I. Giriş
Turan Emeksiz, yalnızca genç yaşta hayatını kaybetmiş bir üniversite öğrencisi değil, aynı zamanda Türkiye’nin modern siyasi tarihinde, özellikle 1960 askeri darbesine giden süreçte kritik bir dönüm noktasını temsil eden bir figürdür. Demokrat Parti (DP) iktidarına karşı düzenlenen öğrenci protestoları sırasında hayatını kaybetmesi, onu kısa sürede baskı olarak algılanan bir yönetime karşı direnişin sembolü haline getirmiştir. Hürriyet şehidi olarak anılması ve ölümünün Cumhuriyet tarihinin ilk öğrenci cinayeti olarak kayıtlara geçmesi, Emeksiz’in trajik sonunun toplumsal hafızadaki derin ve sembolik ağırlığını ortaya koymaktadır.
Bu makale, Turan Emeksiz’in yaşamını, ölümüne yol açan sosyo-politik dinamikleri, Nisan 1960 öğrenci olaylarını ve şehadetinin kalıcı mirasını kapsamlı bir akademik analizle sunmayı amaçlamaktadır.
II. Turan Emeksiz: Genç Bir Hayat, Kırılan Hayaller
Turan Emeksiz, 11 Kasım 1940’ta Malatya’nın Yeşilyurt ilçesine bağlı Gündüzbey köyünde dünyaya geldi. Babası Ahmet Emeksiz bir demiryolu işçisi, annesi Zeynep Emeksiz ise ev hanımıydı. Asıl adı Duran olmasına rağmen, nüfus cüzdanına yerel şive nedeniyle Turan olarak kaydedilmişti. Kendisinden önce doğan ve altı aylıkken vefat eden Erdal adında bir ağabeyi ile Solmaz ve Gülnaz adında iki kız kardeşi vardı. İlk öğrenimini Fırat İlkokulu’nda tamamladıktan sonra Malatya Ortaokulu ve Malatya Lisesi’nde eğitimine devam etti.
Babasının kanser nedeniyle emeklilik hakkını kazanamadan vefat etmesi, aileyi maddi zorluklarla karşı karşıya bıraktı. Aile, babasının emekli sandığında biriken primleri, ölüm parası ve akraba dayanışmasıyla geçinmeye çalıştı. Turan, babasından ud çalmayı öğrenmiş, müziğe düşkün bir gençti. Aynı zamanda spora da meraklıydı; özellikle yüzmede başarılıydı ve Sümerbank Malatya Mensucat Fabrikası Sosyal Tesisleri’nin olimpik havuzunda yüzme öğrenerek Malatya’da yüzme şampiyonu olmuştu. Dışa dönük ve sosyal bir karakter olarak tanımlanıyordu.
En büyük hayali orman mühendisi olup, memleketi Malatya’nın çölleşmeye yüz tutmuş Beydağı’nı ağaçlandırmaktı. Bu idealini gerçekleştirmek üzere İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ni kazandı. Ancak ailesinin maddi durumu İstanbul’da okumasına imkan vermiyordu. Bu noktada, CHP Malatya Milletvekili M. Nedim Zapcı öncülüğünde kurulan Okumuşu Çoğaltma ve Okuyanı Koruma Cemiyetinden aldığı bursla eğitimine devam edebildi.

Turan Emeksiz’ in orman mühendisi olup yerel dağlarını ağaçlandırma hayali, Cumhuriyet sonrası Türkiye’nin kalkınma ve ilerleme ideallerinin bir yansıması olarak görülebilir. Onun hikayesi, eğitim ve mesleki uzmanlık yoluyla ulusun refahına katkıda bulunmayı amaçlayan bir neslin umutlarını somutlaştırmaktadır. Bu bağlamda, bir ormancılık gibi teknik bir mesleği seçmesi, dönemin kalkınmacı ruhuyla örtüşmektedir. Dolayısıyla, onun ölümü sadece bir öğrencinin kaybı değil, aynı zamanda bu tür yapıcı gençlik ideallerinin siyasi şiddet tarafından ezilmesinin sembolik bir ifadesiydi. Yoksul bir çocuk olan Emeksiz’ in İstanbul’da üniversite eğitimi alabilmesi, kısmen bir CHP milletvekiliyle bağlantılı bir dernekten aldığı bursa bağlıydı. Bu durum, dar gelirli bireylerin yükseköğrenime erişiminde sosyal ve bu örnekte siyasi bağlantılı destek sistemlerinin önemini vurgulamaktadır. Bu, öğrenci aktivistlerinin sosyo-ekonomik arka planını anlamak için ek bir bilgi sunar.
III. Nisan 1960 Öğrenci Olayları ve Turan Emeksiz’ in Ölümü
Tahkikat Komisyonu’nun 18 Nisan 1960’ta kurulması ve 27 Nisan’da bu komisyona geniş yetkiler tanıyan Salahiyetler Kanunu’nun Meclis’ten geçmesi, öğrenci protestolarının doğrudan tetikleyicisi oldu. İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nail Kubalı’nın, Tahkikat Komisyonu’nun kuruluşunun istibdat yolunu tutmak anlamına geldiğini öğrencilerine söylemesi, 28 Nisan’daki öğrenci gösterilerinin başlamasında etkili oldu. Üniversitenin saygın hukukçularından ve seçimle göreve gelen ilk rektörü Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar da Tahkikat Komisyonu’nu anayasa ihlali olarak görmüş ve öğrencilerin protesto hareketini desteklemiştir.
28 Nisan 1960’ta polis, protestoları bastırmak üzere İstanbul Üniversitesi kampüsüne girdi. Rektör Sıddık Sami Onar, polise Öğrencilerime böyle davranamazsınız, çıkın diyerek karşı çıktı. Ancak polis tarafından darp edildi, yerlerde sürüklendi, yaralandı ve hastaneye kaldırıldı. Rektöre yönelik bu saldırı, öğrencilerin öfkesini daha da artırdı. İstanbul Üniversitesi’nde yaşananlar, özellikle polisin kampüse girmesi ve Rektör Onar’a yönelik şiddet, üniversiteyi sadece bir protesto alanı olmaktan çıkarıp, devletin aşırı müdahalesine karşı kurumsal özerkliğin sembolik bir savaş alanına dönüştürdü. Hükümetin eylemleri, akademik kurumların geleneksel kutsallığına ve bağımsızlığına yönelik bir saygısızlık olarak algılandı. Rektör Onar’ın “Öğrencilerime böyle davranamazsınız” şeklindeki direnişi ve ardından polis tarafından acımasızca hırpalanması, bu akademik sığınağın ihlalini çarpıcı bir şekilde sembolize etti. Bu durum, hükümetin en üst düzeydeki akademisyenlere karşı bile güç kullanmaktan çekinmeyeceğini göstererek, çatışmayı öğrenci protestolarının ötesine taşıyıp entelektüel camia ile bir yüzleşmeye dönüştürdü.
Üniversite içindeki olayların ardından öğrenci protestoları Beyazıt Meydanı’na taştı. Bu gösteriler sırasında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, polis ateşi sonucu vurularak hayatını kaybetti. Emeksiz, bu sırada 19-20 yaşlarındaydı. Ölümünün, polis kurşununun aort damarına isabet etmesi sonucu gerçekleştiği geniş kabul görmektedir. Ahmet Gündüz Ketenci gibi görgü tanıklarının anlatımları da polis ateşiyle öldürüldüğünü doğrulamaktadır. Bu olay, sıkça “Cumhuriyet tarihinin ilk öğrenci cinayeti” olarak anılır ve o gün Kanlı Perşembe olarak tarihe geçmiştir. Aynı olaylarda bir başka öğrenci olan Hüseyin Onur da bacağından yaralanmıştır.
Turan Emeksiz’ in ölümü, tırmanan çatışmada geri dönüşü olmayan kritik bir nokta oldu. Öğrenci protestolarını hak arama mücadelesinden, bir şehidi olan bir harekete dönüştürdü. Bu şehadet, kaçınılmaz olarak daha fazla muhalefeti körükledi, gençliğin ve halkın bazı kesimlerini radikalleştirdi ve barışçıl bir çözümü önemli ölçüde zorlaştırdı. Protestolar ve polis çatışmaları her zaman risk taşısa da, bir gencin, özellikle de bir öğrencinin devlet güçleri tarafından öldürülmesi, derin bir psikolojik ve siyasi etki yaratır. Bu olay, muhalefet için güçlü bir sembol sağladı, daha geniş bir hoşnutsuzluğu harekete geçirdi ve muhtemelen DP hükümetinin geri dönülmez bir şekilde baskıcı olarak algılanmasına katkıda bulunmuştur. Bu bağlamda 27 Mayıs askeri darbesi gibi daha radikal müdahalelerin yolunu açtı.
Protestolar ve Emeksiz’ in ölüm haberi hızla yayıldı. 29 Nisan 1960’ta Ankara’da, özellikle Ankara Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri merkezli geniş çaplı öğrenci gösterileri başladı. Öğrenciler, diktatör kahrolsun ve Menderes istifa gibi sloganlar attılar. Ankara’da da güvenlik güçleriyle çatışmalar yaşandı. Askeri birlikler görevlendirildi ve bazı durumlarda, askerlerin olay yerine gelmesiyle öğrencilerin “ordu – gençlik el ele” diye bağırdıkları bildirildi; bu, ordunun hükümete karşı kendilerinden yana olabileceğine dair bir algıyı (veya umudu) yansıtıyordu. İçişleri Bakanlığı, Ankara’daki protestoları 300-400 öğrencinin başlattığını ve dağılma emirlerine direnen 58 kişinin gözaltına alındığını bildirdi. Olaylarda 7 polis, 3 itfaiyeci, 1 asker ve 11 öğrenci yaralandı.
Hükümet, 28 Nisan saat 15.00’ten itibaren İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan ederek karşılık verdi. Orgeneral Fahri Özdilek İstanbul Sıkıyönetim Komutanı, Korgeneral Namık Argüç ise Ankara Sıkıyönetim Komutanı olarak atandı. Her iki şehirdeki üniversiteler bir ay süreyle kapatıldı (İstanbul Üniversitesi için başlangıçta 15 gün, daha sonra uzatıldı) ve Tahkikat Komisyonu ile ilgili meclis müzakerelerinin yayımlanması yasağı da dahil olmak üzere basına sansür uygulandı. Ankara’daki protestolar sırasında ortaya çıkan “ordu – gençlik el ele” sloganı, değişen siyasi ortamın önemli bir göstergesidir. Protestocu gençliğin bir kısmının, DP hükümetinin baskıcı olarak algılanan yönetimine karşı orduyu potansiyel bir hakem ve hatta kurtarıcı olarak görmeye başladığını düşündürmektedir. Bu duygu, ordunun nihai müdahalesinin habercisiydi. Öğrenciler sivil hükümete karşı protesto yapıyordu. Ordunun görevlendirilmesi başlangıçta onları bastırmak içindi. Ancak “ordu-gençlik el ele” sloganı karmaşık bir tepkiyi işaret eder; orduyu hükümetin baskı aygıtının bir uzantısı olarak değil, belki de hürriyet davalarına sempati duyabilecek ayrı, saygın bir ulusal kurum olarak görmedir. Bu, ordunun Türk siyasetindeki laik cumhuriyetin ve ilkelerinin koruyucusu olarak tarihsel rolüyle (darbecilerin de başvuracağı bir rol) uyumludur.
Sonuç
Turan Emeksiz’ in hikayesi, trajediden çok daha fazlasını ifade eder; öğrenci aktivizminin, hükümet baskısının ve tırmanan siyasi kutuplaşmanın kesiştiği kritik bir kavşaktı. Ölümü, DP hükümetine yönelik muhalefeti harekete geçiren güçlü bir katalizör görevi gördü ve 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle sonuçlanan olaylar zincirine önemli ölçüde katkıda bulundu.
Emeksiz, gençlik idealizminin, demokratik özgürlükler mücadelesinin ve bu uğurda yapılan fedakarlıkların kalıcı bir sembolü olmaya devam etmektedir. Mirası, Türkiye demokrasisi, devlet-toplum ilişkileri ve gençliğin siyasi değişimdeki rolü hakkındaki tartışmalarda yankı bulmayı sürdürmektedir. Ölümü ve soruşturulması etrafındaki tartışmalar, dönemin derin toplumsal bölünmelerini ve siyasi olarak yüklü bağlamlarda tarihsel gerçeği ortaya çıkarmanın zorluklarını vurgulamaktadır.
Turan Emeksiz’ in ideallerinden trajik ölümüne ve tartışmalı mirasına uzanan öyküsü, 1950’lerin sonlarında Türkiye’deki siyasi diyalogdaki başarısızlıkların, demokratik normların aşınmasının ve baskıcı bir ortama sürüklenişin yakından anlaşılabileceği mikro-tarihsel bir mercek görevi görmektedir. Emeksiz’ in kişisel hikayesi, hayatını sonlandıran siyasi şiddetle keskin bir tezat oluşturmaktadır. Hükümetin eylemleri (Tahkikat Komisyonu) ve öğrenci tepkisi, demokratik süreçlerdeki bir çöküşü göstermektedir. Ölümü hakkındaki çelişkili anlatılar, derinden bölünmüş bir toplumu yansıtmaktadır. Kalıcı sembolizmi ise bireysel trajedilerin daha büyük ulusal travmaları ve siyasi mücadeleleri nasıl kapsayabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, Emeksiz’ i incelemek sadece bir öğrenci hakkında değil, Türkiye’de kritik bir demokratik kriz ve geçiş dönemini anlamakla ilgilidir. Onun bireysel kaderi, o kritik kavşakta Türk demokrasisinin kaderiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı hale gelmiştir.
KAYNAKÇA
Güngör, E. (2017). 1950’ler Türkiye’sinde modernleşme ve gündelik hayat değişimlerine sinema üzerinden bakmak: İstanbul Geceleri filmi. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 2(3), 94-112.
Esen, S. (2014). 18 Nisan 1960 Tarihli Tahkikat Komisyonu. Mülkiye Dergisi, 34(267), 167-192.
Kantarcı, A. (2023). Turan Emeksiz. Malatya Gazeteciler Cemiyeti. https://www.malatyagazetecilercemiyeti.org/makale/718/turan-emeks%E8%81%B4z. Erişim Tarihi: 13.06.2025.
Demir, Ş. (2020). Yassıada Mahkemelerinde Adnan Menderes (6/7 Eylül Davası). History Studies, 12(4), 1594–1615. https://doi.org/10.9737/hist.2020.892.
Karayuluk, H. (2018). 6/7 Eylül 1955 olaylarının neden ve sonuç ilişkisi içerisinde değerlendirilmesi. Journal of Human Studies, 1(1), 36–50.
Kaynar, M. K. (2021, 19 Nisan). Tahkikat Komisyonu ve Demokrat Parti Faşizmine Doğru. Birikim Dergisi. https://birikimdergisi.com/guncel/10571/tahkikat-komisyonu-ve-demokrat-parti-fasizmine-dogru. Erişim Tarihi: 12.06.2025.
Demirer, M. A. (1995). 6 Eylül 1955 Yassıada 6/7 Eylül Davası. Bağlam Yayınları.
Öztaş, R. (2021, 28 Nisan). 28 Nisan 1960, 28 Nisan 1988. Sendika Org. https://sendika.org/2021/04/28-nisan-1960-28-nisan-1988-616004. Erişim Tarihi: 12.06.2025.
Topçu, S. A., Ural, S. (2021). 27 Mayıs Darbesi Sürecinde Basında İstanbul-Ankara Öğrenci Olayları. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 25(4), 1674-1691. https://doi.org/10.53487/ataunisosbil.1020456