Geçen hafta içinde, artık ömrünü tamamladığı bizzat liderinin ağzından deklare edilen ve silah bırakarak kendini feshetmesi talep edilen PKK Terör Örgütü, yaklaşık yarım yüzyıl önce Kürtleri asimile etmek için araçsal olarak kurulup geliştirilmiş, aynı zamanda Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde ortaya çıkacak rant mekanizmalarının kontrol edilmesi amacıyla varlığı değerlendirilmiş uluslararası bir organizasyonun adı olmuştur.
Türkiye’de sistemi elinde bulunduranlar için, Kürtleri Batı bölgelerine göndermek ve bu nüfus hareketliliği ile asimilasyonu (entegrasyonu) tamamlamak için de PKK önemli bir enstrüman olma rolü oynamıştır. Nitekim örgütün zemin kazanmaya başladığı ve meşruiyetini temellendirmek için vesile kıldığı 1980’den sonraki dönemde Doğu’dan Batı’ya yapılan yoğun göçün bir kaç nedeninden birisi terör tehdidi ve güvenlik endişesi olmuştur.
Bu örgüt, dolaylı biçimde Türkiye’nin birliği ve bütünlüğünün (!) sağlanması açısından iyi bir araç işlevi görmüştür. Zira toplumu tehdit eden bir faktör, özellikle içeriden muhalif silahlı bir hareket şeklinde ortaya çıkmışsa milli birlik daha kolay sağlanır, iç problemler (özellikle pastanın adil paylaşılmasına ilişkin sorunlar) daha kolay görmezden gelinir ve kurulu sistemden bireysel/kollektif çıkar elde edenler rahatça düzenlerini devam ettirirler. Bu kısır döngü 1980’lerden yakın zamanlara kadar sürekli kendini tekrar eden bir nitelik arzetmiştir.
Hendek olaylarında (2015) ortaya çıkan trajik ve kanlı faaliyetler ekseninde tekrar ve daha yüksek dozda hortla(tıl)masının nedeni, paylaşılacak pastanın eskisinden daha büyük hale gelmesi olmuştur. Suriye savaşı, finansman ihtiyacı içinde olan grupları büyük ölçüde kara para faaliyetlerine yöneltse de son dönemde kaçakçılık ve uyuşturucu gibi yasa dışı rant araçları, gelir düzeyi daha yüksek olan Batı bölgelerine kaymıştır. Bonzainin, daha önce hiç bu kadar görülmedik şekilde orta öğretime inecek kadar giderek daha fazla yaygınlaştığını düşününce bu faktör daha iyi anlaşılacaktır.
Kurulduğu yıldan itibaren hemen hemen her dönemde Türkiye’de rant mekanizmalarını (sistemi) kontrol edenlerle birlikte bu güvensiz ortamda büyük genişleme alanı elde etmiş olan PKK’nın, şartların değişmesi ve uluslararası sistemde meydana gelen yeni dengelerin bir sonucu olarak artık Kürtlerin haklarını savunmak gibi bir amacı kalmamıştır. Son önemli kitlesel macera olan 2015 olaylarında, dışsal taahhütlere kapılarak yapılan son kalkış denemesi genel olarak anlaşılır olmaktan uzak bulunmuştur. Hatta içeriden ve dışarıdan kalkan iki paralel “siyasi dolmuşa” binme olarak da tanımlanmıştır bu eylemler.
İdeolojilerin tükendiği bir çağda Marksist bir örgüt olmak ve en az bin yıldır savaşma yeteneklerini fazlasıyla ispat etmiş bir orduya karşı mevzi savaşı stratejisi izlemek, PKK’nın en büyük talihsizliklerinden olmuştur. PKK, Marksizm gibi modası geçmiş akımlar yerine son dönemlerde “Hedonizm” (hazcılık) ve pragmatizm (fırsat kollama) gibi her zaman para eden felsefi akımlara bu nedenle daha fazla sarılmıştır.
PKK’nın son silahlı eylemleri, Ak Parti iktidarının en zayıf olduğu dönemde yapılmıştır yapılmasına ama, eylemler beklenildiğinden 10 kat sert karşılık görmüştür. Bu da son 10 yıldır siyaseten tutsak bir duruma maruz bırakılan HDP’nin efsanevi genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın silahları susturma söyleminin temel nedeni olmuştur. Gerçekten 1980’lerde hatta 1990’larda ülkeye çeki düzen verme adına esen devlet terörünün bir yansıması ve aynı zamanda yeni bir aparatı olan PKK eksenli bu kalkışma hareketi, en fazla sözde temsil ettiği Kürtler için zarar ve yıkım meydana getirmiştir. Zira Batı bölgelerine göç etmek zorunda kalan Kürtlerin Türkleşme sürecine maruz kalması 10 kat hız kazanmıştır. Bu gelişme iki yönlü bir etki doğurmuştur: İlki yukarıda bahsedilen Kürt kimliğinin aşınması, ikincisi ise daha eğitimli ve etnik bilinç temelli bir Kürt aydın kitlesinin oluşmasıdır. Her iki sonucun da zaman içerisinde bir ocağa düşen ateşin sadece orayı yaktığı gerçeği ile tanışmayı kolaylaştırdığı söylenebilir.
Ulus devlet çağının bittiği bir dönemde, uzun zamandır bağımsızlık veya özerk devlet kurma hayalleri içinde yüzen Kürt siyasetçileri ile temsil edilen HDP hareketi ise, 7 Haziran 2015’te yapılan seçimde ellerine geçmiş olan büyük fırsatı kaçırmıştır. Türkiyelileşme adına ellerine geçmiş olan bu büyük fırsat 1990’larda benzer koşullarda sistemin hazzetmediği Refah Partisi’nin başarısından farklıdır. Tam tersine Kürt siyaseti, o dönemde doldurduğu politik boşluğu hoyratça harcamış bir hareket olarak bir daha %14’lük bir oy oranına asla ulaşacak gibi görünmemektedir.
Siyasi olarak, PKK’nın gölgesinde kalma (zorunlu bir kürek mahkumiyeti şeklinde) HDP için bir başka talihsizlik olmuştur. Zira en şiddet yanlısı insanlar bile şiddete karşı mesafe koyarlar aralarına ve bu da HDP’nin siyasi şansını azaltmaktadır. PKK güdümlü bir şiddet sarmalından Kürt siyasi hareketini kurtaracak tek çare bağımsız (daha özgürlükçü) yeni bir siyasi hareket olabilir.
Hüdapar benzeri parlak olmayan bir geçmişe sahip partilerin de yeni nesil Kürtlere sunacağı alternatifler sınırlıdır. Daha da önemlisi, olası devlet manipülasyonlarının, en azından sosyal medyada HIZLA yayılacağı düşünülürse, 1980’lere ve 1990’lara dönüş mümkün görünmemektedir. Buna rağmen, 30 yıl veya 20 yıl öncenin “ezildik” “asimile edildik” söylemine saplanıp kalmak, Ak Partinin “Kemalist devlet bizi çok ezdi” söylemi gibi yersiz duracaktır.
Son yarım asırdan günümüze kalan tortularının temizlenmesi kısa vadede mümkün görünmede de, bu aşırı şiddet ortamının bulutları dağıldığında “genel bir af” ve “siyasi çözümün tek reçete olarak kabul edildiği” bir metin etrafında taraflar yeniden buluşacak görünmektedir. Abdullah Öcalan’ın, kurucusu olduğu ve yıllarca kontrol ettiği örgütü dağıtmak için verdiği direktif böyle yeni bir zemine doğru yol alınacağını göstermektedir (bu konuda Devlet Bahçeli’nin çağrısından hemen sonra yapılan 24 Kasım 2024 tarihli bir analiz için bkz. https://akademiyet.com/anadolucu-yaklasim-ve-devlet-bahcelinin-mesajinin-felsefi-arka-plani/) Böyle bir tablo ekseninde HDP’nin veya daha özgür bir gündeme sahip başka bir partinin, Kürtlerin ve yeni solun Refah’ı olma yönünde sağlam adımlarla ilerleme şansı doğabilir.
Bunun için öncelikle, herhangi bir Kürt veya Türk’ün ocağına tek tek düşen ateşler söndürülmeli, kimseye fayda sağlamayan bu savaş sonlandırılmalı, karşılıklı kullanılan hakaret dili hızla terkedilmelidir. Nitekim Öcalan’ın silah bırakma ve kendini feshetme çağrısına 2 gün sonra örgütün olumlu yanıt vermesi bu yolda olumlu gelişmeler olarak düşünülebilir.
Yine de bu kangrenin tamamen kurutulması epey bir zaman alacak görünmektedir. Türklerin gururunu ve Kürtlerin onurunu çiğnetmeden bütün siyasi kesimlerin tam bir uzlaşı içinde hareket etmeleri, bu sefer kesin diyebileceğimiz “Yeni Türkiye” meselesi için adım atmaları elzem görünmektedir. Uluslararası bir denklemin ve arzunun (ABD ve Siyonist İsrail eksenli) tezahürü olarak ortaya çıkmış olan bu barış ve beraberlik umudunun yerel dinamikleri harekete geçirmesi ve Suriye Kürtlerini de içerecek biçimde Türkiye merkezli bir çözümü üretme potansiyeline taşınması gerekmektedir. Dünyanın eli kanlı jandarmalarının talep ve stratejilerinin farkında olarak ve terör devletlerinin (ABD ve İsrail gibi) bölgesel hayallerini boşa çıkaracak biçimde Türkiye’de meydana gelebilecek yeni bir barış ve kardeşlik ortamı harekete geçirilmelidir.
Çözümü ortaya çıkaracak olan irade, ortak vatan parçasında insanca bir arada yaşamak ilkesine dayalı olarak geliştirilebilir. Bir hiç uğruna değil, ortak idealler uğruna vazgeçilecek yaşamlar üzerinde doğrularak ayağa kalkılabilir. Ancak böylece ortak düşmanlara karşı durularak geçmiş yaralar dağlanabilir. Muhtaç olunan kudret ise bu uğurda kaybedilen on binlerce fedakar ruhun hayallerinde, yaşam özlemlerinde ve geride kalan hatıralarının gelecek mefkurelerinde mevcuttur.