Temelleri ana akım iktisat teorisine dayanan ekonomi politikaları güncel tartışmalarda “şok terapisi” adı altında gittikçe daha fazla anılıyor. Arjantin’de Milei’yi iktidara taşıyan ekonomi politikasının ve ABD’de Trump hükümetinin yeni ekonomi politikasının bu duruma etkisi oldukça fazla. Bu tür politikaların uygulaması için gerekçeler enflasyon, ekonomik kriz ve verimsizlik gibi durumlarla ilişkilendirilse de meselenin özünde 2008 Küresel Krizi’nden bu yana aşılamamış bir sistemsel buhranın yattığını düşünüyorum. Bu düşünceyi gerekçelendirmek için basitçe iki duruma başvuracağım.
Birincisi, 2008 sonrası ekonomik performansın zor zamanlar yaşamasıdır. Kaba bir hesap yapıldığında 1960-2023 yılları arasında dünya GSYH büyüme ortalaması %3,45 olarak çıkmakta. 2008-2023 yılları arasında ise bu oran %2,63. Bu durum 2008 sonrası tedarik sorunları, arz kanadının hassasiyetinin artması, küreselleşmenin geri sarması gibi durumlarla birlikte düşünüldüğünde ekonomik performansın zor zamanlar yaşadığına işaret ediyor. İkincisi, 2008 sonrası Brexit süreciyle birlikte AB’nin gittikçe kan kaybediyor oluşu, göçmen karşıtlığının ileri boyutlara varması ve siyasette popülizmin etkisinin gittikçe artıyor oluşu siyasette de zor zamanlar yaşandığını gösteriyor. Bu durum da Batı’da aşırı sağın yükselişine karşılık gelen siyasi radikalizmin ileride bizi daha fazla meşgul edeceğine işaret ediyor.
İki durumun da birbiriyle ilişkili ve birbirini besleyen durumlar olduğu kanaatindeyim. Neler olduğunu anlamak için Naomi Klein’in politik iktisadi analizinden yola çıkarak “felaket kapitalizmi” argümanına ve “şok doktrini” kavramına başvuracağım. Sonrasında felaket kapitalizminin iktisadi temellerini, J. K. Galbraith’in “entropi ekonomisi” argümanıyla ilişkilendirerek tartışmaya açacağım.
Felaket Kapitalizmi ve Şok Doktrini
Klein’ın felaket kapitalizmi1, büyük felaketlerin (savaşlar, terör saldırıları, doğal afetler gibi şok edici olaylar) yarattığı kırılganlıktan yararlanılarak, demokratik süreçlerin ve halkın direncinin aşılması ve ana akım iktisat teorilerinin önerdiği radikal serbest piyasa reformlarının dayatılma sürecini “şok doktrini” kavramıyla açıklamaktadır. Dolayısıyla kapitalizm, krizlerden istifade ederek kendini yeniden üreten bir sistem olarak tanımlanmaktadır.
Özelleştirme, deregülasyon ve sosyal harcamaların kısılması yönündeki iktisadi politikalar, şok doktrini uygulayıcıları tarafından kriz anlarında hayata geçirilmesi gereken “kalıcı reformlar” olarak görülmektedir. Bu politikaların temeli ise ana akım iktisat teorilerine dayanmaktadır. Ana akım iktisadın önemli bir temsilcisi olan Milton Friedman, krizlerin hükümetlerin radikal politika değişiklikleri yapması için bir fırsat sunduğunu savunmaktaydı. Ona göre, kriz anında statükoya karşı direnç kırılabilir ve devletin ekonomideki rolü mümkün olduğunca sınırlandırılabilirdi.
Friedman, bu fikriyle kapitalist ekonominin sağlıklı işleyebilmesi ve devamlılığı için krizleri onaylar gibi görünmektedir. Klein’in bakış açısından bu önermede kaçınılmaz bir doğruluk payı bulunmaktadır. Fakat, Friedman’ın vurgusunun daha çok kapitalist ekonominin sağlıklı işleyişi için yeterli serbestleşmenin yakalanamadığı olduğunu düşünüyorum. Bu durumda, ikinci durum birinciden daha kötüdür: Ülkelerin on yıllardır süregelen özelleştirme, deregülasyon ve devlet etkinliğini sınırlandırma politikaları geçmişine rağmen bu seviyenin nerede yakalanacağı muğlaktır. Üstelik dünyaya devletin sınırlandırılması ve piyasa serbestleşmesi konusunda örnek olan ABD’de, güncel olarak bu tür politikaların çözüm olarak görülmesi durumu daha anlaşılmaz bir noktaya sürüklemektedir. Bununla birlikte, böylesi liberal serbestleşme anlayışının günümüz popülist liderlerinin gümrük vergilerini artırma ve göçmen karşıtı politikalarıyla birlikte uygulamaya alınması, Friedman’ın bakış açısındaki çelişkileri tartışmayı zorunlu kılmaktadır.
Entropi Ekonomisi
Bu noktada, Galbraith’in entropi (düzensizlik ve istikrarsızlık) ekonomisi açıklamasına başvurmakta fayda var. Galbraith, denge kavramının ana akım iktisadın merkezi ve ayırt edici bir ilkesi olduğunu belirtmektedir. Denge fikri, bir pazarın, ekonominin veya toplumun mevcut istikrarsız durumu ne olursa olsun, uzun vadeli kalıcılığa sahip bir yapılandırmasının var olduğu fikrine dayanır. Denge kavramı temel arz ve talep prensiplerinin, Phelps-Friedman’ın doğal işsizlik oranı yapısının, hesaplanabilir genel denge modellerinin, dinamik stokastik genel denge modelleri gibi modern yaklaşımların temel taşıdır. Entropi ekonomisinde, gerçek hayatta ve modern bilimde denge düşüncesinin geçerli olmadığı savunulmaktadır. Pratik gerçeklikte var olan evrimsel prensipler ve termodinamiğin ikinci yasası dengeyi engellemekte ve dışlamaktadır.
Entropi ekonomisi yaklaşımının ekonomi politikalarını değerlendirirken ne tür sonuçlara ulaştığını anlamak için ekonomik değer açıklaması önemlidir. Buna göre, ekonomik değer iki faktörlüdür. Birinci faktör piyasa büyüklüğüne göre belirlenen kıtlıktır: Daha kıt olan şeyler daha değerlidir. İkincisi, Piyasa gücüdür: Belirli bir mal veya hizmetin tedarikçi sayısı ile ölçülebilir veya bu sayıyla temsil edilebilir. Bununla birlikte, entropi yasası gereği, genç, taze, yeni ve verimli olan şeylere içgüdüsel olarak daha fazla değer veririz. Bu durum, entropinin değer kavramının temelinde bulunduğunu açıklar. Bu bağlamda, düşük entropi ve yüksek ekonomik değer matematiksel olarak aynı şeylerdir.
Ekonomik değer açıklamasının anlamı şu şekilde kavranabilir: Birinci faktör olan kıtlık, tekel piyasasına karşılık gelmektedir. Piyasa yoğunlaşması arttıkça firmalar kendi kıtlıklarını (ve dolayısıyla değerlerini) artırabilirler. İkinci faktör olan piyasa gücü ise rekabet piyasasına karşılık gelmektedir. Böylece daha düşük entropili (daha dinamik, yenilikçi, verimli) bir ekonomik ortam elde edilmektedir. Dolayısıyla, ekonomi politikalarının yaşam prensipleriyle uyumlu hale getirilmesi ve daha düşük entropili durumları hesaba katması gerekmektedir. Bu yaklaşım ana akım iktisadın serbest piyasa ve denge argümanlarıyla önerdikleri politikaların analitik bir sorguya çekilmesine imkan sağlamaktadır. Örneğin, sosyal harcamaların kısılması, çalışma konusundaki deregülasyonlar ve sendikaların etkinliğini azaltan devlet düzenlemeleri, askeri harcamalar, insanın ve doğanın sömürüsü eşitsizlikleri artırmakta, piyasa yoğunlaşmasını ve entropiyi hızlandırmaktadır.
Piyasanın eksik rekabet yapısında piyasa yoğunlaşması, sektörlerin ortak kaderidir2. Bu anlamda, piyasa oligarklarının deregülasyonu savunması çelişkili değildir. Elon Musk’ın, Friedman’a referans vererek daha az devlet düzenlemesini öneren ekonomi politikalarının savunucusu ve uygulayıcısı konnumunda bulunması bu duruma güncel bir örnektir. Trumpçı popülizmin, biçimsel sosyal özgürlükler ve siyasi uzman diktatörlüğünün3 (şirket “monarkları” ve uzmanlar tarafından yönetilen bir dünya) benzersiz bir birleşimi olduğu ifade eden Slavoj Žižek, ana akım iktisat retoriğinin tehlikeli siyasi sonuçlarına dikkat çekmektedir.
Felaket Kapitalizmi ve Entropi Ekonomisi’nin Kesişen Yönleri
Son olarak iki argümanın da kesişen yönlerini özetlemek konunun politik iktisadi çerçevesini tamamlayacaktır.
Her iki kavram da istikrarsızlık ve düzensizlik olgusunu merkezi bir yere koyar. Felaket kapitalizminde sistemin sürekliliği krizler ile mümkündür. Dolayısıyla sistemin yeniden üretim mantığında krizlere bağımlılık bulunur. Bu durumda denge arayışı hiçbir zaman sona eremez. Zaman zaman sistem kendi dengesiz durumlarını da üretmek durumunda kalabilir. Entropi ekonomisinde istikrarsızlığın kaynağının sisteme içkin olduğu vurgulanmaktadır. Denge doktrinleri ve buna bağlı politikalar küresel eşitsizlikleri, çevresel bozulmaları artırmakta; artan eşitsizlik ve iklim değişikliğinin ise yeni gerilimleri sürdürdüğü bir kısır döngü tanımlanmaktadır.
Her iki kavram da kaynakların israfını vurgulamaktadır. Örneğin, askeri harcamalar ile kaynakların geri dönüşü olmayan bir şekilde tüketilmesi ekonomileri entropiye sürüklemektedir. Güvenlik tehditleri ve felaket söylemi ise askeri harcamaların artırılması karşılığında kamusal harcamaların kısılması ve doğanın sömürüsü için kullanılmaktadır. Bununla birlikte, silah alım sözleşmelerinin askeri-sanayi-kompleksinin oligarşik elitlerinin zenginleşmesine yol açması, militarizasyonun ataerkil normları beslemesi, askeri harcama artışının diğer kamu hizmetlerinin kısılması için bahane olarak kullanılması gibi durumların gelir ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini artırıcı etkisi bulunmaktadır.
Faydalanılan Kaynaklar
James K. Galbraith. Entropy, the Theory of Value and the Future of Humanity. https://www.postneoliberalism.org/articles/entropy-the-theory-of-value-and-the-future-of-humanity/
Adem Yavuz Elveren. Askeri harcamaların entropi ekonomisi. https://www.gazeteduvar.com.tr/askeri-harcamalarin-entropi-ekonomisi-haber-1752959
Cem Oyvat, Sabri Öncü ve Joel Rabinovich. Arjantin’de Milei’nin Şok Terapisi: Mitler ve Gerçekler. https://www.ayrim.org/guncel/arjantinde-mileinin-sok-terapisi-mitler-ve-gercekler/
- Oğuz Öztunç’un “Felaket Kapitalizmine Kısa Bir Giriş” isimli yazısıda kavramla ilgili kısa ve öz bir tartışma yürütülmektedir. ↩︎
- Onur Demirci’nin “Oligopolleştiremediklerimizden Misiniz?” isimli yazısı piyasa yoğunlaşmasıyla ilgili ayrıntılı bir inceleme içermektedir. ↩︎
- Mehmet Dikkaya’nın “Tekno Feodal Kapitalizmin Ekonomi Politiği Üzerine Söylemler” isimli yazısında konuyla ilgili önemli bağlantılar tartışılmaktadır. ↩︎