Ezgi ŞAHİN*
Arktik Bölgesi: Jeopolitik Rekabetin Yeni Merkezi
Arktik bölgesi, diğer adıyla Kuzey Kutbu, küresel jeopolitik dinamiklerde giderek daha fazla önem kazanan bir alandır. Kuzey Kutup Dairesi’nin kuzeyinde, karalarla çevrili ve büyük ölçüde buzla kaplı bir okyanustan oluşan Arktik’in üçte biri karalardan, geri kalan kısmı ise buzla kaplı okyanuslardan oluşmaktadır. Arktik’in sınırları hukuki olarak tanımlanmamış olsa da bölge, coğrafi konumu, jeopolitik önemi ve doğal kaynakların yönetimi gibi faktörlerle şekillenmektedir. Matematiksel olarak 66° 33’ 44’’ kuzey enlemleriyle tanımlanan bu alan, Kuzey Amerika, Asya ve Avrupa kıtalarının en yakın olduğu konumda yer almaktadır. Arktik devletleri olarak bilinen aktörler ise Harita 1’de görüleceği gibi Rusya, ABD, Kanada, Norveç, Danimarka (Grönland aracılığıyla), Finlandiya, İsveç ve İzlanda’dır.
Harita 1. Arktik’in Coğrafi Konumu

Kaynak: Arctic Portal.
Arktik, küresel ısınmanın etkisiyle çevresel ve stratejik dinamiklerin hızla dönüştüğü, jeopolitik önemi giderek artan bir bölge olarak öne çıkmaktadır. Buzulların ve deniz buzlarının erimesi hem ekolojik dengeyi tehdit etmekte hem de yeni ekonomik fırsatlar sunmaktadır. Bu değişim, enerji kaynaklarına erişimi artırırken, aynı zamanda yeni deniz yollarının açılmasına olanak tanımaktadır. Hidrokarbon rezervlerinin keşfi ve Trans-Arktik deniz rotalarının ortaya çıkışı, bölgesel ve küresel güçlerin bu bölgeye olan ilgisini artırmıştır. Bu durum Arktik’i yalnızca ekonomik çıkarların değil, aynı zamanda güç dengelerinin ve jeopolitik bloklaşmaların şekillendiği bir alan haline getirmiştir.
2. Arktik’te Küresel Isınma ve Jeopolitik Paradoks: Tehditler ve Fırsatların Kesişimi
Jeopolitik paradoks kavramsallaştırmam, Arktik’te iklim değişikliği olgusunun hem tehditler hem de fırsatlar yaratma durumunu ifade etmektedir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) yayımlamış olduğu rapora göre, Arktik, dünyanın en hızlı ısınan bölgesi olarak öne çıkmaktadır ve sıcaklıklar diğer bölgelere kıyasla yaklaşık üç kat daha hızlı artış göstermektedir. Söz konusu durum, bir yandan ekosistemde geri dönüşü zor zararlar oluştururken, diğer yandan bölgenin jeopolitik ve ekonomik önemini artırarak uluslararası ilişkilerde yeni dinamiklerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bu çerçevede, küresel ısınmanın Arktik bölgesine yönelik pozitif etkileri, özellikle ekonomik ve stratejik fırsatlar bağlamında dikkat çekmektedir. Dolasıyla, Arktik bölgesi ekonomik fırsatlar ile çevresel zorlukların kesişiminde yer almaktadır.
İklim değişikliğinin Arktik’teki önemli etkilerinden biri, enerji kaynaklarına erişimin artmasıdır. ABD Jeolojik Araştırma Kurumu’nun 2008 yılı verilerine göre, Arktik bölgesi dünya keşfedilmemiş petrol rezervlerinin %13’üne (90 milyar varil), doğal gaz rezervlerinin ise %30’una (1,669 trilyon fit küp doğal gaz) sahiptir. Ayrıca, bölgede 44 milyar varil LNG bulunduğu tahmin edilmektedir. Arktik’in Kuzey Amerika sahası Arktik petrol rezervlerinin %65’ine; Avrasya sahası ise doğal gaz kaynaklarının büyük kısmına ev sahipliği yapmaktadır. Örneğin, Rusya’nın Batı Sibirya Havzası’nda toplam kaynakların %32’sini oluşturan 133 milyar varil petrol eşdeğerinde enerji kaynağı bulunduğu tahmin edilmektedir. Ortalama tahminler, küresel çapta keşfedilmemiş doğal gazın yaklaşık %30’unun Arktik bölgesinde bulunduğunu ortaya koymaktadır. Arktik’teki hidrokarbon kaynaklarına ilişkin mevcut tahminler, dünya genelindeki toplam kaynakların %3 ile %25’i arasında değişiklik göstermektedir. Bununla birlikte, bölgede altın, gümüş ve uranyum gibi değerli maden kaynaklarının da varlığı dikkat çekmektedir. Söz konusu kaynaklar, enerji güvenliği açısından bölgeyi daha cazibe alanı haline getirmektedir. Bu durum, ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin, bölgede hâkimiyet mücadelesinin ön plana çıkmasına neden olmaktadır.
Öte yandan, buzulların rekor düzeyde erimesi, Arktik’te alternatif ticaret rotalarının kullanımını mümkün hale getirmiştir. Bu bağlamda, Kuzeybatı Geçidi ve Kuzey Deniz Rotası, küresel ölçekte stratejik ulaşım koridorları olarak öne çıkmaktadır. Söz konusu rotalar, geleneksel uluslararası deniz yolları olan Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı’na kıyasla Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika arasındaki deniz taşımacılığını kısaltarak maliyetleri düşürmektedir. Özellikle, Kuzey Deniz Rotası Süveyş Kanalı’na; Kuzeybatı Geçidi ise Panama Kanalı’na alternatif güzergâhlar yaratma potansiyeline sahiptir.
Harita 2. Arktik Deniz Rotaları

Kaynak: Şahin, E., & Özcan, M. S. Ö. Bölgesel Güvenlik Kompleksi Bağlamında Artan Arktik Rekabeti ve Askeri Güvenlik. Paradigma: İktisadi ve İdari Araştırmalar Dergisi, 13 (Özel Sayı), s. 94.
Bu rotaların, Avrupa ve Asya arasındaki mesafeyi önemli ölçüde kısalttığı görülmektedir. Örneğin, günümüzde Batı Avrupa’dan Doğu Asya’ya ulaşım için tercih edilen güzergâh; Panama Kanalı üzerinden 23.000 km iken, Harita 2’de kırmızıyla işaretlenen Kuzeybatı Geçidi bu mesafeyi yaklaşık 14.000 km’ye düşürmektedir. Benzer şekilde, Süveyş Kanalı üzerinden Asya ve Avrupa arasındaki mesafe yaklaşık 21.000 km iken, Harita 2’de yeşille işaretlenen Kuzey Deniz Rotası üzerinden yaklaşık 13.000 km’dir. Bu rotalar, yalnızca ticaretin maliyetlerini düşürmekle kalmayıp, aynı zamanda küresel ekonomide yeni stratejik öncelikler yaratmaktadır.
Bununla birlikte, Arktik’teki iklim değişikliğinin olumsuz etkileri de göz ardı edilemeyecek düzeydedir. Buzulların erimesi, bölgenin hassas ekosistemini ve biyolojik çeşitliliğini tehdit ederken, yerli halkların geleneksel yaşam tarzlarını da olumsuz etkilemektedir. Bu bağlamda, bölgedeki sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik çabaları daha kritik hale gelmektedir. Özellikle yerli toplulukların kültürel ve ekonomik hayatta karşılaştıkları tehditler, devletlerin bölge politikalarında daha kapsayıcı ve sorumlu adımlar atmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, Arktik devletleri ve bölge dışı aktörler, ekonomik kazançları maksimize ederken çevresel etkileri asgari düzeye indirmek adına stratejik politikalar geliştirmektedir. Ancak, mevcut rekabetin sürdürülebilir kalkınma hedefleri ile uyumlu olmaması, gelecekte Arktik bölgesinde daha büyük çevresel ve jeopolitik sorunların ortaya çıkma riskini taşımaktadır.
3. Bölgesel Rekabetin Jeopolitik Dinamikleri: Arktik-Avrasya ve Arktik-NATO
Arktik bölgesi, doğal kaynaklar, stratejik deniz yolları ve jeopolitik önemiyle uluslararası güç mücadelesinin odak noktalarından biri haline gelmiştir. Bölgedeki güç dengeleri, Arktik-NATO ve Arktik-Avrasya olmak üzere iki temel jeopolitik blok etrafında şekillenmektedir. Bu blokların oluşumu, bölgedeki tehdit algıları, stratejik çıkarların korunması ve genişletilmesi amacıyla gelişen rekabetin bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Bölgedeki jeopolitik blokların oluşumunda güvenlik kaygıları belirleyici bir rol oynamaktadır. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında, Arktik’teki askeri hareketlilik artmış ve güvenlik arayışındaki Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılımı, bölgedeki güç dengelerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Arktik’in jeopolitik yapısı, yedi NATO üyesi devlet ile Rusya’nın yer aldığı bir konfigürasyona evrilmiştir. Bu gelişme, NATO’nun Arktik’teki kolektif savunma kimliğini güçlendirmiştir. NATO’nun genişlemesi, Rusya’nın güvenlik endişelerini artırmış ve Moskova’yı Çin ile stratejik ortaklık kurmaya yöneltmiştir.
ABD ve NATO, Rusya ve Çin’in askeri faaliyetlerini bölgesel güvenlik açısından tehdit olarak değerlendirmekte ve bu tehditlere karşı caydırıcı politikalar geliştirmektedir. Bu durum, Arktik bölgesinde iki ana jeopolitik bloğun oluşumuna zemin hazırlamıştır. Arktik-NATO, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün bölgedeki güvenlik stratejilerinin merkezinde yer almaktadır. Arktik-NATO, bölgedeki askeri tatbikatları artırarak caydırıcılık politikalarını pekiştirmekte ve Rusya ile Çin’in etkisine karşı stratejik bir karşılık geliştirmektedir. Bu tatbikatlar, ittifakın bölgedeki askeri kapasitesini güçlendirmekle kalmamakta, aynı zamanda müttefiklerin savunma kabiliyetlerini artırmayı hedeflemektedir. NATO’nun kolektif savunma kimliğinin pekişmesi, ABD liderliğinde bölgesel güvenliğin sağlanmasında kilit bir rol oynamaktadır.
Arktik-Avrasya ise Rusya ve Çin arasındaki stratejik ortaklık temelinde şekillenmektedir. Rusya, bölgedeki doğal kaynaklar ve deniz yolları üzerindeki egemenliğini sürdürmekte kararlıdır ve askeri varlığını artırarak bölgesel güvenlik politikalarını güçlendirmektedir. Çin ise Kutup İpek Yolu projesiyle bölgeyi küresel ticaret yollarına entegre etmeye çalışmakta ve aynı zamanda Rusya ile ortak askeri tatbikatlar düzenlemektedir. Bu iş birliği, NATO’nun genişlemesine karşı bir dengeleme unsuru oluşturmayı hedeflemekte ve Arktik-Avrasya’nın bölgesel etkisini artırmaktadır. Arktik-NATO, bölgedeki askeri ve stratejik varlığını genişleterek Rusya ve Çin’e karşı caydırıcılığını artırırken; Arktik-Avrasya ise, stratejik ortaklıklarını derinleştirerek bu etkiye karşı denge kurmaya çalışmaktadır. Arktik’in sunduğu jeostratejik fırsatlar, iki bloğun da bölgedeki güvenlik ve ekonomik hedeflerini gerçekleştirmeleri için önemli bir araç niteliğindedir.
Bununla birlikte, ABD’de tekrar seçim kazanan Donald Trump’ın Grönland ve Kanada’yı topraklarına katma söylemleri, ABD’nin Arktik politikasının öncelik kazandığını ve Arktik-NATO’nun güçlendirilmesi çabalarının somut bir örneği olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, ABD’nin Paris İklim Antlaşması’ndan çekilmesi, Arktik bölgesinde sürdürülebilirlik odaklı politikaların yerine daha ofansif ve güvenlik merkezli bir yaklaşımın hâkim olacağına işaret etmektedir. Bu durum, çevresel iş birliklerinin zayıflamasını ve Arktik’te jeopolitik rekabetin daha yoğun bir şekilde tetiklenmesini beraberinde getirebilir. Bu bağlamda, Arktik, yalnızca kaynakların paylaşımı açısından değil, aynı zamanda küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir alan olarak uluslararası siyasetin merkezlerinden biri olacaktır.
*: Ezgi Şahin, Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Lisansüstü öğrencisidir