Prof. Dr. Mehmet AZİMLİ*
Dinin geleceği konusunda net bir şey söylemek çok zordur. Çünkü bu gaybi bir konudur ve gelecekten haber vermek zor iştir. Ancak gelecekle ilgili tahminlerde bulunmak, kendi çağını okuyup gelecek döneme ilişkin görüşlerde bulunmak mümkündür. Benzer şekilde dinin geleceği konusunda, tarihte dinin gelişim sürecine bakarak nasıl bir durum olacağına karar verebiliriz.
Öncelikle çok az insanın inandığı etnik bir din olan Yahudiliği bir kenara bırakıp diğer iki İlahi din olan Hristiyanlık ve Müslümanlık konusunda bazı değerlendirmeler yaparak başlayalım.
Hristiyanlık ve Diğer Dinlerin Geleceği
Bu günlerde çok kullanılan bir motto bulunmakta; “matbaanın icadı Hristiyanlığı bitirdi, internetin icadı da İslam’ı bitirecek.” Bu söz ne kadar doğru veya gerçekçi olabilir? Bu iddia üzerinde tartışmak gerekir. Hristiyanlıkla başlayalım tartışmaya. 17. Yüzyıla kadarki haliyle Hristiyanlık, matbaanın ortaya çıkışı, Reform ve Rönesans hareketleri ve İncil’in Martin Luther tarafından Almanca’ya çevrilmesi ile bir ivme kazanmıştır. O güne kadar, bütün yaşama hakim olan Hristiyanlık, bu tarihten sonra engizisyon yetkisini ve devletlere müdahale gücünü terk etmiş, yetki alanı olarak sadece kilise içi alanlara yönelmiştir. Önceden insanların düşüncelerine müdahale eden, bilim adamlarına zulmederek öldüren ruhban sınıfı artık sadece kilisenin içinde vaaz verme çizgisini aşamaz hale geldi.
Hristiyanlığın tarihsel gelişimi göz önünde bulundurulduğunda bu durum yaklaşık 3-4 yüzyıl boyunca bu şekilde devam etmiş olmasına rağmen son yüzyılda bu dinde de köklü değişimler ortaya çıkmıştır. Örneğin Kuzey Avrupa’da Hristiyanlık neredeyse bitme noktasına gelmiştir. İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka gibi Kuzey Avrupa devletlerinde %60 oranında resmi ateist, %30 oranında zihnen ateist mevcut iken kendini Hristiyan olarak tanımlayan nüfus yüzde 10’lara kadar gerilemiştir.
Avrupa’nın kuzey bölgeleri genelde böyle bir manzara arz etmekte ve kiliseler günbegün kapanmaktadır. Cari durumda kiliseler, insanların inanmamasına rağmen adeta hafta sonları kültürel olarak ziyaret ettiği turistik yerlere dönüşmüştür. Birçok kilise kendini kapatmakta, hatta Almanya ve Belçika’da bazı kiliseler Müslümanlara satılarak camiye dönüştürülmektedir. Avrupa Hristiyanlığı için Güney kesimine, Akdeniz kıyısına bakıldığında daha dindar bir profil arz eden İspanya, İtalya ve Yunanistan’da %40 civarında bir mümin oranının kalmış olduğu görülmektedir. Ama bu bölgede bile dindarlık sadece kiliseye gidip gelme düzeyinde bulunmakta ve fanatik olmayan bir Hristiyanlık inancı ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bu bağlamda, din üzerinden insanları harekete geçirecek bir yapının genel olarak olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
İslam’a ve müslüman coğrafyaya geçmeden önce dünyadaki diğer bölgelere ve dinlere bakıldığında Rusya ve çevresinde din merkezli bir yapılanmayı düşünmek çok zor görünmektedir. Çin için de aynısı söylenebilir. Japonya’da Şintoizm neredeyse ortadan kalkmıştır. 1950’ye kadar Budist olan Güney Kore, iki binlere kadar Hıristiyanlaştırılmış ve günümüzde neredeyse tamamen ateizme evrilme noktasına gelmiştir.
Yani doğu dinlerinin hakim olduğu yerlerde dinin kıymeti harbiyesinin kalmadığı görülmektedir. Sonuçta bütün dünyada genel olarak dinlerde bir gerileme söz konusudur. Özellikle iki binli yıllardan itibaren bu daha ileri noktalara doğru gitmektedir.
İslam’ın Sorunları ve Geleceği Üzerine
Gelelim Müslümanlara… İslam’ın yoğun uygulanma alanı bulduğu bölgelerde, bu durumla ters orantılı olacak bir şekilde dindar sayısı hızla azalmaktadır. Dünyada ateizmin en hızlı ilerlediği iki İslam ülkesinin Arabistan ve İran olduğu üzerinde adeta bir uzlaşma bulunmaktadır. Yarım asra yakındır yoğun bir İslami baskı uygulanan İran’da dinden çıkmanın durdurulamadığı, bu satırların yazarına bizzat en yetkili merciler tarafından dile getirilmiştir. Suudi Arabistan’ın geldiği nokta malumdur. Bu ülkede sekülerlikte çağ atlayan ve Türkiye’yi geçmeyi hedefleyen açılımlar gözlenmektedir. Hatta iş o noktaya kadar gelmiştir ki Filistin’e dua etmek bile hapse atılma nedeni olarak sayılmaktadır.
Sonuçta, din baskısıyla yönetilen ülkelerde yüzbinlerce insan deizme, ateizme veya bir arayış ifadesi olarak diğer dinlere yönelmektedir. Deizm ve ateizm İslam dünyasında gizliden gizliye yaygınlaşmaktadır. Bu eğilim Türkiye için de geçerlidir. Dipdalga-1 ve Dipdalga-2 kitapları bu konuda meydana gelen gelişmelere dair somut iki örnek oluşturmaktadır. Türkiye’de yaklaşık çeyrek yüzyıldır devam eden İslamcı iktidara, bu iktidar döneminde İslami uygulamaların önünün açılmasına ve imam hatiplere ya da din eğitimi veren kurumlara yoğun destek verilmesine rağmen bu kurumlarda yetişen gençlerde bile deizm-ateizmin yaygınlaştığı dile getirilmekte ve bu tür spekülasyonların önüne geçilememektedir. İmam-Hatiplerde deizmin hızla yaygınlaştığından çokça bahsedilse de, tahmin edilebilir endişelerden ötürü net verilere ulaşılamadığından söz edilebilir.
Bu tartışmayı destekleyecek veri bulma konusundaki yetersizliklere rağmen, dipten gelen dalga belirgin biçimde hissedilmektedir. En yakınlarından başlayarak çevresindeki insanların teker teker dinden kopuşu çok sayıda kişi için şikayet nedenidir. Bu konularda güncel ve kapsamlı veri elde etme, tahmin edilebilir nedenlerden ötürü devam etmesine rağmen dipten gelen ve İslam’ın, İslamcılığın ve Müslümanlığın altını oyan bir dalganın nedenleri son zamanlarda daha fazla tartışılmaktadır.
Esasen bu gelişmenin en önemli sebebinin, dijital bir çağda yaşıyor olmak olduğu kolaylıkla tahmin edilebilir. İnsanlar şimdi kendilerine sunulan pek çok şeyi orijinal kaynaklardan öğrenebilmekte ve her şeyi sorgulayabilmektedir. Geçmiş dönemlerde bir köyde bütün insanların soru soracağı tek merci imam olmasına ve fetvası her şey için geçerli olmasına rağmen günümüzde bir köyde bile insanlar ellerindeki telefonlarla her tür bilgiye ulaşır hale gelmişlerdir. Vaaz dinleyen bir cemaat günümüzde telefonuyla imamın ne kadar mantıklı ve sağlam dinsel temellere sahip bir konuşma yaptığını tespit edebilmektedir. İlahiyat fakültesinde görevli bir hocanın derste yanlış bilgiler aktardığını, eksik bilgiler verdiğini veya taraflı bir tutum izlediğini öğrenciler cep telefonlarından öğrenebilmektedir. Bu da insanları din konusunda daha serbest davranmaya itmektedir.
Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada buna benzer bir dalga yaşanmakta ve bu dalganın önüne geçilememektedir. Bu nasıl mümkün olabilir ki? İnsanlar dinlerinde zorla nasıl tutulabilir? Bu duruma son vermeye yönelik farklı çözümler aransa da bulunamamaktadır. Çünkü genç jenerasyon, internet üzerinden her şeyi öğrenebilmekte ve aksi söylemlere kulaklarını tıkayabilmektedir. Bu güçlü eğilim son dönemde Türkiye’de tarihselcilik bakış açısıyla bir ölçüde durdurulabilme imkanına sahip olmasına rağmen tarihselcilik yorumu son 10 yılda itilip kakılmış ve adet piyasadan çekilmek zorunda bırakılmıştır.
Bu noktada, Türkiye’de dinin geleceği önemli bir ikileme girmiştir. İnsanlar ya katı ve geleneksel bir Müslüman olmaya zorlanacak -çünkü kimse diğerinin İslam’ını beğenmemektedir- ya da her şeyi reddedip İslam’dan tamamen uzaklaşacaktır. Rasyonel bir sonucun ortaya çıkma umudu bulunmasına rağmen toplum böylesi paradoksal bir noktaya doğru sürüklenmiştir. Zira en önemli ihtiyaçlarından birisini karşılamak isteyen insanlara bu konuda gri bir alan bırakılmamıştır. Siyasal iktidarın sonuna kadar önünü açtığı dini cemaatler ve yeni Diyanet’in geleneksel İslam anlayışının dayattığı çerçeve, insanlara gri alanları kullanma konusunda fazla seçenek sunmamaktadır.
Sonuç
Eskiden Anadolu’da sıkça rastlanan; namazını kılan, orucunu tutan, Müslümanlıkta sebat eden ama İslamcılık yapmayan kalabalık bir kesim artık kaybolmaya yüz tutmaktadır. Bu kesimin yerine deist, ateist ya da fanatik İslamcı bir jenerasyon gelmektedir. O fanatik kuşaktan bile bir süre sonra dini alanı terk edenlerin ortaya çıkacağı rahatlıkla öngörülebilir. Hatta Türkiye’deki önde gelen cemaat önderlerinin çocuklarının bile dinden uzaklaşma moduna girdiği üzerinde yoğun bir enformasyona rastlanmaktadır.
Çağa ayak uyduramayan, zamanın ihtiyaçlarına göre aktarılamayan bir dini anlatım ve pratik vesilesiyle bu tür bir anomalinin ortaya çıktığı rahatlıkla söylenebilir.
Gelecekte dinin ne olacağı ve dindar toplulukların nereye evrileceği bilinemez. Lakin görünen o ki, bugünkü anlamda bir din varlığını sürdüremeyecektir. Cari yorumu itibarıyla ve yaşanan paradoksal hallerden kaynaklanan nedenlerle insanlar gün geçtikçe dini alandan uzaklaşmaktadır.
Bu bağlamda gelecekte dinin var olacağı ama Türkiye dahil hiç bir yerde bugünkü algılanış biçimiyle mevcut olmayacağı ise hemen hemen kesin gibidir.
*: Hitit Üniversitesi, İslam Tarihi Öğretim Üyesi. Yazarın bazı eserlerine ulaşmak için bkz. https://www.kitapyurdu.com/index.php?route=product/search&fuzzy=1&filter_name=mehmet+azimli
Harika bir yazı olmuş kıymetli hocam. Kaleminize sağlık. Gerçeklerden kaçış yok. Günün gerçeği iyi insan olmakta sanırım. Sevgi ve merhamet dolu. Sevgi ve selam ile.