Şehirleri Ruhla Kurmak: Topçu’nun Tasavvufî Şehircilik Anlayışı

By Gök Börü

Şehirleri Ruhla Kurmak: Topçu’nun Tasavvufî Şehircilik Anlayışı

By: Gök Börü

Nurettin Topçu’ya göre şehirler sadece taşla, toprakla, plânla kurulmaz; ruh ile ahlak ile, adanmışlıkla kurulur. Onun kalkınma tasavvuru teknik değil metafiziktir; sanayi değil irfandır.

Şehir, mimari bir nesne değil, ahlakî bir varlıktır. Anadolu şehirleri de ancak bu irfanla büyüyebilir. Bu yüzden Topçu’nun şehir anlayışı medeniyetin değil, tasavvufun izini taşır. Onun şehri, bir sanayi merkezi değil, Mevlânâ’nın semasında dönen gönüllerin, Yunus’un türküleriyle yankılanan sokakların, Hallâc’ın “Enel Hak” diye haykırdığı meydanların toplumsal şeklidir.

Topçu’ya göre kalkınma, önce şehrin içindeki insanın kalkınmasıdır. Bu iç kalkınma, tasavvufun özünde yer alan benliği terk, malı terk, nefsin zincirini kırma ile başlar. Bu yüzden Hz. İsa’nın “malını sat” çağrısı, şehirlerin de ruhunu oluşturmalıdır. Şehirler, sahip olmanın değil, paylaşmanın mimarisi olmalıdır. Ona göre, “şehirlerin imarına ait bir kısmının ilim ve medeniyet merkezi, bir kısmının ticaret merkezi” yapılması gerekir. Ancak bu, Batı’nın kapitalist şehir modelinden ilham alınarak değil, Anadolu irfanının derin kuyusundan su çekilerek yapılmalıdır.

Topçu’nun şehircilik anlayışında fabrika bir mabeddir, çekiç bir tesbihtir, üretim bir ibadettir. Bu yüzden şehir, ahlaklı emeğin merkezidir. O, büyük şehirlerin pazarlarının yurdun diğer yerleriyle “dengeli şekilde düzenlenmesi” gerektiğini söylerken, ekonomik adalet ile ahlaki düzeni birlikte düşünmektedir. Zira bir şehir, ancak adalet dağıttığı ölçüde büyüyebilir. Eğer zenginliğin kölesi, fakirliğin efendisi varsa, o şehir yıkılmış demektir.

Bu bağlamda Topçu, büyük şehirlere sermaye taşıyanlardan fedakârlık ister. Ancak bu fedakârlık, sadece bir ekonomik transfer değil, bir ruh teslimidir. Zengin, şehre yalnızca para değil, vicdan da getirmelidir. Fakir, şehre yalnızca emek değil, dua da getirmelidir. Çünkü şehir, dualarla ayağa kalkar; yalnızca inşaatla değil, inançla büyür.

Topçu’nun “her vatandaşın vatan emrinde bir vazifeye memur olduğu” fikri, şehir planlamasının da ruhunu oluşturur. Şehir bir görevdir; insanın kendinden çıkıp ötekine yönelmesidir. Şehirler bu görev şuuruyla kurulmadıkça, betonla kurulur ama taş gibi ruhsuz kalır. Oysa Topçu’ya göre Anadolu’nun yeniden ayağa kalkması, sadece “altyapı yatırımlarıyla” değil, ahlak yatırımıyla olur.

İşte tam da bu noktada Topçu’nun kalkınma anlayışı, Batı’nın kalkınma ideolojilerinden radikal biçimde ayrılır. Batı, üretimi çoğaltarak kalkınır; Topçu, ruhu derinleştirerek kalkınır. Batı şehirleri tüketim tapınaklarına dönüşürken, Topçu’nun şehri, tasavvuf tekkesi gibi işler. Bu şehirde her sokak bir hizmet, her atölye bir sabır, her pazar bir tevekkül alanıdır. Ekonomik yaşam, ancak ruhun terbiyesine bağlı kalırsa meşru olur. Aksi halde şehir, büyük bir mülkiyet putu olur ve insanlar onun bekçileri hâline gelir.

Tasavvufta olduğu gibi, Topçu’nun şehir anlayışında da her şey kendinden vazgeçerek başlar. Kendini merkeze alan şehir, zulüm doğurur. Oysa Topçu, şehir merkezine Allah’ı, adaleti, merhameti koyar. Çünkü “mal çoğaldıkça ruh kaybolur.” Bu kaybolmuşluğu önlemenin tek yolu, “mülkiyeti değil, insanı kutsamak” ile mümkündür. Anadolu şehirleri de işte bu insan merkezli, ruh yüklü, fedakârlık temelli kalkınma projesiyle ihya edilebilir.

Yorum yapın