Adam Smith ve John Maynard Keynes: Ekonomik Davranışın İçgüdüsel ve Belirsiz Boyutları Üzerine Derinlemesine Bir Karşılaştırma

By Zekai ÖZDEMİR

Adam Smith ve John Maynard Keynes: Ekonomik Davranışın İçgüdüsel ve Belirsiz Boyutları Üzerine Derinlemesine Bir Karşılaştırma

By: Zekai ÖZDEMİR

Ekonomik düşünce, zaman içinde önemli teorik dönüşümler geçirmiştir. Bu dönüşümde, iki önemli figür olan Adam Smith ve John Maynard Keynes, iktisadi davranışın dinamiklerini anlamada farklı bakış açıları sunmuşlardır. Adam Smith, piyasanın “görünmeyen eli” ve bireylerin rasyonel çıkarlarını temel alırken, Keynes, ekonominin doğasında bulunan belirsizlik ve içgüdüsel eğilimlerin kararlar üzerindeki belirleyici rolüne dikkat çekmiştir. Bu makale, her iki ekonomistin görüşlerini ele alarak, ekonomik karar alma süreçlerinde rasyonel düşüncenin ötesinde, insan davranışını şekillendiren içgüdüsel ve belirsiz faktörlerin önemini tartışacaktır.

Adam Smith, ekonomik teorisinin temellerini atarken, bireylerin kendi çıkarlarını maksimize etmek için yaptıkları eylemlerin toplumun genel refahını artıracağını savunmuştur. Bu görüş, Smith’in “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde açıkça ifade edilmiştir. Smith, bireylerin ekonomik faaliyetlerde bulunurken, sadece kendi çıkarlarını gözeterek, dolaylı yoldan toplumun da çıkarına hizmet ettiğini iddia eder. Bunu “görünmeyen el” metaforuyla açıklar: Bireyler, kendi menfaatlerini düşünerek hareket ederken, piyasa mekanizması onları, toplumsal faydayı maksimize eden sonuçlara yönlendirir. Bu düşünce, serbest piyasa ekonomisinin temellerini atmıştır.

Smith’in ekonomik modeli, bireylerin kararlarını rasyonel olarak aldıkları varsayımına dayanır. Ona göre, her birey, piyasada maksimum faydayı sağlamak için tüm mevcut bilgilere dayanarak hareket eder. Bu bağlamda, piyasa, bireysel çıkarların toplamının toplum yararına dönüşmesi ile işler. Smith’in teorisinde, insan doğasının egosantrik ve rasyonel yönleri ön plana çıkar ve piyasa sistemi, bu rasyonel hareketlerin bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Ancak, Adam Smith’in teorisinde önemli bir eksiklik vardır: İnsanların karar alma süreçlerinde yalnızca ekonomik çıkarlarını gözetmedikleri, bunun yanında içgüdüler, duygular ve psikolojik faktörler de büyük rol oynar. Smith, insanların davranışlarını çoğunlukla rasyonel bir çerçeveye oturtarak incelemiş, ancak duygusal ve irrasyonel faktörleri göz ardı etmiştir. İnsanlar, yalnızca ekonomik çıkarları doğrultusunda değil, aynı zamanda toplumsal baskılar, duygusal güdüler veya bireysel içgüdüler doğrultusunda da hareket edebilirler. Smith’in modelinde, piyasanın her zaman rasyonel ve istikrarlı şekilde işlediği varsayımı, gerçek dünya koşullarında her zaman geçerli olmayabilir.

John Maynard Keynes, 20. yüzyılın başlarında büyük ekonomik krizler karşısında geliştirdiği teorilerle, Adam Smith’in modeline önemli bir eleştiri getirmiştir. Keynes, ekonomik kararların yalnızca rasyonel analizlere dayalı olamayacağını savunmuş ve belirsizlik, psikolojik eğilimler ve içgüdüsel dürtülerin ekonomik kararlar üzerindeki etkilerini vurgulamıştır. Özellikle 1929’daki Büyük Buhran sırasında geliştirdiği teorilerde, Keynes, piyasa ekonomisinin kendiliğinden dengeye ulaşamayacağını, devlet müdahalesinin gerekli olduğunu ileri sürmüştür. Keynes’in bakış açısı, yalnızca rasyonellikten çok, belirsizlik ve insan psikolojisinin ekonomik kararlarda belirleyici rol oynadığını kabul eder.

Keynes, bireylerin kararlarını verirken yalnızca mevcut bilgi ve verileri dikkate almadıklarını, çoğu zaman belirsizliğe dayanarak, sezgisel ve içgüdüsel bir şekilde hareket ettiklerini ifade etmiştir. İnsanlar, özellikle geleceğe yönelik tahminlerde bulunurken, bu belirsizlikle başa çıkabilmek için çoğu zaman duygusal veya psikolojik faktörlerden etkilenirler. Keynes’e göre, piyasada alınan kararlar, çoğu zaman rasyonel öngörülerin ötesindedir ve belirsizlik içinde yapılan kararlar, içgüdüsel hareketlerin ve ani kararların sonucu olabilir.

Özellikle, Keynes’in “toplumsal ruh hali” (animal spirits) kavramı, bireylerin ekonomik kararlarını verirken sahip oldukları psikolojik eğilimleri açıklamak için geliştirilmiştir. Keynes, insanların kararlarını alırken mantıklı düşüncelerin ötesine geçebileceğini, içgüdüsel davranışların ve anlık ruh halinin kararları etkileyebileceğini belirtir. Bu, bireylerin belirsizlik ve kriz anlarında panik, korku, aşırı güven gibi duygusal ve psikolojik tepkilerle hareket edebileceği anlamına gelir. Keynes’in bu yaklaşımı, ekonomik davranışı daha karmaşık ve dinamik bir şekilde açıklamaya yönelik bir katkıdır.

Adam Smith ve John Maynard Keynes, ekonomik davranışın doğasına dair farklı yaklaşımlar benimsemişlerdir. Smith, ekonomik sistemin bireylerin rasyonel çıkarları doğrultusunda işlediğini savunmuş ve piyasa mekanizmasının, bireysel egoların toplumsal faydaya dönüşmesiyle işlediğini öngörmüştür. Ancak, Smith’in teorisi, insan doğasının yalnızca rasyonel ve ekonomik çıkarlarla sınırlı olduğunu varsayarak, duygusal ve psikolojik faktörleri göz ardı etmiştir.

Keynes ise, ekonomik kararların yalnızca rasyonel düşüncelerle alınamayacağını, belirsizlik ve içgüdüsel eğilimlerin de büyük rol oynadığını savunmuştur. Keynes’in teorisi, ekonomik krizlerin, belirsizliğin ve psikolojik faktörlerin ne kadar belirleyici olabileceğini ortaya koymuştur. Smith’in modelinde, piyasa sürekli olarak dengeye gelirken, Keynes’in modelinde piyasa, belirsizlik ve psikolojik eğilimlerin etkisiyle sürekli bir dalgalanma ve belirsizlik içindedir. Keynes, rasyonel bir ekonomik karar alma sürecinin, duygusal ve içgüdüsel eğilimlerle şekillendiğini kabul ederken, Smith yalnızca mantıklı kararlarla toplumsal faydanın gerçekleşebileceğini öne sürmüştür.

Adam Smith ve John Maynard Keynes, ekonomik teorinin gelişiminde kritik roller oynamış iki figürdür. Smith’in yaklaşımı, piyasa ekonomisinin rasyonel temellerine dayansa da, insan davranışının yalnızca rasyonellikten ibaret olmadığını göz ardı etmiştir. Keynes ise belirsizliğin ve içgüdüsel eğilimlerin ekonomik kararlarda önemli bir yer tuttuğunu savunmuş ve bu yaklaşım, daha gerçekçi bir ekonomik modelin temellerini atmıştır.

Günümüz ekonomik dünyasında, her iki düşünürün de katkılarının etkisi devam etmektedir. Piyasaların işleyişi, her ne kadar büyük ölçüde rasyonel tercihlere dayanıyor olsa da, Keynes’in belirsizlik ve içgüdülerin etkisi üzerine yaptığı vurgular, günümüzdeki ekonomik krizlerde ve piyasa dalgalanmalarında önemli bir açıklama kaynağıdır. Sonuç olarak, ekonomik davranışları anlamada, yalnızca rasyonel düşüncenin değil, aynı zamanda içgüdüsel ve psikolojik faktörlerin de göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.

Yorum yapın