Narsistik Liderliğin Ailevi Kökenleri: Hitler, Putin ve Trump Karşılaştırması

By Mete Çapar

Narsistik Liderliğin Ailevi Kökenleri: Hitler, Putin ve Trump Karşılaştırması

By: Mete Çapar

Siyasi bir liderin aldığı kararlar, attığı adımlar ve kitleleri peşinden sürükleme biçimi, genellikle rasyonel politikalar ve ideolojik duruşlar ekseninde analiz edilir. Peki ya bir liderin en tehlikeli ve öngörülemez politikalarının kökleri, on yıllar önce, kendi çocukluk evinde atılmışsa? Ya bugünün siyasi sahnesini şekillendiren narsisistik eğilimler, bir zamanların travma yaşamış, incinmiş çocuğunun fısıltılarıysa?

Yusuf Çifci’nin 2025 Mayıs ayında yayımlanan “Child, family, and narcissistic political leadership: a comparison of Hitler, Putin, and Trump1”  başlıklı makalesi, tam da bu rahatsız edici soruların peşine düşüyor. Çifci, 20. ve 21. yüzyılın en çok tartışılan üç lideri üzerinden, narsistik siyasi liderliğin tohumlarının çocukluk çağı deneyimleri ve aile dinamiklerinde nasıl ekildiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

Narsisizmin İki Yüzü: Yapıcı Güç mü, Yıkıcı Kırılma mı?

Çifci’nin analizinin temelinde, narsisizmi tek boyutlu bir “kötülük” olarak damgalamaktan kaçınan incelikli bir ayrım yatıyor. Makale, narsisizmi “yapıcı (constructive)” ve “tepkisel (reactive)” olmak üzere iki ana kategoriye ayırıyor. Her insanın gelişim sürecinde narsistik bir dönemden geçtiğini belirten Çifci, bu sürecin nasıl atlatıldığının kritik olduğunu vurguluyor.

  • Yapıcı Narsisizm: Yeterli ve dengeli ebeveyn bakımıyla büyüyen çocuklarda gelişir. Bu, sağlıklı bir benlik saygısının temelini oluşturur. Makaleye göre, bu bireyler hayatları boyunca “normallik çizgisi” etrafında dalgalansalar da, bu çizgiden asla kopmazlar. Bu, yaratıcılık ve özgüven gibi olumlu özelliklere kaynaklık eden sağlıklı bir narsisizm türüdür.
  • Tepkisel Narsisizm: Bu ise patolojik bir durumu ifade eder. Çocuklukta yaşanan bir travma veya derin bir hayal kırıklığı, gelişimde bir “kırılmaya (refraction)” neden olur. Bu kırılma anından sonra birey, normallik çizgisinden giderek uzaklaşır. Bu kişiler, içlerindeki boşluk ve değersizlik hissini telafi etmek için abartılı bir öz-önem duygusu, sürekli bir onay arayışı ve empati yoksunluğu gibi özellikler sergilerler. İşte siyasi arenada tehlikeli hale gelen narsisizm tam da budur.

Narsisizmin Kuluçka Makinesi: Ailenin Beş Rolü

Peki, bir çocuğu sağlıklı benlik saygısı yolundan çıkarıp tepkisel narsisizmin karanlık sularına iten nedir? Çifci’nin makalesi, literatüre dayanarak narsisizmin beş temel ailevi nedenini sistematik bir şekilde ortaya koyuyor:

  1. Travma ve Yaşa Uygun Olmayan Hüsran: Çocuğun gelişimsel olarak hazır olmadığı şiddetli travmalar (fiziksel veya duygusal şiddet gibi) yaşaması, güven duygusunu temelden sarsar ve patolojik bir savunma mekanizması olarak narsisizmi tetikler.
  2. “İkame Çocuk” Olarak Büyümek: Daha önce bir veya daha fazla çocuğunu kaybetmiş ebeveynlerin, hayatta kalan çocuğu adeta bir “tanrı” gibi görüp aşırı korumacı ve abartılı bir sevgiyle büyütmesi durumudur. Bu çocuklar, narsistik gelişim evresini sağlıklı bir şekilde tamamlayamazlar.
  3. Birden Fazla Anne Figürüyle Büyümek: Çocuğun bakımında birincil rolü üstlenen (anne, abla, teyze gibi) birden fazla kişinin olması, çocuğun dengesiz ve tutarsız bir duygusal ilgiye maruz kalmasına neden olabilir.
  4. Alkolik Ebeveynler veya Aile Üyeleriyle Büyümek: Ailede alkolizm varlığı, çocuğun ihtiyaç duyduğu yeterli ve dengeli bakımı almasını engeller ve aile içindeki duygusal atmosferi bozar.
  5. Aşırı Otoriter Ebeveynlerle Büyümek: Özellikle babanın aşırı baskıcı, kontrolcü ve şiddet eğilimli olduğu bir ortamda büyüyen çocuklar, hasar gören benlik saygılarını onarmak için yetişkinlikte güç ve kendini ispat etme arayışına girerler.

Karşılaştırmalı Bir Otopsi: Hitler, Putin ve Trump’ın Çocuklukları

Makalenin en çarpıcı bölümü, bu teorik çerçeveyi Hitler, Putin ve Trump’a uyguladığı kısımdır. Çifci’nin analizi, bu üç liderin narsistik siyasi profillerinin benzer ailevi kökenlerden beslendiğini gösteriyor.

  • Ortak Zemin: Travma ve Otoriter Baba: Her üç lider de travmatik çocukluklar yaşamış ve aşırı otoriter bir baba figürünün gölgesinde büyümüştür. Hitler’in babasından her gün dayak yediği , Putin’in henüz okul öncesi dönemde babası tarafından kemerle dövüldüğü makalede belirtilir. Trump’ın doğrudan fiziksel şiddet gördüğüne dair bir kanıt olmasa da, narsistik gelişimin en kritik evresinde ailesinden koparılarak katı disipliniyle bilinen bir askeri okula gönderilmesi, Çifci tarafından bir “cennetten kovulma” travması olarak yorumlanır. Bu deneyimlerin üç lideri de babalarına karşı kendilerini ispat etme hırsıyla doldurduğu iddia edilir.
  • İkame Çocuklar: Hitler ve Putin: Hitler, annesinin kendisinden önce üç çocuğunu kaybetmesinin ardından dünyaya gelmiş ve annesinin tek sevgi nesnesi haline gelmiştir. Benzer şekilde Putin de ailesinin iki çocuğunu kaybetmesinden sonra doğmuş ve ebeveynlerinin tüm travmatik geçmişlerinin odağında büyümüştür. Çifci’ye göre bu “ikame çocuk” sendromu, her iki liderin de ileride geliştireceği “tanrı kompleksi” için zemin hazırlamıştır.
  • Ailedeki Diğer Yaralar: Trump bir ikame çocuk olmasa da, ağabeyinin genç yaşta alkolizmden ölmesi, “alkolik aile üyesi” faktörüyle örtüşmektedir. Üç liderin de aşırı otoriter babalara sahip olması, “birden fazla anne figürüyle büyüme” ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Bu ortak ve farklılaşan dinamikler, onların kibirli, saldırgan, sürekli kendini ispatlamaya çalışan ve kendilerini birer “kurtarıcı” olarak gören liderlik tarzlarının psikolojik altyapısını oluşturmuştur.
Siyasi bir liderin aldığı kararlar, attığı adımlar ve kitleleri peşinden sürükleme biçimi, genellikle rasyonel politikalar ve ideolojik duruşlar ekseninde analiz edilir. Peki ya bir liderin en tehlikeli ve öngörülemez politikalarının kökleri, on yıllar önce, kendi çocukluk evinde atılmışsa? Ya bugünün siyasi sahnesini şekillendiren narsisistik eğilimler, bir zamanların travma yaşamış, incinmiş çocuğunun fısıltılarıysa? Yusuf Çifci'nin 2025 Mayıs ayında yayımlanan "Child, family, and narcissistic political leadership: a comparison of Hitler, Putin, and Trump" başlıklı makalesi, tam da bu rahatsız edici soruların peşine düşüyor.

Liderin Geçmişi, Ulusların Geleceği midir?

Yusuf Çifci’nin çalışması, bir liderin politikalarını ve liderlik vasıflarını, büyüdüğü aileden ve çocukluk döneminden bağımsız değerlendirmenin imkânsız olduğunu güçlü bir şekilde savunuyor. Hitler’in narsistik öfkesinin milyonlarca masum insanın hayatına mal olduğu gerçeği, bir uyarı levhası gibi önümüzde duruyor. Makale, Hitler ile benzer ailevi travmalara, baba figürlerine ve çocukluk dinamiklerine sahip olan Putin ve Trump gibi liderlerin, benzer yıkıcı potansiyeller taşıyabileceğine dair üstü kapalı ancak net bir uyarıda bulunuyor.

Bu analiz, siyaseti yalnızca sayılar, anketler ve politikalar üzerinden okuyan bizlere derin bir sorumluluk yüklüyor. Bize şu can alıcı soruyu sormamız için meydan okuyor: Bir liderin geçmişi, bugünkü kararlarının ne kadarını şekillendirir ve biz seçmenler olarak bu derin psikolojik izleri ne ölçüde dikkate almalıyız?

  1. Çiftci, Y. (2025). Child, family, and narcissistic political leadership: a comparison of Hitler, Putin, and Trump. Frontiers in Psychology. 16. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2025.1579958 ↩︎
Yazarın diğer yazıları

Yorum yapın