Giriş: Sesin Ruhla Buluşması
Bazı kitaplar yalnızca okunmaz. Onlar dinlenir.
Kelimeleri birer nota, cümleleri makam, düşünceleri bir ezgiye dönüşür.
İç dünyamızda yankılanır; bazen içli bir ağıt, bazen isyan dolu bir çığlık, bazen secdeye kapanmış bir vecd halidir.
İşte Nurettin Topçu’nun kitapları tam da böyledir.
Onları okuyamazsınız sadece; onları duyarsınız, hissedersiniz, içinizde çalarsınız.
Bu yazı, her bir Topçu kitabını bir müzik aleti gibi düşünerek, onların taşıdığı anlamları bir ruhsal senfoni haline getirme çabasıdır.
Zira Topçu düşüncesi yalnız akıl işi değil, gönül işidir. Gönül de en iyi musikiyle anlatılır.
“İsyan Ahlakı” – Ney
İlk ses, en ince olandır. Tıpkı ney gibi…
Yalnızdır, melal taşır, sızlar.
Topçu’nun “isyan”ı; sokaklara çağıran değil, vicdana çağıran bir sarsıntıdır.
Bu kitap, bir medeniyetin uyuyan ruhunu uyandırmaya çalışan tek nefeslik bir iniltidir.
İsyan burada politik değil, ahlakidir. Topçu’nun isyanı, haksızlığa, yozlaşmaya, vicdansızlığa karşıdır.
Tıpkı ney gibi; her nefeste içte bir yangın bırakır.
İsyan Ahlakı, bir ney gibidir. İçinde oyulmuş bir ruhun sabırla yankılanan feryadıdır. Topçu’nun isyanı, zulme karşı bir adalet çağrısıdır; nefsin değil aşkın isyanıdır.
Eğer bu kitap bir ney olsaydı ve dinlenseydi, hicran dinlenirdi.O derin ayrılık, o yitik değerlerin acısı, belki de insanlığın en mahrem feryadı duyulurdu.
Ahlâk Nizamı” – Kanun
Kanun, düzenin ve ölçünün musikîdeki halidir.
Topçu için ahlâk da tam anlamıyla ilahi bir nizamdır.
Ahlâk Nizamı, Kant’ın soyut evrenselliğinden çok öteye geçer; bir iç nizamın, bir kalp terazisinin sesi olur.
Kanun çalınırken her tel adaleti tartar; her titreşimde insanın içindeki teraziyi harekete geçirir.
Topçu burada, ahlâkı sadece toplumsal değil, metafizik bir yükümlülük olarak kurar.
Bu kitap, insanın ruhunu hizaya sokan bir kanunî meşk gibidir.
Ahlak Nizamı, bir kanun gibidir. Ölçülü, dengeli ve adaletin sesidir. Her satırıyla ahlâkın geometriye kavuşmuş halidir.
Eğer bu kitap bir kanun olsaydı ve dinlenseydi, aşk dinlenirdi.Çünkü aşk, yalnız sevmek değil, sevdiğinin hakkını gözetmek ve onun uğruna yaşamaktır.
Yarınki Türkiye, bir kemandır. Umudun ve hüznün telinde birlikte gezdiği bir çalgıdır. Topçu, bu kitapla geleceği sadece tasarlamaz; onu bir duayla yoğurur.
Eğer bu kitap bir keman olsaydı ve dinlenseydi, özlem dinlenirdi.Zira kaybedilen yüce ideallerin, vuslata ermemiş davaların hasreti, kemanın ince sesiyle içimize işlerdi.
“Yarınki Türkiye” – Keman Gelecek üzerine yazılmış ama geçmişin sancılarıyla yoğrulmuş bir kitap…
Topçu burada bir düşünür değil, bir kemanî peygamber gibidir.
Keman, hem hüzün hem umut taşır.
Topçu’nun Yarınki Türkiye’si de hem bir serzeniş hem bir vizyon metnidir.
Toplumun kaybettiği idealleri yeniden bulması için yazılmış bir ruhani kalkışma manifestosudur.
Keman gibi, hem ince hem derin, hem içli hem keskin…
İnleyen ama geleceği çağıran bir sestir.
“İradenin Davası” – Cümbüş Topçu’nun en az anlaşılan ama en güçlü kitaplarından biri.
Cümbüş, halkın sazı…
Ama burada cümbüş yalnızca neşeyi değil, iradenin kıvılcımınıda temsil eder.
Bu kitap, insanın kendi kendisini aşma, yönelme, yürüme, direnme çabasının felsefesidir.
Cümbüş gibi halktan, yerli ama derin.
Her telinde isyan, her ezgisinde hareket vardır.
Topçu’nun felsefesi burada varoluşçu bir yankıya dönüşür.
İrade, varlığın sesi olur.
Eğer bu kitap bir cümbüş olsaydı ve dinlenseydi, irfan dinlenirdi.
“Maarif Davamız” – Ud
Ud; klasik, derin, içli bir çalgıdır.
Maarif Davamız ise bir sistem önerisi değil, kalpten bir çığlık, bir irfan çağrısıdır.
Topçu burada öğretmeni sadece bir meslek değil, bir gönül eri olarak çizer.
Eğitim, teknik değil ahlâkî bir problem olarak ele alınır.
Ud’un her tınısı gibi, bu kitap da gönle dokunur.
Çünkü Topçu’ya göre maarif, bilgi değil karakter terbiyesidir.
Sadece ders değil, ruhun eğitilmesidir.
Cümbüş, halkın neşesiyle kederini birlikte taşıyan çok sesli bir alettir. İradenin Davası, halkın içinden gelen bir direniş ezgisidir.
Eğer bu kitap bir cümbüş olsaydı ve dinlenseydi, irfan dinlenirdi.Zira irade, bilgiyle değil; hikmetle, sadelikle ve halkın sesiyle yoğrulmuşsa irfan olur.
“Mevlâna ve Tasavvuf” – Tanbur
Tanbur, musiki içinde tasavvufun sesi gibidir.
Uzun sapı, yavaş yürüyen melodisiyle derin tefekkür sunar.
Bu kitap, Topçu’nun en mistik metinlerinden biridir.
Mevlâna burada yalnızca bir tarihsel figür değil, çağlar üstü bir ruhani felsefedir.
Topçu’nun tasavvufu, kuru bir öğreti değil, yaşanan bir aşk halidir.
Tanbur gibi…
Her notasında sabır, aşk, teslimiyet ve vecd vardır.
Tanbur, hikmetin en latif terennümüdür. Bu kitap, aşkın marifetle birleştiği yerde yazılmıştır. Topçu, Mevlâna’yı sadece anlatmaz; onunla birlikte yürür.
Eğer bu kitap bir tanbur olsaydı ve dinlenseydi, aşk dinlenirdi.Çünkü tanburun sesi gibi, bu kitap da hakikatin peşinde yanmayı ve erimeyi öğretir.
“Var Olmak” – Klasik Kemençe
Kemençe, Karadeniz’in coşkusunda olduğu kadar, klasik musikîde de bir derinlik çalgısıdır.
“Var Olmak” kitabı ise Topçu’nun metafizik yolculuğudur.
Klasik kemençe gibi, ince, derin, bazen tiz bazen pes bir sorgulama…
Varoluşun anlamı, acının yeri, insanın sınırları burada dile gelir.
Kitap boyunca bir içsel mücahede vardır.
Kemençenin iniltisi gibi, ruhun da sessiz bir çığlığı vardır.
Var Olmak, varlıkla yokluk arasındaki sarkacın acılı müziğidir. Kemençe gibi hem sevinci hem acıyı titrek bir sesle anlatır.
Eğer bu kitap bir klasik kemençe olsaydı ve dinlenseydi, hakikat dinlenirdi.Çünkü insan, kendi varlığının sınırlarında gezinirken, ancak içten gelen bir sarsıntıyla hakikate varabilir.
“Türkiye’nin Maarif Davası” – Kudüm
Kudüm; Mevlevî ayinlerinin usulçalgısıdır.
Ritmi belirler, ruhu düzenler, vuruşlarıyla vecd uyandırır.
Topçu’nun maarif anlayışı da tam anlamıyla usul meselesidir.
O, neyi öğrettiğimizden önce, nasıl ve neden öğrettiğimizi sorar.
Kudüm gibi; sessiz gibi görünen ama her vuruşta insanın içini titreten bir kitaptır bu.
Maarif burada bir kalkınma meselesi değil, medeniyetin ruhsal omurgasıdır.Kudüm, tekkede usul tutan, ritmi ruha işleyen bir çalgıdır. Bu eser de eğitimde ritim ve disiplinin kitabıdır.
Eğer bu kitap bir kudüm olsaydı ve dinlenseydi, terbiye dinlenirdi.Maarif yalnız bilgi değil, nefis terbiyesidir; kudüm gibi ahenkli ve kararlı bir gidiştir.
“Kültür ve Medeniyet” – Kaval
Kaval, halkın sesi…
Çobanın yalnızlığı, dağın rüzgârı, toprağın sükûneti…
“Kültür ve Medeniyet” kitabı da Batı medeniyetinin tekniği karşısında Anadolu’nun ruhunu savunur.
Topçu burada şehirleri değil, taşrayı konuşur.
Modernliği değil, medeniliği savunur.
Kaval gibi yalnız ama köklü, sade ama güçlüdür.
Kültür burada sadece sanat değil, ahlâkî varoluşun toplamıdır.
Kaval, yalnız çobanların değil, yitik ruhların da çalgısıdır. Bu kitap, kültürün içselleştirilmiş, sade ve samimi tarafını anlatır.
Eğer bu kitap bir kaval olsaydı ve dinlenseydi, Anadolu dinlenirdi.
Çünkü kavalın sesi, toprağın, köyün, dağın ve dervişin sesi gibidir: Sessizliğin içinden konuşur.
Final: Topçu’nun Mûsikîsi
Eğer bu kitaplar birlikte bir senfoni oluştursaydı, bu bir konser değil, bir zikirdi.
Dinleyen aklı değil, gönlüyle duyardı.
Topçu bir bestekâr değil, bir meşkteşti.
Her kitabı bir nota, her fikri bir usûl, her daveti bir makamdı.
Bu kitaplar birlikte çalındığında, ortaya çıkan şey ne felsefe ne edebiyat ne politika olurdu.
Ortaya çıkan şey: bir milletin dirilen ruhu olurdu.
Topçu’nun Kitaplarıyla Kurulu Manevî Senfoni
Bu senfoni tamamlandığında, yalnızca fikirler değil, duygular, özlemler ve hakikatler konuşur.
Topçu’nun her kitabı bir çalgı, her çalgı bir ruh hâli, her ruh hâli ise bir değerle özdeştir.
Eğer bu çalgılar bir gün gerçekten dinlenirse, hicran, aşk, özlem, irfan, terbiye, hakikat ve Anadolu yeniden dinlenir.
O zaman Topçu’nun sesi sadece kitaplarda değil, milletin kalbinde çalmaya başlar.