Kanla Abdest: Fıkıh ve Tasavvufta Hallâc-ı Mansûr’un Mısraı

By Gök Börü

Kanla Abdest: Fıkıh ve Tasavvufta Hallâc-ı Mansûr’un Mısraı

By: Gök Börü

Bir gün Nurettin Topçu’nun hocası olan Fransız arkeolog Louis Massignon, Şam’da kazı çalışmaları yaparken eski bir testi bulur. Testinin üstünde Arapça yazılmış bir mısra dikkatini çeker:

“Allah’a ulaşmak istiyorsan iki rekât namaz kıl.”

Massiongnon bu mısranın hemen altında ikinci bir mısra daha görür:

“Tek şartla… Bu namazın abdestini kendi kanınla al.”

Altında “Hallâc-ı Mansûr” imzası bulunmaktadır. İşte bu söz, Massignon’un hayatının yönünü değiştirir. O günden sonra bütün ömrünü Hallâc-ı Mansûr’un sözleri, yazıları ve hayatı üzerine yoğunlaştırır.

Bu noktada akla şu soru gelir: İslâm fıkhında kanla abdest almak mümkün müdür? Ve asıl önemlisi, Hallâc’ın bu mısrasında neyi kastettiği, tasavvufî boyutta ne anlam taşıdığıdır.

Fıkhî Boyut: Kanla Abdest Mümkün mü?

Hanefî Mezhebi;Hanefî fıkhında kan, abdesti bozan bir unsurdur. Vücuttan çıkan ve akıcı şekilde akan kan, abdesti geçersiz kılar. Kanın kendisi necis kabul edilir. Dolayısıyla kanla abdest almak, fıkhî açıdan caiz değildir.

Şâfiî Mezhebi;Şâfiî fıkhında ise kanın abdesti bozması konusunda farklı bir yaklaşım vardır. Şâfiîlere göre kanın çıkması abdesti bozmaz. Ancak kan necis kabul edildiği için suyun temizliğini ortadan kaldırır. Dolayısıyla kanla abdest alınması yine geçerli değildir.

Her iki mezhepte de “kanla abdest almak” şer‘î bakımdan abdestin şartlarını yerine getirmez. Çünkü abdestin geçerli olabilmesi için temiz (tâhir) suyun kullanılması gerekir. Kan, necis olduğundan abdestin temel şartını ortadan kaldırır.

Tasavvufî Boyut: Hallâc’ın Mısrasının Anlamı

Hallâc-ı Mansûr’un sözü fıkhî bir hüküm değil, tasavvufî bir remizdir. Burada “kanla abdest almak”tan maksat, şer‘î hükümleri bozmak değil, Allah’a ulaşmanın yolunun fedakârlıktan, canını ortaya koymaktan geçtiğini anlatmaktır. Daha geniş bir anlatımla, Hallâc-ı Mansûr’un “kanla abdest almak” sözü, şer‘î hükümlerin ötesinde, derin bir tasavvufî sembol ve remizdir. Bu ifade, zahiri dini ritüellerin ötesinde, Allah’a ulaşmanın ancak içsel bir dönüşüm ve fedakârlık yoluyla mümkün olduğunu anlatır. Burada kan, sadece fiziksel bir sıvı değil; aşk, teslimiyet, arınma ve varoluşun yeniden doğuşunun metaforudur.

1. Aşkın Bedeli: Can

Hallâc, aşkı sıradan bir duygu değil, insanın varlığını bütünüyle kuşatan ilâhî bir hâl olarak görür. Ona göre Allah’a gerçekten ulaşmak isteyen kişi, sadece malını, makamını değil, kendi canını da feda etmeye hazır olmalıdır. İşte bu yüzden kan, “canını ortaya koymak”ın sembolüdür. Hallâc’ın bu sözünde “kan” terimi, aşkın ve hakikat yolculuğunun maddi ve ruhani bedelini simgeler. Tasavvuf yolunda “aşk”, sıradan bir duygu değil, insanın varlığının tümünü saran, benliğini eritip yok eden ilahi bir hâl olarak görülür. Bu aşk, “feda etmek” demektir: Mal, mülk, şöhret hatta canın bile feda edilmesi gerektiğini vurgular.

Hallâc’a göre, Allah’a ulaşmak isteyen kişi, dünyevî arzuları ve egosunu bırakmakla kalmaz; gerekirse kendi canını bile vermeye hazır olmalıdır. Bu, aşkın en yüce aşamasıdır: kendini tamamen yok edip, yalnızca Allah için var olmaktır. Kan, burada canın dışa yansıması, hayatın en kıymetli varlığının feda edilişinin sembolüdür.

2. Şehâdet ve Teslimiyet

Kan, aynı zamanda şehâdetin ve teslimiyetin sembolüdür. Hallâc’ın kendi hayatı buna en açık örnektir. “Enelhak” sözünden ötürü idam edilen Hallâc, bedenini kanla boyamış, ruhunu ise Allah’a teslim etmiştir. Onun kanla aldığı abdest, aslında darağacındaki ölümü ve Allah’a vuslatı olmuştur. “Kanla abdest almak”, aynı zamanda şehâdetin (şehitlik) ve mutlak teslimiyetin ifadesidir.

Hallâc’ın yaşamı ve ölümü bu gerçeğin en çarpıcı örneğidir. “Enelhak” (Ben hakım) diyerek Allah’a mutlak bir yakınlık ve bir olma iddiasında bulunması, onu hem tasavvuf tarihinde hem de İslam tarihinde unutulmaz kılar. Bu söz yüzünden idam edildiğinde, bedenini kanla boyamış ve ruhunu Allah’a teslim etmiş oldu.

Kan, burada sadece fiziksel ölümün değil, gönülden teslimiyetin ve “ego ölümü”nün sembolüdür. Ölümle gelen bu teslimiyet, Allah’a vuslat ve gerçek özgürleşmenin kapısıdır. Kan, hakikate giden yolda tereddütsüz adanmışlığın simgesidir.

3. Hakikate Yürüyüş; Nefsî Arınmanın Gerekliği

Abdest, namazın ön şartı olduğu gibi, kanla alınan abdest de hakikatin ön şartı gibidir. Yani hakikate varmak için nefsin kurban edilmesi, egonun, benliğin, dünyevî arzuların terk edilmesi gerekir. Kan burada nefsin ölümü, benliğin tasfiyesi ve “ölmeden ölmek” sırrının sembolik karşılığıdır.

Abdest, İslam’da namaz için gerekli olan arınmanın, temizliğin sembolüdür. Fakat Hallâc’ın kanla abdest almak metaforu, zahiri arınmanın çok ötesindedir. Bu, nefsin ve benliğin “ölümü”nü, egonun tasfiyesini anlatır. Hakikate ulaşmak için dünyevî arzuların, ben-merkezciliğin, önyargıların ve bencilliğin feda edilmesi gerekir.

Kan, burada ruhun kanı ve canı değil, nefsin simgesel olarak ölümü ve arınmasıdır. Tasavvufta “ölmeden ölmek” diye ifade edilen bu hâl, insanın varoluşundaki benliğini aşması, gerçek hakikate ulaşmasıdır. Kanla abdest almak, bu içsel arınmanın, ruhani dönüşümün ön şartıdır.

4. Sûfî Yorumu: Aşkın Saflığı

Tasavvufun dilinde kan, sadece ölüm değil, aynı zamanda aşkın safiyetidir. Âşık, sevgili uğruna kan dökmeye hazırdır. Hallâc için bu, Allah aşkıdır. “Allah’a ulaşmak istiyorsan iki rekât namaz kıl” mısraı, ibadetin kapı olduğunu; “kanla abdest al” ifadesi ise o kapının fedakârlık ve aşk olmadan açılamayacağını anlatır. Tasavvuf dilinde “kan”, sadece fiziksel ölüm değil, aynı zamanda aşkın en saf ve yalın hâlidir. Aşık, sevgilisi uğruna kendini vermeye hazırdır. Hallâc için bu, Allah aşkıdır ve bu aşk, gönülden fedakârlık gerektirir.

“Allah’a ulaşmak istiyorsan iki rekât namaz kıl” ifadesi, ibadetin, Allah’a yönelişin kapısı olduğunu belirtirken, “kanla abdest al” ifadesi, o kapının ancak fedakârlık, aşk ve tam teslimiyetle açılabileceğini anlatır. Bu anlamda Hallâc’ın mısrası, sadece zahiri bir ibadeti değil, kalbin ve ruhun en derin boyutlarını harekete geçiren bir çağrıdır.

Sonuç: Kanla Abdest, Ölümle Diriliş

Hallâc-ı Mansûr’un “kanla abdest almak” sözü, tasavvuf yolculuğunun özünü dile getirir: İlahi aşka ulaşmak için insanın kendini bütünüyle feda etmesi, nefsini öldürmesi, bencil benliğini yok etmesi gerekir. Kan, canın, fedakârlığın, şehitliğin ve teslimiyetin simgesidir.

Bu sembol, sadece fiziksel ölüm değil, “varoluşun yeniden doğuşu”dur. Hakikate varmak, ancak “kanla abdest almak” yani benliğin arınması ve aşkın ateşinde yanmakla mümkündür. Hallâc’ın bu mısrası, tasavvufun derinliğini ve Allah’a ulaşmanın zorlu ama kutsal yolunu en veciz şekilde ifade eder.

Fıkıh açısından kanla abdest almak geçerli değildir. Ancak Hallâc’ın mısrası fıkhî bir beyan değil, tasavvufî bir hakikatin sembolüdür. O bize şunu demek ister:

“Allah’a ulaşmak istiyorsan, ibadetin yanında canını, nefsini, her şeyini feda etmeye hazır ol. Hakikat yolu kanla, yani fedakârlık ve aşkla temizlenir.”

Yorum yapın