Daron Acemoğlu, sonunda Nobel İktisat Ödülü’nü aldı ve eminim birçok kişiye içten bir “Gerçekten hak etti, helal olsun!” dedirtmiştir. Onu genellikle “Ulusların Düşüşü” ya da “Dar Koridor” gibi kitaplarından tanıyor olabilirsiniz, ancak bu yazıda bu eserlerden değil, 2023 Kasım’ında Doğan Kitap tarafından basılan “İktidar ve Teknoloji” kitabından bahsedeceğiz.
“İktidar ve Teknoloji” kitabında Acemoğlu ve Johnson, teknolojinin tarih boyunca toplumsal refah ve eşitsizlik üzerindeki etkilerini, büyüteç altında değil adeta mikroskop altında incelemişler. Ancak bu incelemenin sıkıcı bir ders anlatımı olduğu düşünülmemeli. Kitap, teknoloji tarihini iktisadi bakımdan inceleyen eserlerde pek de görmeye alışkın olmadığımız, bir miktar sarsıcı ve hatta şaşırtıcı olaylara dayanan tarihsel gerçekler sunularak yazılmış. Madenlerde hava kapaklarını açıp kapatmak için 6 yaşında çocukların bile çalıştırıldığını, Bengal’de milyonlarca insanın ölümüne neden olan kıtlığın birilerinin tercihe dayalı gerçekleştiğini okuduğunuzda teknoloji dediğimiz şeyin, toplumu refaha taşıyan bir tren mi yoksa zenginlere özel bir jet mi olduğunu sorgulamaya başlıyor insan.
Kitap, sanayi devriminden başlayarak teknolojinin geniş halk kitlelerine fayda sağlayabilmesi için gerekli toplumsal mücadelelere dikkat çekiyor. Öyle ki, bu süreç, örgütlü işçi hareketlerinden siyasi baskılara kadar birçok dinamikle şekillenmiş. Acemoğlu, teknolojinin yalnızca bir araç olduğunu, asıl meselenin bu aracın kime hizmet ettiğini belirleyen tercihler olduğunu söylüyor. Örneğin, sanayi devriminin ilk yıllarında üretkenlik artsa da, faydaların büyük bir kısmı işçilere değil, sermaye sahiplerine gitmiş. Kitabın iddiası aynı durumun günümüzün yapay zekâ ve dijitalleşme süreçlerinde de tekrar ediyor olduğu. Teknoloji, toplumsal eşitsizliklerin giderilmesi bir yana, bu eşitsizlikleri daha da derinleştirebiliyor.
Kitapta geçen Üretkenlik Vagonu kavramı bu süreci anlamak için kilit bir yere sahip. Acemoğlu ve Johnson, üretkenliğin işçi refahına katkı sağlayabilmesi için iki temel şart öne sürüyor: İşçilerin marjinal üretkenliğini artıracak yeniliklerin geliştirilmesi ve emeğin pazarlık gücünün artması. Fakat modern dijitalleşme çağında bu şartların yerini, otomasyonla işçilerin devre dışı bırakıldığı ve düşük maaşlı işlerin hakim olduğu bir düzen almış durumda. Kitap burada şunu soruyor: “Bu süreç kaçınılmaz mı?” ve ardından net bir cevap veriyor: “Tabii ki hayır!” Yazarlar, teknolojinin yönünün değiştirilmesi gerektiğini, bunun da toplumsal tercihler ve politik iradeyle mümkün olduğunu vurguluyor. Devletin inovasyon süreçlerinde daha aktif bir rol üstlenmesi gerektiğine dikkat çekerken, teknolojik gelişimin yalnızca verimlilik değil, toplumsal eşitlik ve sürdürülebilirlik hedefleriyle ele alınması gerektiğini savunuyorlar. Yeşil enerji ve sürdürülebilir teknolojilere yapılan yatırımlar, bu yönde önemli bir adım olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak, “İktidar ve Teknoloji” sadece akademik bir eser değil, aynı zamanda modern teknoloji anlayışımıza karşı bir duruş çağrısı. Acemoğlu ve Johnson, teknolojinin yalnızca birkaç kişinin refahını artıran bir araç olmaktan çıkıp toplumu daha eşitlikçi ve sürdürülebilir bir geleceğe taşıyabilmesi için hepimize görev düştüğünü hatırlatıyor. Kitap, hem teknolojiye ilişkin ön kabullerimizi sorgulatıyor hem de “Bir şeyler yapmalı” dedirtiyor. İşte tam da bu yüzden, kesinlikle okunması gereken bir eser. Şunu unutmayalım “Teknolojinin yönü önceden belirlenmiş değil, onu biz şekillendireceğiz!”…