Giriş
Türk düşünce geleneğinde birey ile otorite arasında kurulan ilişkinin mahiyeti, tarih boyunca sürekli tartışma konusu olmuştur. Bu ilişkinin bir ucunda itaat, diğer ucunda yıkıcı isyan yer alırken; Nurettin Topçu, bu dikotomiyi aşan üçüncü bir yol önermiştir: ahlaki isyan.
Bu isyan, ne kör bir yıkımı ne de mutlak bir itaati ifade eder; aksine, irfan temelli bir direnişin adıdır. Topçu, bu anlayışı “isyan ahlakı” ve “Anadolu İnkılabı” kavramlarıyla teorileştirirken, günümüz siyasetinde Devlet Bahçeli’nin duruşu, bu kavramsal çerçevenin siyasal bir pratiğe dönüşmüş hali olarak değerlendirilebilir.
Bu makale, Topçu’nun teorik düşünce evreni ile Bahçeli’nin siyasal eylemi arasında kurulan bağ üzerinden, Anadolu irfanının felsefi bir başkaldırıdan siyasal bir inşa projesine dönüşümünü irdelemektedir.
1. Nurettin Topçu ve “Anadolu İnkılabı”: Ahlaki Başkaldırının Teorisi
Topçu’nun düşüncesi, Batılı devrimci gelenekten köklü bir şekilde ayrılır. Topçu’ya göre Batı’daki devrimler, çoğunlukla maddeyi kutsayan, bireyi mutlaklaştıran ve toplumsal yapıları parçalayarak yeniden kurmayı hedefleyen hareketlerdir. Oysa Topçu, devrimi ruhta başlatan, ahlaki zeminde yükselen ve toplumsal dönüşümü maneviyat ekseninde gerçekleştirmeyi amaçlayan bir anlayışı savunur. Bu bağlamda geliştirdiği “Anadolu İnkılabı” kavramı, hem mevcut düzene bir itirazı hem de yeni bir medeniyet tasavvurunun inşasını ifade eder.
“Anadolu İnkılabı”, klasik anlamda siyasi ya da ekonomik bir devrim değil, bir ahlak inkılabıdır. Topçu’ya göre bu inkılap, “Anadolu’nun irfanı”ndan beslenir; Mevlânâ’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş Veli’nin hikmetli dünyasında mayalanır. Onun inkılabı, Batı’nın pozitivist aklını değil, Anadolu’nun sezgisel bilgeliğini esas alır. Söz konusu inkılap, sadece kurumları değil, bireyin ruhunu dönüştürmeyi hedefler. Bu nedenle, “Anadolu İnkılabı”, ruhçu, cemiyetçi, iman merkezli bir diriliş hareketidir.
Topçu’nun isyanı da bu çerçevede anlam kazanır. “İsyan ahlakı”, bireyin sırf otoriteye değil, aynı zamanda kendi nefsine, tembelliğe, çıkarcılığa ve zulme karşı da başkaldırmasıdır. Bu isyan, saldırganlıkla değil, sabırla ve yüksek ahlaki farkındalıkla yürütülür. Topçu’nun devrimciliği, materyalist değil; maneviyatçı bir devrimciliktir.
2. Siyasal Pratikte Ahlaki İsyan: Devlet Bahçeli Örneği
Devlet Bahçeli’nin Türk siyasetindeki rolü, çoğunlukla “sistem içi muhalefet” ya da “statükocu milliyetçilik” çerçevesinde okunmuştur. Ancak bu yüzeysel tanımlar, Bahçeli’nin siyasal pratiğinde yer alan ahlaki ve irfanî boyutu göz ardı etmektedir. Bahçeli’nin liderliğinde şekillenen siyaset anlayışı, doğrudan doğruya Topçu’nun “Anadolu İnkılabı” tasavvurunun siyasal yansımaları olarak değerlendirilebilir.
Özellikle 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren Bahçeli, siyaseti yalnızca iktidar rekabetinin bir aracı olarak değil; aynı zamanda milletin manevi değerlerini koruma ve yeniden inşa etme görevi olarak yorumlamıştır. 2010 yılında başlayan “açılım süreci”ne karşı takındığı net tavır, sadece bir güvenlik politikası meselesi değil; aynı zamanda Topçu’nun “millet ruhu” kavramına içkin olan ortak vicdanın müdafaasıdır.
Bahçeli’nin 15 Temmuz sonrasında oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ise sistemin restorasyonuna değil, bir inkılabın halk katında meşrulaştırılmasına hizmet eder. Bu inkılap, tıpkı Topçu’nun hayal ettiği gibi, kanla değil kelamla, güçle değil hikmetle, zorlama ile değil gönüllü bir sadakatle gerçekleştirilmek istenmiştir. Bahçeli’nin “barış kapısı” vurgusu, devletin yeniden yapılandırılmasını değil; milletin ruhuyla uyumlu hale getirilmesini amaçlar.
3. Teori ile Pratik Arasında: Ahlaki Siyaset ve İrfan Temelli İnşa
Topçu’nun ahlaki başkaldırısı ile Bahçeli’nin siyasal çizgisi arasındaki en belirgin ortaklık, “ahlak”ın merkeze alınmasıdır. Topçu’da olduğu gibi Bahçeli’de de siyaset, çıkar temelli bir alan değil; sorumluluk ve fedakârlık alanıdır. Bu bağlamda Bahçeli, sadece devlet adamı değil, bir ahlak mütehassısı, bir “medeniyet muhafızı” gibi hareket eder.
Topçu, “itaat”i sadece otoriteye değil, hakikate bağlılık olarak yorumlamıştı. Bahçeli de devletle kurduğu ilişkide bu çizgiyi takip eder: Devlete itaat, ancak milletin vicdanıyla örtüştüğü ölçüde makbuldür. Aksi takdirde “ahlaki isyan” kaçınılmazdır. Bahçeli’nin bu bağlamda izlediği stratejiler, teorik düzlemde Topçu’nun işaret ettiği “itaatkâr isyan” çizgisine denk düşer.
4. Anadolu İrfanı: Kavramsal Sürekliliğin Kaynağı
Hem Topçu’nun teorisinde hem Bahçeli’nin pratiğinde ortak referans kaynağı Anadolu irfanıdır. Bu irfan; teknik bilgiye değil, hikmete; bireysel çıkara değil, toplumsal sorumluluğa; maddeye değil, mana’ya dayanır. Topçu, bu irfanı düşünsel olarak yeniden üretmiş; Bahçeli ise onu siyasal söylemin ve eylemin merkezine yerleştirmiştir.
Topçu’nun idealinde yer alan “Yarınki Türkiye”, ancak Anadolu irfanıyla inşa edilebilir. Bahçeli’nin milliyetçilik anlayışı da bu irfana yaslanır: köken değil kültür, aidiyet değil adalet, otorite değil meşruiyet esas alınır. Bu bağlamda Bahçeli’nin yürüttüğü siyaset, bir kültürel muhafaza değil, bir irfani inkılaptır. Topçu’nun tanımladığı “Anadolu İnkılabı”, Bahçeli’de bir medeniyet projesi olarak görünürlük kazanır.
Sonuç: Ahlaktan Siyasete, İsyandan İnkılaba
Nurettin Topçu’nun “Anadolu İnkılabı” kavramsallaştırması, bir entelektüel tasavvurdan ibaret kalmamış; Devlet Bahçeli’nin siyasal duruşunda fiiliyata dönüşmüştür. Bu inkılap, klasik anlamda bir iktidar değişimi ya da toplumsal devrim değildir. O, milletin ruhundan neşet eden, irfanla biçimlenen ve ahlakla sürdürülen bir başkaldırıdır. Bahçeli’nin siyasi çizgisi, Topçu’nun “maneviyatçı devrimci” idealinin somutlaşmış halidir.
Bu bağlamda Devlet Bahçeli, yalnızca bir siyasi lider değil; bir fikrin taşıyıcısı, bir ahlak devriminin uygulayıcısı, Anadolu irfanının siyasal temsilcisidir. Topçu’nun teorik düzeyde çizdiği “isyan ahlakı” ve “Anadolu İnkılabı” tasarımı, Bahçeli’nin siyasetinde bir söylem olmaktan çıkar, tarihi ve toplumsal bir pratiğe dönüşür.