Bir zamanlar Anadolu’nun bereketli topraklarında büyük bir çiftlik vardı. Bu çiftlik, yıllarca insan efendiler tarafından yönetilmiş ama sonunda hayvanlar bir araya gelerek kendi düzenlerini kurmaya karar vermişti. Artık halk (yani hayvanlar) özgür kalmıştı! İlk başta her şey çok güzeldi. Demokrasi, eşitlik ve adalet vaatleriyle hayvanlar çiftliği birlikte yönetecekti. Liderleri, karizmatik ve güçlü bir boğaydı: Başkan Boğa.
1. Devrimin İlk Yılları: Umut ve Birliktelik
Başlangıçta her şey harika görünüyordu. Tüm hayvanlar, önce Padişah adı verilen sonra cumhuriyet ilan edilince Tek Parti adı altında ülkeyi yönetmiş olan eski zalim efendilerden kurtulmanın sevincini yaşıyordu. Yeni Çiftlik adı verilen bu yeni düzenin onlara refah getireceğini düşünüyordu. Artık tavuklar daha iyi yemlere kavuşacak, inekler sütlerini özgürce sağacak, koyunlar istedikleri meralarda otlayabilecekti.
“Yeni Çiftlik kuruldu; hepimiz eşitiz artık!” diye bağırıyordu hayvanlar…
Yeni düzen için bazı kurallar belirlendi:
- Bütün hayvanlar eşittir.
- Hiç kimse diğer hayvanları sömürmeyecektir.
- Özgürlük, adalet ve müteakiben gelecek kalkınma herkes için olacaktır.
Ama zamanla işler değişmeye başladı…
2. Başkan Boğa ve Yakın Çevresi
Başkan Boğa, çiftliği yönetirken yanında bazı hayvanlara özel görevler vermeye başladı. Özellikle kurnaz ve zeki Tilki (propaganda başkanı) ve güçlü, sadık Kangal Köpekleri (güvenlik birimi) onun en yakın destekçileriydi.
Tilki, her gün çiftlik duvarlarına afişler asıyor, hoparlörlerden şu sözleri yayınlıyordu:
- Bu çiftlik tarihinde hiç bu kadar güçlü olmamıştır!
- Başkan Boğa sayesinde yemlerimiz artmış, sütümüz çoğalmıştır!
- Eski efendiler, özellikle Tek Parti Dönemi artıkları geri dönmek ve gücü tekrar ele geçirmek istiyorlar. Herkes bu konuda uyanık olsun!
Ancak tavuklar ve inekler, yemlerinin azaldığını fark etti. Ama seslerini çıkarmaya korkuyorlardı. Çünkü Kangal Köpekleri, düzeni bozanları hemen “hain” ilan ediyor, cezalandırıyordu. Özellikle, D100 üzerinden gidildiği taktirde Yedikule Hisarı’na 76 km mesafede bulunan bir mahalde zorunlu ikamete tabi tutuyordu. Bu yetmezmiş gibi, itiraz eden genç-ihtiyar, kız-erkek demeden tüm hayvanların şahs-ı manevileri çeşitli nümayişlerle diğer bütün hayvanlar nezdinde iki paralık hale getiriliyordu.
3. Ekonomik Kriz ve İç Düşmanlar
Zamanla çiftliğin kaynakları azalmaya başladı. Çiftliğin büyük bir gelişim göstereceğine inanan Cezirelilerin gönderdiği kaynaklar da azalmaya başlayınca artık yemler eskisi kadar bol bulunmuyor, sütler ise toplanıp başka yerlere satılıyordu. Hayvanlar, daha fazla çalışmak zorunda kaldılar lakin karşılığında daha az yem alacak şekilde bir gelir elde etmeye başladılar. Bütün bu hercü merce ve fakirleşmeye rağmen Tilki her gün duyuru yapıyor ve halkı uyarmaya devam ediyordu:
- Yaşadığımız bütün sorunlar dış güçlerden kaynaklanıyor!
- Eski efendilerin desteklediği fareler ve kazlar çiftliği sabote ediyor!
- Özellikle dedelerimiz zamanında bütün çiftliğe hakim olan Tek Parti kalıntıları yüzünden ekonomik kriz yaşıyoruz!
- Başkan Boğa olmasa hepimiz aç kalırız! Kümeslerimiz ve ahırlarımız elektrik ve suyla devrimden sonra tanıştı. Kıymetini bilelim!
Bir süre sonra çiftlikte bazı hayvanlar ortadan kaybolmaya başladı. Özellikle kötü gidişata karşı çıkan eşekler ve kazlar bir daha görülmedi. Zaman içerisinde diğer iletişim kanallarını birer birer ele geçirerek neredeyse tek bir yayın organı haline gelmiş Çiftlik TV, Onlar zaten çiftliği sevmeyen hainlerdi! diye yazmaya başladı.
4. Koyunların Gücü ve Sürekli Tekrar Edilen Sloganlar
Koyunlar, Başkan Boğa’nın en sadık destekçileriydi. Ne söylense hemen tekrar ediyor, tabiatları icabı sorgulamadan kabulleniyorlardı. Şöyle diyorlardı:
- Başkan Boğa en iyisini bilir!
- Bize yemi veren odur. O’na minnettarız!
- Eski günlere geri dönmek isteyenler haindir!
Bu sloganlar, zamanla diğer hayvanların da sorgulama yeteneklerini köreltti. Gittikçe kanıksanan bu manzaranın ardından artık ne olursa olsun, Başkan Boğa’nın yönetimi tek doğru olarak kabul ediliyordu. İtiraz edenler için 155 mağaradan ibaret kümeslerden oluşan sivri kayaların olduğu bölge bir sopa olarak tepelerinde tutuluyordu.
5. Değişen Kurallar
Başlangıçta herkesin eşit olduğu söylenmişti. Ama zamanla bazı hayvanların daha “eşit” olduğu ortaya çıktı. Tilki ve Kangal Köpekleri, en iyi yemleri yiyor, en güzel samanlarda uyuyordu. Çiftlik duvarında yazılı olan eski kurallar zamanla değişti:
- Bütün hayvanlar eşittir, ancak bazıları daha eşittir.
- Başkan Boğa’ya karşı çıkmak, çiftliğe ihanet etmekle eş anlamlıdır.
- Halkın iyiliği için sürekli bazı fedakârlıklar yapılmalıdır.
Ve en önemlisi: şuydu: Başkan Boğa çiftliği sonsuza kadar yönetecektir.
SONUÇ: Neler Yapmalı?
Anadolu Çiftliği’nde devrim umutla başlamıştı. Ama zamanla hayvanlar fark etti ki, eski efendiler gitmiş yerine yenileri gelmişti. Üstelik bu yeni efendiler, kendi içlerinden çıkmış olduğundan harici bir unsur gibi görünmüyorlardı. Buna rağmen günün sonunda, bir şekilde çoğunluğu kontrol edebilmenin vermiş olduğu güçle, çiftlikteki hayvanların tamamı üzerinde sonsuz bir yetkiye sahip olduklarına inanmaya başlamışlardı. Çiftlik hâlâ bir çiftlik işlevi görüyordu. Lakin artık hayvanlar konuşmuyor, refah düzeyleri gittikçe azalmasına rağmen sadece çalışıyorlardı. Çünkü konuşmanın neye mal olacağını gayet iyi biliyorlardı…
Devrimi yapan yeni başkan ve adamlarının da muhalefet zamanlarında teorisini çok iyi bildikleri düzenin yabancılaşmasını bizzat bütün hayvanlara dayatmaya çalışması şeklinde ortaya çıkan bu manzarayı sona erdirmek için neler yapılabilirdi?
Öncelikle koyunlar sürekli aynı sloganları tekrarlayarak düzenin devam etmesine katkı sağladıklarından değişim için ilk adım, onların sorgulamasını sağlamak olmalıydı. Tilki’nin yaydığı yalanları ortaya çıkarmaları, gerçekleri anlatmak için farklı yollar (fısıltı gazetesi, gizli toplantılar, pankartlar) kullanmaları, “Başkan Boğa olmadan yaşanamaz” fikrini tüm hayvanlara sorgulatmaları gerekiyordu. Çünkü propaganda en güçlü silahlardan biri olduğundan bu silah etkisizleşmeden gerçek devrim yapılamazdı.
İkinci olarak, yönetimin sopası işlevi gören kangalların, diğer hayvanların korkup sessiz kalmasını sağlamaları karşısından önlemler alınmalıydı. Şayet çoğunluk birlikte hareket ederse, köpekler bile durdurulabilirdi. Böl-yönet taktiğini bozmak amacıyla, muhalif bir tutuma sahip farklı hayvan gruplarını birleştirmek gerekiyordu. Ayrıca Kangallara “biz de sizinle aynıyız” mesajını vermek, onların da aslında yem konusunda Başkan Boğa tarafından kandırıldığını göstermek iktiza ediyordu. Çünkü korku, sadece sürü halinde hareket eden ve dağınık bir görüntü arz eden hayvanları yönetir, birlikte hareket edenleri ise asla kimse durduramazdı.
Üçüncüsü, bir zamanlar hararetli destekçilerinin de aralarında bulunduğu çiftliğin büyük çoğunluğu, hayvanlar arasında dengeyi koruma becerisini kaybetmiş, üstelik gittikçe yaşlanmış Başkan Boğa’dan kurtulmak istiyor ama yerine ne koyacaklarını bilmiyorlardı. İşte bu yüzden kamuoyuna önce yeni bir düzenin nasıl işleyeceğini anlatmak gerekiyordu. Bunun için “Başkan Boğa gidince kaos olur” söylemini çürütmek iktiza ediyor; katılımcı, eşitlikçi ve herkesin karar alma sürecine dahil olduğu bir yönetim şekli tasarlamak lazım geliyor; lideri tek bir hayvanın inisiyatifi ile belirlemek yerine hayvan meclisi oluşturarak güç dağılımını sağlamak suretiyle belirlemek iktiza ediyordu. Zira sadece güçlü bir hayvanı indirip yerine yenisi getirilirse eski düzen bir süre sonra tekrar geri dönebilirdi. Özellikle çiftlikte büyük çoğunluğu oluşturan koyunlar otoriter bir boğanın destekçisi olma eğilimine kapılabiliyor, kangalların desteğiyle bu eğilim daha güçlü hale getirilebiliyordu.
Dördüncüsü, kaynaklar bir avuç elitin elinde olduğundan hayvanların büyük kısmı aç ve yorgundu. Bu yüzden önce yemlerin, sütlerin, samanların nereye gittiği şeffaf şekilde gösterilmeliydi. Devrimin başında çiftliğe şeffaflık vadedenler şimdi kapalı kapılar ardında eşe-dosta ulufe dağıtarak meşruiyetlerini tesis ediyorlardı. Bu amaçla Başkan Boğa ve çevresinin nasıl zenginleştiğini ifşa etmek, herkesin eşit çalışıp eşit pay aldığı yeni bir sistem inşa etmek gerekiyordu. Şayet aç kalan hayvanlara geleceğe dair somut bir umut verilmezse, sadece güçlü olanlar değişecek ama sömürü devam edecekti.
Beşincisi, zaman boyutuna ilişkin kısıtlılıklar önemliydi. Kısa bir süre içerisinde büyük bir devrim yapmak zor olmasına rağmen küçük küçük başkaldırıların değişimi hızlandıracağı unutulmamalıydı. Bunun için kangallara itaat etmeyen inekler, yemleri çalan ve paylaşan kazlar, duvarlara “eşitlik!” yazan tavuklar, devrimci grupların arasına giderek artan oranda dahil edilmeliydi. Bu küçük eylemlerin büyük bir değişimin habercisi olduğu düşünülerek başkaldırının bulaşıcılık özelliğinden yararlanılmalıydı.
Bu minvalde çiftlikteki bazı hayvanlar “Başkan Boğa giderse her şey düzelir” diye düşünüyordu. Lakin sorun sadece Başkan ile ilgili değil, onun yarattığı sistemden kaynaklanıyordu. Bu yüzden, alternatif ve sürdürülebilirliği sürekli denetlenen bir yönetim biçimi oluşturulmaya başlanmalıydı. Dayanışma ağları kurarak sömürüye karşı direnç gösterilmeliydi ve çiftliğin tüm fertleri özgür düşünmeyi öğrenmeli ve öğretmelilerdi. Çünkü sadece bir despot giderse, yerine hemen bir başkası gelir, lakin sistem değişirse her şey değişirdi.
Kısaca sistemin değişmesi mümkündü. Bunun için tüm hayvanların korkularını yenmesi, birlik olması ve sorgulayıcı bir süreci inşa etmeleri iktiza ediyordu. Eğer koyunlar artık aynı şeyleri tekrar etmeyi bırakır, kangallar efendilerine değil bütün çiftlik unsurlarına hizmet etmeyi öğrenirse, Anadolu Çiftliği gerçekten özgür olabilirdi.
Çünkü hiçbir despot, çiftliğin topyekûn uyanışı karşısında dayanamaz, bir gün zorunlu biçimde gireceği kara toprağa efendi efendi yüzünü sürmenin erdemini gönülsüz biçimde de olsa idrak etmek zorunda kalabilirdi…