Asırlar Süren Göçebelik ve Modern Türkiye’de Kentleşme Sorunları

By Özgür Kanbir

Asırlar Süren Göçebelik ve Modern Türkiye’de Kentleşme Sorunları

By: Özgür Kanbir

Dücane Cündioğlu’nun başlattığı Felsefe ve Türkler konulu tartışma vesilesiyle.

Bir toplumun ne kadar eskiye dayanan bir yerleşik kültüre sahip olması, o toplumun ürettiği kültür ürünlerini de o derece başkalaştırmaktadır. Ya da bir toplum ne kadar göçebelik/köylülük özelliklerini barındırıyor ise ürettiği kültür ürünleri de o yaşam tarzının hakimiyeti altındadır.

Kaynaklarda Türklerin/Türkmenlerin yerleşik hayata geçmeleri ile ilgili bilgiler 19. yüzyıla kadar geliyor. Yerleşiklik ve göçebe/çobanlık hangi kültür ürünlerinin üretileceği konusunda toplumları tamamen farklılaştırıyor. Bu konu bir hakaret veya ayrımcılık konusu değil, olguları tespit etmekle ilgili.

Bir toplum ne kadar eski yerleşik hayata geçmiş ise, o kadar iyi şehir kültürüne ait ürünleri üretir. Felsefenin birkaç bin yıl önce yerleşik hayata geçmiş bir ticaret toplumunda (Antik Yunan’da) ortaya çıkması tesadüf değil eşyanın tabiatı gereğidir.

O yüzden Türkler genel olarak üzerine çok uzun zamanlar durmayı gerektiren, yavaşlık isteyen, kuralları öğrenmek ve uzun uzadıya mantıksal argümanlar ile tartışma gerektiren konulara uzaktır. Çünkü Türk kültürü yoğun bir şekilde göçebeliğin aceleciliğini, hızını, çevikliğini, yüksek adaptasyon yeteneğini, dayanıklılığını ve kuralsızlığını taşır. Göka’nın dediği gibi göçebelik kültürünü görünüşte terk etmiş olsak da kimliğimizin ve ruhumuzun ana bileşeni göçebelik oluşturuyor (2008 s.74).

Toplumları birbirinden izole bir şekilde değil de karşılaştırmalı tarih açısından ele alırsak mesele daha iyi anlaşılır. M.Ö. 500’lerde Antik Yunan kent devletleri paralı ticaret kültürünü oluşturmuştur. Bu kültürün insanı, başkalarını ikna etmesi gereken açıkgöz ve çevre ile sürekli iletişim halindedir. Felsefe ve ilk demokrasi örneği bu toplumda doğmuştur.

Benzer şekilde, benzer özellikler gösteren başka bir toplumda; M.Ö.500’lerde Çin de Konfüçyüs ortaya çıkmıştır. Modern zamanlara kadar birçok icat Çin kökenlidir. Bu toplumlarda felsefe kitapları yazılır ve tragedyalar sahnelenirken, Türkler göçebe, çoban ve hareket halinde yaşayan savaşçı topluluklardır. En eski Türkçe kelime Zeki Velidi Togan’ın aktardığına göre, M.Ö. 1022’lerde Çin kaynaklarında geçen çift taraflı bıçak olan “kingirlik”tir (Togan, 2019). Bu kelime, günümüzde Anadolu’da hala kullanılan ve koyun yünü kesmeye yarayan kırkılıktır.  Daha açık bir ifade antik dönemde ile biz Türkler at üstünde kılıç sallar iken Ege denizinin her iki kıyısında tragedyalar yazılıp tiyotrolarda sahneleniyordu.

Türklerin yerleşmeleri 20. yüzyıla kadar sarkmıştır. Hala Toroslarda göçerlik devam etmektedir. Osmanlı ise Behice Boran’ın da dediği gibi Geç Feodal bir toplumdur (Boran,2016). Avrupa feodalizmden kapitalizme geçtiği aşamada, Osmanlı toplumu yeni bir feodal devlet olarak kurulmakta idi.

Yerleşikliğe birkaç bin yıl önce geçmiş toplumlarda, ev mimarisi, zanaatlar, esnaflık, ticaret, yazıya dayalı ürünler, sanatlar vb. pek çok alanda yüzlerce, binlerce yıl içinde yetkinleşir. Toplumun geçmişte taşıdığı cemaat özellikleri kaybolup daha kozmopolit bir toplum oluşmaya başlar.

Göçebeliğin hala sürdüğü ya da geç terkedildiği toplumlarda ise hız, ani karar verme, kısa vadeli düşünme, enerjik bir yaşam tarzı, kurallara önem vermeme, grup ve kabile dayanışması (asabiye, İbni Haldun), özü koruma gibi farklı özellikler vardır.

Aynı taşı, aynı toprağın ürünlerini kullanmış olan Rumlar ile Türklerin ürettikleri binalar ilk bakışta ayırt edilebilir. Ailenin yedi nesil öncesinden gelen bir esnaflık kültürü (çok eskiden gelen şehirleşme/yerleşme) yok ise “dün” köyden şehre inen vatandaşın esnaflığının kalitesi son derece tartışılır haldedir. 20. yüzyılın başlarında ittihatçılık ideolojisi ve ardından kurulan ulus devlet ve resmi ideoloji olarak Türkçülük’ün tercih edilmesi ile birlikte işin rengi daha da değişmiştir.

Anadolu’nun Türklerden çok önceki yerleşik halkları, gayrimüslimleri zorunlu göçe, mübadeleye tabi tutulunca Türkiye daha fazla köylüleşmiş ve önemli bir beşerî sermaye birikimini de kaybetmiştir. Dolayısıyla günümüzde Türkiye toplumuna hâkim kültürel özellik göçebe bir toplumun torunlarının kentlileşme sorunlarıdır.

Kaynaklar

Behice Boran (2016), Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, Yordam Kitap

Erol Göka (2008), Türklerin Psikolojisi, Timaş Yayınları

İbni Haldun (2013), Mukaddime, İlke Yayınları

Zeki Velidi Togan (2019), Umumi Türk Tarihine Giriş, İş Bankası Yayınları

Yorum yapın