2024 yılı büyüme oranları azalma eğiliminde. Geçen yıl için ilk üç çeyrek ekonomik büyüme rakamlarına baktığımızda ilk çeyrek 5,4 ikincisi 2,4 ve üçüncü çeyrek 2,1 olarak açıklandı. Son çeyreğin de %2 civarında olduğunu varsayarsak, 2024 yılı ortalama büyümenin 2,5-3 aralığında olduğunu öngörebiliriz. Enflasyon verileri ise Ocak 2025 itibari ile bir önceki yılın aynı ayına göre %42,12 olarak açıklandı. Politika faizi de enflasyondaki düşmeye paralel olarak %45’e indirildi ve bu süreç enflasyona paralel olarak devam edecek gibi görünüyor. Mart ayı ile birlikte yeni faiz kararları masada…
Ancak tüm bu göstergeler gerçekten refah düzeyimizi anlamak için yeterli mi? Yeni Kurumsal İktisat perspektifinden bakıldığında, ekonomik performansı sadece büyüme oranlarıyla değil, kurumların etkinliğiyle değerlendirmek gerekiyor. İşte tam da bu noktada, sadece sayılarla değil, ekonomik hayatın kalitesini ölçen bir Ekonomik Performansa bakmamız gerekiyor.
Kurumsal Temeller Olmadan Büyüme Kuru Bir Sayıdır
Ekonomi, salt rakamlarla açıklanamaz; onu ayakta tutan kurallar, normlar ve kurumlar olmadan sürdürülebilir refah mümkün değildir. Yeni Kurumsal İktisat bize neler gösteriyor?
Mülkiyet Hakları Güvencede mi? Eğer yatırımcı, girişimci veya sıradan bir vatandaş, mülküne hukuken sahip çıkamayacağını düşünüyorsa, bu ortamda kim uzun vadeli yatırım yapar?
Sözleşmeler İşliyor mu? Ticari ilişkilerde tarafların sözleşmelere güvenip güvenememesi, ekonomik dinamizmin temel taşlarından biridir. Hukukun üstünlüğü, ekonomik performansın can damarıdır.
Devlet Maliyet mi Yaratıyor, Verimlilik mi Sağlıyor?
Bürokrasi, iş yapma maliyetlerini artırıyorsa, kayıt dışı ekonomi teşvik ediliyorsa, ülke verimlilik yerine hantallık üretiyor demektir.
Tüm bunlar ele alınmadan “ekonomi büyüyor” demek, kumdan kaleler inşa etmek gibidir.
Bu bileşenler olmadan yalnızca büyüme rakamlarına bakmak, bir hastanın sadece kilosuna bakıp sağlıklı olup olmadığına karar vermeye benzer.
Büyümek mi? Güçlenmek mi?
Bugün Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin en büyük hatası, büyüme ve kalkınmayı birbirine karıştırmaktır. Sadece GSYH büyümesine odaklanmak, içi boş bir yükseliştir. Oysa mesele, kurumların kalitesini artırarak sürdürülebilir bir ekonomik ekosistem inşa etmektir.
Bir ülkenin gerçek ekonomik performansı, sadece sayılarla değil, insanların yaşam kalitesi, fırsat eşitliği ve ekonomik istikrarıyla ölçülmelidir. Yani hem maddi ve hem de manevi unsurlardan oluşan bir refah anlayışı…Yeni Kurumsal İktisat perspektifi bize gösteriyor ki: Sağlam kurumsal temeller olmadan sürdürülebilir büyüme hayaldir!
Türkiye ekonomisi, yıllardır yapısal reformlarla kalkınma arasında sıkışıp kalmış bir yolculuğun içinde. Ancak bu yolculuk, yalnızca sermaye akışları, üretim kapasiteleri ve büyüme oranlarıyla açıklanamaz. Asıl mesele, kurumsal yapıların ne kadar sağlam olduğudur. Yeni Kurumsal İktisat perspektifinden bakıldığında, Türkiye ekonomisinin temel çıkmazlarının sadece piyasa mekanizmalarından değil, kurumsal yapıların işleyişinden kaynaklandığını görülmektedir.
Kurumsal iktisatçılar, ekonomik performansın, hukuk devleti, mülkiyet hakları, sözleşme güvenliği ve piyasa düzenlemeleri gibi unsurların etkinliğiyle doğrudan ilişkili olduğunu söyler. Türkiye’de ise bu unsurların zaman zaman zayıfladığı, piyasa belirsizliğinin arttığı ve yatırımcı güveninin sarsıldığı dönemler yaşanıyor. Yargı bağımsızlığı, düzenleyici kurumların özerkliği ve ekonomik karar alma süreçlerinin öngörülebilirliği, bir ekonominin sürdürülebilir büyümesini belirleyen temel faktörlerdir. Ne yazık ki, Türkiye’de bu alanlarda yaşanan dalgalanmalar, ekonomik istikrarı sarsan başlıca sebepler arasındadır.
Öte yandan, yeni kurumsal iktisat, devletin ekonomik büyümedeki rolünü de vurgular. Devlet, etkin bir düzenleyici ve hakem olduğunda piyasa aktörleri arasındaki güven artar, yatırım teşvik edilir ve yenilikçilik desteklenir. Ancak, devlet müdahalelerinin keyfiliğe dönüşmesi, yatırım kararlarını geciktirir ve uzun vadede ekonomik dinamizmi zayıflatır. Türkiye’deki ekonomik istikrarsızlıkların birçoğu, işte tam da bu noktada, kurumsal güven eksikliği ve ani politika değişikliklerinden kaynaklanıyor.
Peki, çözüm nedir? Yeni Kurumsal İktisat bize, sağlam kurumsal çerçevenin ekonomik büyümeye zemin hazırladığını söylüyor. Türkiye’nin yapması gereken, hukukun üstünlüğünü tahkim etmek, şeffaflığı artırmak ve piyasada öngörülebilirliği sağlamaktır. Yatırımcıya güven veren, ekonomik aktörlerin eşit şartlarda yarışmasına olanak tanıyan bir ortam oluşturulursa, ekonomik büyüme kalıcı hale gelir.
Türkiye’nin ekonomik potansiyeli, dinamik nüfusu, girişimcilik ruhu ve stratejik konumuyla oldukça yüksek. Ancak bu potansiyeli gerçek anlamda harekete geçirmek için sağlam ve güvenilir kurumsal yapılara ihtiyaç vardır. Aksi halde, ekonomik büyüme kısa vadeli dalgalanmalar arasında sıkışıp kalacak ve kalkınma hedefleri sadece birer retorikten ibaret olmaya devam edecek.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi bir yol ayrımında: Ya kurumsal yapıları güçlendirerek sürdürülebilir büyümeyi yakalayacak ya da kısa vadeli politikalarla günü kurtarmaya devam edecek. Hangisini seçeceğimiz, geleceğimizin en kritik sorusu olarak karşımızda duruyor.
Çünkü mesele, büyümek değil; güçlü ve adil bir ekonomi inşa etmektir.