Hurafe ile Atalet Arasında: Topçu’nun Din ve İktisat Eleştirisinin Âkif’teki İzleri

By Zekai ÖZDEMİR

Hurafe ile Atalet Arasında: Topçu’nun Din ve İktisat Eleştirisinin Âkif’teki İzleri

By: Zekai ÖZDEMİR

Giriş: Ortak Bir İsyan

Mehmet Âkif’in dizelerinde dile gelen feryatlar, yalnızca bir şairin değil, bir mütefekkirin; yani Nurettin Topçu’nun da yüreğinden kopup gelen aynı hakikat çağrısıyla kesilir. “Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar…” mısrası, Topçu’nun din adamlarına yönelttiği temel eleştirinin edebî ifadesidir.

Aynı şiir, “Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar” diyerek, halkın aklını ve iradesini teslim almış sahte din anlayışına da işaret eder. Bu iki mısra, Topçu’nun dinde yozlaşma tespitinin Mehmet Âkif’teki yüzüdür. Bu bağlamda, Anadolu aydını için hem Âkif’in şiirleri hem de Topçu’nun düşünceleri, bir vicdan muhasebesi vesikasıdır.

Daha geniş ve açık ifadeyle “Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar…” der Mehmet Âkif, bir dönemin din anlayışını yerden yere vururken, bu mısra yalnızca bir şairin isyanı değil, aynı zamanda bir mütefekkirin – Nurettin Topçu’nun – sesiyle de örtüşen bir yakarıştır. Topçu, dinin özünden koparılıp şekle ve menfaate hapsedildiği her zeminde, tıpkı Âkif gibi, hakikatin sesiyle konuşur. Onun gözünde, halkı irşadla görevli olanlar, halkın vicdanına zincir vurmuş, uhrevî olanı dünyevî hesaplara tahvil etmişlerdir. Ve işte tam burada, Âkif’in şiirindeki şu tablo belirir:

“Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar…”

Topçu’ya göre, dinin tebliğcisi olmak; yalnızca belli ritüelleri yerine getirmek, halkın duygularını okşayan nasihatler sunmak değil, hakikati göstermek ve insanı iradeye çağırmaktır. Fakat o, bu çağrının yerini, ataleti besleyen masalların ve din kisvesine bürünmüş menfaat düzenlerinin aldığını söyler. Din adamı, artık halkı harekete çağıran bir öncü değil; onu uyuşturan bir “sakinleştirici” hâline gelmiştir. Bu çerçevede Âkif’in yukarıdaki mısraları, Topçu’nun din adamlarına yönelttiği eleştirinin edebî tercümesi gibidir.

Öte yandan, Mehmet Âkif’in “Ataletin o münevver’i” dediği figür de, Topçu’nun hem entelektüellere hem Anadolu halkına yönelik sitemini yansıtır. Bu münevver, ışık getirmesi gereken bir akıl sahibi olduğu hâlde, hareketsizliğe razı gelmiştir. Topçu, özellikle Anadolu halkının – ve aydınının – mesuliyet duygusundan uzaklaşmasını, hizmet fikrini unutmasını büyük bir trajedi olarak görür. Ona göre insan, “hizmet ettikçe yükselen bir varlıktır”; fakat Anadolu insanı, hem ekonomik hem ahlaki sorumluluklarını terk etmiş, “yaşamak için tüketen” ama üretmeyen bir yapının parçası hâline gelmiştir.

İşte bu noktada Topçu’nun iktisat hayatına yönelik eleştirisi devreye girer. Ekonomi onun için yalnızca maddi üretim değil, ahlaki bir varoluş alanıdır. O, kapitalist pragmatizmi de, sosyalist materyalizmi de eleştirir; çünkü her ikisi de insanı yalnızca çıkar ekseninde tanımlar. Oysa insan, emeğiyle yalnızca geçimini sağlamak için değil; Allah’a kulluğunu göstermek için çalışmalıdır. Bu anlayışta üretmek, sadece ekonomik bir gereklilik değil; kutsal bir yükümlülüktür. Ve işte Topçu, bu yönüyle de Âkif’in haykırışına katılır:

“Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun;/Onun hesabına birçok hurafe uydurdun.”

Bu mısralarda gizlenen büyük eleştiri, yalnızca dinî zaaflara değil; aynı zamanda ekonomik atalete de yöneliktir. Nurettin Topçu da, aynı şekilde, Müslüman halkın kendi tembelliğini meşrulaştırmak için dini kullanmasını büyük bir yozlaşma olarak görür. Çünkü ona göre din, insanı doğruluğa, emeğe, harekete ve fedakârlığa çağırır.

Mehmet Âkif’in şiirinde yankılanan eleştiriler, Nurettin Topçu’nun fikir dünyasında yankı bulmuş, orada derinleşmiş ve sistemli bir tenkit halini almıştır. Hurafeye boğulmuş din anlayışıyla, mesuliyetten kaçan ekonomik zihin arasındaki bağ, Topçu’nun zihninde iç içe geçmiş iki yozlaşma damarını temsil eder. Ve o damarlar kurutulmadıkça, ne bir aydın dirilebilir ne de Anadolu insanı yeniden ayağa kalkabilir.

Topçu’nun Din Adamları Eleştirisi: Hakikat Yerine Hurafe

Topçu’ya göre din adamları, halkı hakikate taşıması gereken rehberlerdir. Ancak bu misyon zamanla değişmiş, yerini menfaat ilişkilerine ve halkı uyuşturan, sorumluluktan kaçıran söylemlere bırakmıştır. Din, bir irade terbiyesi olmaktan çıkmış, sadece âdetlerin tekrarına indirgenmiştir. Topçu, bu değişimi sadece sosyal yozlaşma olarak değil, aynı zamanda bir metafizik çöküş olarak da değerlendirir.

İşte bu yüzden Mehmet Âkif’in şiirindeki sert mısralar, Topçu’nun düşünce yapısına uygun düşmekte, üstelik bu eleştiriyi halk tabanında da karşılık bulan bir sesle dile getirmektedir. “İrtica diyorlar: öyle mi ya? Ma’şâellâh! / Müslümanlık mı kaldı şarkı perişan eden?!” gibi mısralar, bu yozlaşmanın ne derece derin olduğunu göstermektedir.

Mesuliyet ve Atalet: “Ataletin O Münevver’i”

 Âkif’in bir başka dizesinde geçen “Ataletin o münevver’i” ifadesi, Topçu’nun sıklıkla üzerinde durduğu sorumsuz aydın tipini gözler önüne serer. Topçu, Anadolu aydınının, halkın kaderine müdahale etmeyen, harekete geçmeyen, hizmeti unutan tavrından yakınır. Bu tavrın ardında bir zihniyet problemi vardır: Mesuliyet duygusunun yerini tembellik, hizmet fikrinin yerini bireysel çıkar almıştır. Topçu için ışık saçması gereken aydın, kendi çıkarının peşinde sürüklenmektedir. Mehmet Akif’in “Alınız ilmini garbın, alınız sanatını; / Veriniz hem de mesainize son süratini.” mısraları, bu atalete karşı çağrının tarihsel temelini sunar. Topçu, bu çağrıyı düşünceye dönüştürerek, ilim ve ahlakın ayrılmaz bir bütün olduğunu savunur.

İktisat Hayatına Bakış: Ekonomik Emek ve Kutsiyet

Topçu’nun iktisadi hayata yaklaşımı da Mehmet Âkif’in şiirleriyle aynı duyguyu taşır. “Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun; / Onun hesabına birçok hurafe uydurdun.” mısraları, tam anlamıyla Topçu’nun iktisat ahlakı eleştirisine tekabül eder. O, çalışmayı sadece maddi bir kazanç olarak değil, ahlaki ve manevi bir yükümlülük olarak görür. Kapitalist pragmatizm kadar sosyalist materyalizme de mesafelidir. Çünkü bu iki sistem de insan emeğini ruhsuzlaştırmakta, onu sadece tüketici bir makineye dönüştürmektedir. Oysa Topçu için emek, kul olmanın ve Allah’a yönelmenin bir yoludur. “İsyan Ahlakı”nda yer verdiği üzere, çalışmak; yalnız rızık için değil, varlığın anlamını idrak için de şarttır. Mehmet Akif’in “Kimsesiz kaldıysa şayet, düşer Allah yanına” mısrası gibi, Topçu da emeğin kutsiyetini bir merhamet, bir adalet ilkesiyle temellendirir.

Sonuç: Aynı Feryadın İki Sesi

Mehmet Âkif’in şiirlerinde dile gelen çağrılar, Nurettin Topçu’nun düşünce sisteminde ete kemiğe bürünmüştür. Hurafeye esir edilmiş din anlayışı ile mesuliyetten uzak, tembelliği yücelten bir ekonomi zihniyeti arasındaki bağ, her iki mütefekkirin de ortak hedefidir.

Topçu, Âkif’in mısralarında yüz bulmuş bir isyanın, sistemli bir felsefeye dönüşmüş halidir. Bu sesi duymak, hem Anadolu aydınının vicdani bir mesuliyetidir hem de toplumun dirilişi için bir zorunluluktur. Ve belki de bu dirilişin ilk adımı, Akif’in “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı” çağrısıyla, Topçu’nun aksiyona dayalı iman anlayışını birleştirmekten geçer.

Yorum yapın