Ali, Erzurum’dan İstanbul’a üniversite okumak için gelmişti. Daha önce hiç büyük bir şehirde yaşamamış, bozkırın sert rüzgârlarını ciğerlerine çekerek büyümüştü. İstanbul’un kalabalığı, caddelerde akan insan seli, vapurların düdükleri onu hem büyülüyor hem de yoruyordu. Ama en çok da Boğaz’a bakan bir tepede durup, rüzgârın getirdiği tuzlu havayı içine çektiğinde mutlu oluyordu.
Bahar gelmişti şehre. Derslerin arasında sıkışıp kalan günlerini biraz olsun renklendirmek için Boğaz’a inmek istemişti. Çengelköy’de sahile oturmuş, çayını yudumlarken hafif bir esintiyle buram buram bir koku hissetti. Duyduğu koku, belki de çocukluğundan beri aşina olduğu her şeyden farklıydı. Hafif tatlı, ama içine hüzün de sinmiş gibi… Başını kaldırıp etrafına baktığında, mora çalan pembe çiçekleriyle erguvan ağaçlarını gördü. Tam o anda bir kız geçti önünden.
Lal, Hataylıydı. İstanbul’a yeni gelmişti, tıpkı Ali gibi. Hatay’ın baharat kokulu sokaklarında büyümüş, Asi Nehri’ni izleyerek çocukluğunu geçirmişti. İstanbul’u görmeyi hep hayal etmişti ama bu şehrin gerçekten bu kadar güzel olabileceğini hiç düşünmemişti. Yine de içinde tuhaf bir hüzün vardı. İnsan, bildiği sokakları, tanıdığı yüzleri geride bırakınca hep bir eksiklik hissederdi.
Lal, erguvan ağaçlarının altından yürürken Ali ile göz göze geldi. Ali, bir an ne yapacağını bilemedi. O an, çocukluğunda ilk defa kıştan çıkıp güneşe dokunduğu günleri hatırladı. Lal, hafifçe gülümsedi.
“Bu koku…” dedi kız, gözleri ışıldayarak.
Ali’nin içinden, “Evet, ben de fark ettim,” demek geçti ama sadece başını salladı. Lal gülümsemeye devam etti. “Hatay’da böyle bir koku yok,” dedi.
Ali, yıllardır bildiği, ama adını hiç koymadığı o duyguyu nihayet anladı. “Bize erguvan kokusunu duymayan İstanbullu olmaz derler,” dedi usulca. Lal, gülümseyerek başını kaldırıp çiçeklere baktı. “O zaman sanırım biz de İstanbullu oluyoruz,” dedi.
Ali, Lal’in gözlerindeki parıltıyı görünce içindeki heyecanı daha fazla gizleyemedi. “Biliyor musun,” dedi, sesi hafif titreyerek, “ilk defa bir şehirde bu kadar kendimi evimde gibi hissediyorum. Sanki burası bana ait. Ve seninle buraya geldiğim için çok şanslıyım.”
Lal, gülümseyerek yanına oturdu. “Bazen, insanın kalbi bir yeri sevdiğinde, o yerin kokusu bile çok özel hale geliyor. Bu koku, bana Hatay’daki o güzel günleri hatırlatıyor. Ama burada, İstanbul’da, seninle birlikte olmanın verdiği mutluluk bambaşka.”
Ali, Lal’in yanındaki yerini daha da yaklaştırdı. “Erguvan ağaçlarıyla dolu bu bahar gününde, seninle bu anı paylaşmak, hayatımın en güzel anlarından biri. Hatay’dan buraya gelmenin ne kadar anlamlı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Bazen yolculuklar, insanı kendi kalbine götürüyor. Ve sen, benim kalbime giden yolda en güzel duraksın.”
Lal, Ali’nin sözleri karşısında utandı ama kalbi sıcacık oldu. “Seninle bu konuşmayı yapmak bile bana huzur veriyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. İstanbul’un karmaşasında kaybolmuş gibi hissederken, seninle burada durmak bana hayatın ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyor.”
Ali, gözlerini Lal’in gözlerinden ayırmadı. “Birbirimize çok yabancıydık, ama sanki kalplerimiz birbirini tanıyormuş gibi. Bu şehir, bize ait bir masal gibi. Erguvanların altında, belki de hayatın en güzel hikayesini yazmaya başlıyoruz. Seninle bu hikâyeyi yazmak istiyorum. Sadece birlikte geçirdiğimiz zaman değil, birbirimizin kalplerine de dokunmak istiyorum.”
Lal, derin bir nefes aldı. “Seninle bu yolculuğa çıkmak, en büyük hayalim. Her yeni günde seninle birlikte keşfetmek istediğim birçok şey var. İstanbul’un güzelliklerini, erguvan ağaçlarının altında seninle birlikte paylaşmak… Bunlar, kalbimin derinliklerinde yer eden hayallerim.”
Ali, Lal’in elini nazikçe tuttu. “O zaman, bu bahar bize yeni bir başlangıç sunsun. Beraber daha fazla zaman geçirelim, erguvan kokusunun ve bu şehrin tadını çıkaralım. Seninle her anı paylaşmak, bu şehirdeki en güzel hikayeyi yazmak için sabırsızlanıyorum.”
Lal, gözleri parlayarak gülümsedi. “Ben de aynı şekilde hissediyorum. İstanbul bizim için yeni bir başlangıç ve erguvanlar altında, birlikte yazacağımız birçok hikaye var. Hayatımıza bu güzel anılarla dolu bir sayfa eklemek harika olacak.”
O günden sonra erguvan kokusu, Ali ve Lal’in hikâyesinin kokusu oldu. İlk aşkın, yeni başlangıçların, yabancısı oldukları bu büyük şehri evleri yapma çabasının kokusu… İstanbul, onların yollarını kesiştirmişti. Ve artık bu şehir, erguvan kokusuyla onlara ait bir yerdi.