip yüceltmek olmalıdır. Aksi takdirde bankacılık, “bizi yıkan” bir güç olarak toplumsal yaşamı tehdit eder.

Müesseleşme ve Tahakküm İlişkisi

Topçu, maddi kuvvetlerin bireysel ve itaatkâr (muti) şekilde yürütülmesi gerektiğini, ancak manevi kuvvetlerin mutlaka kurumsallaşması gerektiğini vurgular. Ona göre,

“Maddi kuvvetlerimizi ferdi ve mut’i halde yürüterek, manevi kuvvetlerimizi müesseseler yapacak.”

Bu cümle, maddi gücün bireysel çabalarla dengelenmesi ve ahlaki bir üst yapının kurumsallaşması gerektiğine işaret eder. Eğer maddi kuvvetler kendi başına müesseseleşir ve manevi denge kurulmazsa, kurumlar “tahakküm” aracına dönüşür. Bankacılık gibi ekonomik kurumlar, eğer yalnızca maddi çıkarlar için faaliyet gösterirse, bu kurumların tahakkümü bireylerin özgürlüklerini yok eder.

Topçu’nun iktisadi ahlak anlayışında müesseselerin baskısı, insan iradesini yok etmek için değil, “verdiği iradeyi” ve “hakikati hakim kılmak için” olmalıdır. Aksi takdirde “bizi yıkan” güçler haline gelir. Bu, kurumların ahlaki ve manevi sınırlarının çizilmesi gerektiğini gösterir.

Tarihsel Bir Örnek: Yeniçeri Ocağı

Topçu, Osmanlı’nın askeri kurumu olan Yeniçeri Ocağı’nı müesseselleşme örneği olarak verir:

“Yeniçeri Ocağı başlamış da bize zaferler kazandırırdı fakat sonunda verdiği milletten, verdiğini milletten istedi. Devleti yıkmadan kendi yıkılmadı.”

Burada Topçu, bir kurumun başlangıçta topluma ve devlete hizmet ederken, zamanla kendi varlığını korumak için topluma ve devlete baskı kuran bir tahakküm aracına dönüşebileceğini gösterir.

Yeniçerilerin önce aile ve topluma bağlarını zayıflatıp, daha sonra da kendi çıkarlarını korumak için devlete ve halka baskı yapmaları, kurumların nasıl yozlaşabileceğine somut bir örnektir. Bu tarihsel deneyim, günümüzde kurumların aile ve çocuk üzerindeki etkilerini değerlendirmek için önemli bir referans noktasıdır.

Spor Kurumları ve Ailenin Çocuklarına Etkisi

Günümüzde spor kulüpleri ve kurumları, gençlerin sosyalizasyonunda ve kimlik gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Ancak Topçu’nun müesseleşme perspektifinden bakıldığında, spor kurumları da tıpkı Yeniçeri Ocağı gibi önce olumlu işlev görürken, zamanla baskı ve tahakküm aracı haline dönüşme riski taşır.

Aileler, çocuklarını spor kurumlarına yönlendirirken, bu kurumların hem fiziksel hem de ahlaki terbiye vereceği beklentisi içindedir. Fakat bazı durumlarda, spor kulüplerinin aşırı rekabetçi yapısı, maddi çıkarlar ve kurumsal hiyerarşiler, çocukların özgür gelişimini engelleyebilir. Topçu’nun ifadesiyle,

“Ailelerin müesseseler üzerindeki hakimiyeti zayıfladıkça, çocuklar bu müesseselerin vesayeti altına girer; bu ise çocukların terbiye sürecinde sorunlara yol açar.”

Bu noktada spor kurumları, ailelerin eğitici rolünü tamamlayıcı değil, bazen ikame edici bir güç haline gelmekte, çocukların manevi gelişimi yerine sadece performans ve maddi başarı odaklı olmaktadır. Bu da ailelerin çocuk yetiştirmedeki zorluklarını artırır.

Devlet, Ahlak ve Kurumsal Tahakküm

Topçu’ya göre devlet,

“manevi ve ahlaki bir kuvvetin her ikisine de hükmedebilecek müesseselleşmiş bir kuvvetin tahakkümünü”

sağlamakla yükümlüdür. Devlet, hem köylüyü hem şoförü koruyacak, onların haklarını adaletle temin edecek bir denge unsuru olmalıdır. Eğer devlet, taraflardan birinin tahakkümüne izin verirse, toplumda adalet ve düzen bozulur.

Devletin, ekonomik ve sosyal kurumlar üzerindeki ahlaki denetimi, toplumun huzur ve selametini sağlar. Bu denetim, ekonomik kurumların bireyin özgürlüğünü kısıtlamadan, onu yüceltecek şekilde işlemesini temin eder.

Sonuç

Nurettin Topçu’nun müesseleşme anlayışı, ekonomik ve sosyal kurumların hem maddi hem manevi sınırlar içinde işlev görmesi gerektiğini; aksi takdirde kurumların insan üzerinde tahakküm kuran baskı mekanizmalarına dönüşeceğini açıkça ortaya koyar. Tarihsel örneklerden (Yeniçeri Ocağı), günümüz spor kurumlarına ve bankacılığa kadar bu anlayış, kurumların insanı yüceltme misyonunu hatırlatır.

Bankacılık, insan hayatını kolaylaştıran bir araç olmak zorundadır; aksi halde bireylerin ekonomik özgürlüğünü elinden alan ve onları borçlandıran bir tahakküm aygıtına dönüşür. Spor kurumları, çocukların özgür ve ahlaklı bireyler olarak yetişmesini desteklemek zorundadır; aksi takdirde maddi çıkarlar ve rekabet baskısı altında ailelerin eğitim sorumluluğunu baltalar. Tarihten ders alarak, devletin hem ekonomik hem sosyal müesseseler üzerindeki ahlaki denetimi güçlendirilmelidir.

Topçu’nun yaklaşımı, günümüzde kurumların sadece ekonomik verimlilik ve başarı değil, aynı zamanda insan onurunu ve ahlaki değerleri de gözeten bir perspektifle yönetilmesi gerektiğinin altını çizer.

Yorum yapın