Gitmişti makama arz-ı hal için,
‘Bey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim…
‘Şey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı…
Bir baktı konağa alttan yukarı.
‘Vay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı..neden sonra garsonu gördü,
‘Çay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı
‘Say’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım canevime döktüler ateş.
Sordum: ‘memleketin neresi gardaş?’
‘Köy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini.. vazgeçti birden,
‘Oy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.”
Şiir ve Topçu’nun İsyan Ahlakı: Her Kıtanın Yorumu
1. Kıta:
“Gitmişti makama arz-ı hal için,
‘Bey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim…
‘Şey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.”
Burada birey, hakkını aramak, derdini anlatmak için resmi makamlara gider. Ancak karşısında anlayışsızlık ve haksızlık vardır; azar işitir. Topçu’nun “isyan ahlakı”nda birey, böyle durumlarda yılmadan hakkını ve doğruluğunu savunmayı öğrenir. Bu isyan, ne kaba kuvvetle ne kinle olur; onurlu, vicdani ve haklı bir direniştir. Fakat şiirdeki “yutkunmak” ve “eğmek” aslında isyanın henüz dışa vurulmamış, bastırılmış olduğu anları gösterir. İsyan ahlakı, bu tür haksızlıklara karşı susmamak ve mücadele etmektir; o yüzden bu kıta, isyan ahlakının henüz doğmadığı, ama tohumlarının atıldığı anı betimler.
2. Kıta:
“Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı…
Bir baktı konağa alttan yukarı.
‘Vay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.”
İnsan, yaşadığı zulüm ve haksızlığın yüküyle ezilir, çaresiz kalır. Yüreğinde bir isyan vardır ama bunu dışa vurmak için cesareti yoktur ya da imkan bulamaz. Topçu’nun isyan ahlakında ise böyle bir çaresizlik yoktur; aksine insan, içinde büyüyen isyan ateşiyle, boyun eğmek yerine “dört büklüm çıkmak” yerine dimdik durmayı seçmelidir. Bu kıta, isyanın bastırıldığı, ruhun sancı çektiği ama henüz direnişe dönüşemediği safhayı temsil eder.
3. Kıta:
“Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı..neden sonra garsonu gördü,
‘Çay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.”
Burada birey, biraz rahatlama ve sığınma arar, gündelik hayatın küçük kaçamakları içinde kendini kaybeder. Topçu’nun düşüncesinde ise isyan ahlakı, hayatın her anında uyanık olmak, sadece kendine değil topluma ve adalete karşı da sorumluluğunu unutmamak anlamına gelir. Kişi, isyanını hayata ve hakikate dönük tutmalıdır; kolaylıkla alışkanlıklara sığınmak, isyanın ruhunu öldürür. Bu kıta, isyanın “uysal sessizliğe” dönüştüğü, enerjisinin azalması riski taşıyan anları gösterir.
4. Kıta:
“İçmedi masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı
‘Say’ dedi, yutkundu, eğdi başını.”
Buradaki unutkanlık, içinde bulunduğu sıkıntının büyüklüğünü gösterir. İnsanın, kişisel dertleriyle boğulup toplumsal meselelerden kopması riski vardır. Topçu’nun isyan ahlakı ise bireyin kendini aşarak toplumsal ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmesini öğütler. İsyan ahlakı, bireysel acılar karşısında teslim olmamak, susmamak ve sorumluluğu üstlenmektir. Bu kıta, içe kapanmanın tehlikesini vurgular.
5. Kıta:
“Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım canevime döktüler ateş.
Sordum: ‘memleketin neresi gardaş?’
‘Köy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.”
Gözlerdeki yaş, toplumun yaşadığı acılara, bireyin içinde taşıdığı isyana işaret eder. “Köy” cevabı, Anadolu’nun mazlumluğunu, geri kalmışlığını ve ihmal edilmişliğini simgeler. Topçu’nun isyan ahlakı, işte bu tür mazlum coğrafyaların, görmezden gelinen toplum kesimlerinin hakları için ayağa kalkmayı öğütler. İsyan, sadece bireysel değil, toplumsal adalet arayışıdır. Bu kıta, isyanın kolektif boyutunu ortaya koyar.
6. Kıta:
“Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini..vazgeçti birden,
‘Oy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.”
Son kıtada, birey içinde büyüyen isyanla dünyaya meydan okumaya kalkar ama sonunda sessizliğe geri döner, umut ve direnişten vazgeçer. Burada Topçu’nun isyan ahlakına karşı duran bir tavır vardır. Topçu, isyanda kararlılık ve süreklilik ister; vazgeçmek, boyun eğmek değildir isyan ahlakı. Bu kıta, isyanın kolayca sindirilip bastırılabildiği anları gösterir ve asıl çağrı, bu sessizlikten sıyrılarak yeniden ayağa kalkmaktır.
Karakoç’un şiirindeki “yutkunmak”, “eğmek”, “susmak” imgeleri, Nurettin Topçu’nun “isyan ahlakı” kavramıyla doğrudan bir çatışma içinde görünür. Çünkü Topçu’nun isyan ahlakı, susmamak, eğilmemek, hakkı ve hakikati savunmak üzerine kuruludur. Şiir, bireyin ve toplumun yaşadığı karamsarlığı, bastırılmış isyanı çok güzel resmetse de, Topçu’dan bakıldığında bu durum aşılması gereken bir hâl olarak değerlendirilir.
Topçu’ya göre gerçek isyan, karanlığa, adaletsizliğe ve haksızlığa karşı etkin bir duruş ve ahlaki sorumluluk bilincidir. Şiirin ana teması olan içe dönük, bastırılmış “isyanlı sükût” hali ise bir aşamadır ama tek başına yeterli değildir. Onun çağrısı, bu sükûtun kırılması, sesin çıkması ve adalet için mücadele edilmesidir.
İsyanlı Sükût ile Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı Arasındaki İlişki ve Farklar
İnsanın varoluşunda, özellikle manevi ve ahlaki alanda, “isyan” kavramı çok katmanlı bir anlam taşır. Nurettin Topçu’nun felsefesinde ise “isyan” salt bir başkaldırı değil; hakikate, adalete, sevgiye ve insani erdemlere yönelen derin bir vicdan hareketidir. Bu bağlamda Topçu’nun “isyan ahlakı” kavramı, hem bireyin hem toplumun yozlaşmasına, haksızlığa karşı bilinçli, ahlaki ve metafizik bir direnişin ifadesidir. Diğer yandan “isyanlı sükût” ise dışarıdan bakıldığında bir sessizlik, bir suskunluk olarak görülse de aslında en güçlü isyan biçimlerinden biridir; içe dönük, derin bir feryat, kalbin çığlığıdır.
Bu yazıda “isyanlı sükût” kavramı, Topçu’nun isyan ahlakı kavramıyla karşılaştırılarak, benzerlikleri ve ayrıştıkları noktalar ortaya konacaktır.
Nurettin Topçu’da İsyan Ahlakı Nedir?
Topçu için isyan, bireyin kendi varoluşunda ve toplumda görülen çürüme ve haksızlıklara karşı koyma iradesidir. Ancak bu isyan, akıl dışı, egoist veya yıkıcı bir başkaldırı değildir. Tam tersine, “isyan ahlakı” hakikatin, hak ve adaletin yanında yer almak, insanın içindeki özsel “doğru”yu savunmak demektir. Topçu isyanı şöyle tanımlar:
- İsyan, “kendi nefsine ve menfaatlerine karşı durma”dır.
- İsyan, “hakkın ve hakikatin rüzgarını estirme” amacını taşır.
- İsyan, “Allah’a itaat ederken, zalime karşı durmak”tır.
Topçu’ya göre bu isyan, iman ve aşk ile yoğrulur; aşk olmadan isyan, boş bir başkaldırıya dönüşür. İsyan ahlakı, bu nedenle “itibarlı isyan”dır, yani hak ve adaleti tesis etmeye yönelik, nefsi değil, ilahi amaçlara hizmet eden bir isyandır. Bu ahlak, eyleme çağrıda bulunur: Haksızlık karşısında susmak mümkün değildir.
İsyanlı Sükût Nedir?
“İsyanlı sükût” kavramı, klasik düşünce sistemlerinde bir paradoks gibi görünür. Çünkü isyan eylem, sükût ise sessizliktir. Ancak özellikle tasavvuf ve derin felsefi deneyimlerde, sükût da bir tür varoluşsal direniştir.
İsyanlı sükût;
- Görünürde suskunluk, geri çekilme ve eylemsizliktir.
- Ancak bu sessizlik, iç dünyada şiddetli bir mücadele ve fırtınadır.
- Bu suskunluk, dışa vurulamayan ama içte öfke, acı, isyan duyan kalbin sessiz haykırışıdır.
- Bu sükût, klasik İslam tasavvufunda “halkın bilmediği dervişin çilesi” gibidir.
- Özellikle Yunus Emre’nin ve Hallâc-ı Mansûr’un eserlerinde, Mevlana’nın şiirlerinde sıkça karşılaşılan bir haldir.
İsyanlı sükût, dış dünyada karşılık bulamayan, söze dökülemeyen, ancak insanın vicdanında ve ruhunda sarsıcı etkiler yaratan bir direnç biçimidir.
İsyan Ahlakı ile İsyanlı Sükût Arasındaki Benzerlikler
- Ahlaki ve Manevi Duruş: Her ikisi de dünyadaki haksızlık, zulüm ve yozlaşmaya karşı bir duruştur. İkisinde de amaç, varoluşun anlamını bulmak, insanı ve toplumu yozlaşmadan korumaktır.
- Metafizik Temel: Topçu’nun isyan ahlakı gibi, isyanlı sükût da sadece dünyevi bir başkaldırı değil; metafizik bir sorgulama, ilahi hakikate yöneliştir.
- İçsel ve Dışsal Boyutlar: Her iki kavramda da hem içsel (kalbî) hem dışsal (toplumsal) boyut vardır. İsyan ahlakı dışa yönelik eylemi çağrıştırırken, isyanlı sükût içe dönük bir mücadeledir ama her ikisi de aynı hakikat yolculuğunun farklı aşamalarıdır.
- Direniş Formu: İkisinde de direniş vardır; biri söyler, haykırır, eyleme geçer; diğeri ise sessizliğin içinde varlığını sürdürür.
İki Kavram Arasındaki Farklar
Kriter | İsyan Ahlakı | İsyanlı Sükût |
Dışavurum Biçimi | Açık, aktif eylem ve sözle ortaya çıkar. | Sessizlik, geri çekilme, içe dönüklük. |
Sosyal Etki | Toplumsal değişim ve dönüşüm hedefler. | Sosyal görünürlük azdır, daha çok bireysel ve içsel. |
Dil | Sözel, fiili, meydan okuyan. | Sessizlikle, hâl diliyle, içten. |
Kapsam | Toplumsal adalet ve hak arayışı ön plandadır. | Manevi ve psikolojik çatışma, ruhsal sancı. |
Örnekler | Şehitler, mücadele eden dervişler, hak savunucuları. | Yunus Emre’nin derin mahzunluğu, Mevlana’nın suskunluğu. |
Hedef | Zulmü ve haksızlığı ortadan kaldırmak. | İç huzur ve hakikate ulaşmak için içe dönüş. |
Topçu’nun Düşüncesinde İsyanlı Sükûtun Yeri
Nurettin Topçu, doğrudan “isyanlı sükût” terimini kullanmasa da, onun düşünce yapısında bu tür bir içsel direnişin yeri büyüktür. Topçu’nun özellikle Yunus Emre’ye dair yorumlarında, bu sessiz isyanın önemini görmek mümkündür. Yunus’un sözlerinde çoğu zaman hem bir isyan hem de sükût hali iç içedir:
“Gel, gel, ne olursan ol, yine gel…” diyen Yunus’un çağrısı, kırılmışlık ve isyanla yoğrulmuş bir sükûtun dışavurumudur.
Topçu’ya göre insanın kendisiyle, dünyayla, hatta Tanrı’yla yaşadığı derin çatışmaların bir kısmı sessizliğin içinde, ifade edilemeyen isyanlı sükûtla dile gelir. Bu sükût, bir nevi “ölmeden ölmek”, “dünyaya rağmen dünyadan el çekmek”tir. Topçu bu hali, ruhun hakikate ulaşmak için kat ettiği içsel yolculuğun en mahrem anları olarak görür.
Sonuç: İsyan Ahlakı ve İsyanlı Sükût Birbiriyle Nasıl İlişkilidir?
Topçu’nun düşüncesinde “isyan ahlakı”, hakikate ve adalete yönelen, toplumsal dönüşümü hedefleyen aktif bir duruşken, “isyanlı sükût” ise bu mücadelenin içsel, ruhsal, sessiz ve derin halidir. İkisi birbiriyle çatışmaz, aksine tamamlayıcıdır. İsyan ahlakı, dış dünyada haksızlıkla yüzleşirken, isyanlı sükût, insanın kendi iç dünyasında, nefsiyle, korkularıyla ve acılarıyla yüzleşmesidir.
Birinde haykırış ve meydan okuma vardır; diğerinde derin bir sessizlik ve iç hesaplaşma. Biri toplumsal dönüşümü zorlar; diğeri manevi dönüşümü besler. Her ikisi de insanın hakikate yürüyüşünün vazgeçilmez aşamalarıdır.