İktisatta Büyük Fikirlerin Devri Geçti mi?

By Onur Bilgin

İktisatta Büyük Fikirlerin Devri Geçti mi?

By: Onur Bilgin

Ekonomik krizler, kapanmayan gelir eşitsizliği, yapay zekâ gibi alanlarda baş döndüren teknolojik değişimler… Üzerine bir de Üçüncü Dünya Savaşı fısıltıları… Yarını kestirmek zor, adeta bir sis bulutunun içindeyiz. Gündemimiz böyleyken, neden şöyle Adam Smith gibi ufuk açan, Karl Marx gibi kitleri peşinden sürükleyen ya da bir John Maynard Keynes gibi ekonomik düşünceye format atan yeni dev isimler modern sorunlarımıza büyük ve kapsamlı çözümler sunmuyor?

Hani nerede o Ulusların Zenginliği, Kapital ya da Genel Teori gibi, paradigmayı değiştiren o büyük iktisat teorilerini içeren kitaplar? Acaba iktisat bilimi, o devrimci fikirlerin filizlendiği bereketli tarlasını kaybedip, daha kurak, daha küçük bir bahçeye mi dönüştü? Ya da belki de, biz farkında olmadan, disiplinin ta kendisi, ilerleme şekli ve hatta ruhu bambaşka bir yola girdi de, biz mi eski haritalarla yolumuzu bulmaya çalışıyoruz?

İşte tam da bu sorulara, iktisat bilimin önemli isimlerinden Dani Rodrik, İktisadı Anlamak: İktisat Neden İşe Yarar, Ne Zaman Yanlış Yapar ve Aradaki Farkı Nasıl Anlayabiliriz başlıklı kitabıyla cesur ve müthiş aydınlatıcı bir açıklama getiriyor.

Dani Rodrik’e Göre İktisadın Asıl Gücü: Modeller

Rodrik, her şeyi çözen tek bir büyük iktisat teorisi beklentisine kitabının daha ilk satırlarda karşı olduğunu açıklıyor. Ona göre, iktisat, aslında her derde deva sihirli bir değnek değil, daha çok farklı durumlar ve sorunlar için özel olarak tasarlanmış aletlerle dolu bir modeller kütüphanesi. Bu modeller, baş döndürücü karmaşıklıktaki ekonomik ve sosyal hayatı bir nebze olsun anlayabilmek için kullandığımız zihinsel şemalar, bir nevi basitleştirilmiş krokiler aslında.

Tıpkı bir şehir haritasının size her sokağın her binasını göstermeden, kaybolmadan hedefinize varmanızı sağlaması gibi, iktisat modelleri de belirli ekonomik olayların özünü, en can alıcı noktalarını görmemize yarıyor. Rodrik, bu basitleştirmenin bir zaaf olmadığını, tam tersine modellerin en büyük marifeti olduğunu söylüyor. Ona göre iyi bir model, ilgilendiğimiz konunun en kritik neden-sonuç ilişkilerine odaklanıp, etraftaki tüm kafa karıştırıcı detayları gölgede bırakarak bize keskin bir analiz gücü veriyor.

Peki, İktisatçılar Ne Zaman Yoldan Çıkıyor? Model Tutkusu ve Gerçeklikten Uzaklaşma

Buraya kadar her şey mantıklı görünüyor. Ama iktisatçılar nerede hata yapıyor da disiplin bu kadar eleştiriliyor? Rodrik’e göre en büyük yanılgı, belirli bir modeli (ya da büyük büyük teorileri) sanki kutsal bir metinmiş gibi her koşulda, her soruna uygulamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Hani elinde sadece çekiç olanın her şeyi çivi olarak görmesi misali, iktisatçılar da bazen en sevdikleri, en iyi bildikleri modeli her kapıyı açacak sihirli bir anahtar zannedebiliyorlar.

Oysa diyor Rodrik, her model belirli varsayımlar üzerine inşa edilmiştir ve bu varsayımların doğruluğu, modelin hangi gerçek dünya bağlamında kullanıldığına göre değişir. Ciddi önemdeki varsayımlar diye bir kavramı özellikle vurguluyor: Bir modelin vardığı sonucu kökten değiştirebilecek varsayımlar mutlaka gerçekçi olmalı; diğer, daha önemsiz varsayımlar biraz hayal ürünü kalsa da çok dert değildir.

Kitap boyunca Rodrik, iktisada yapıştırılan o bildik etiketlere de (fazla basit, gerçeklerden kopuk, ideolojik, geleceği göremez vb.) tek tek değiniyor ve birçoğunun aslında iktisadın bir modeller toplamı olduğu gerçeğini göz ardı etmekten kaynaklandığını savunuyor. Mesela, iktisatçılar hep piyasaların her şeyi çözeceğini söyler eleştirisine karşı Rodrik, kütüphanelerinde piyasa başarısızlıklarını, bilgi eksikliklerini ve daha nice sorunu analiz eden bir sürü farklı model olduğunu hatırlatıyor. Bu bakımdan cevap aslında her zaman duruma ve bağlama göre değişir olmalı.

İktisat Bilim mi, Sanat mı, Yoksa Bir Tür Zanaat mı?

Rodrik’in modellerin bağlama özgülüğüne yaptığı bu vurgu, doğal olarak iktisadın bir bilim olarak nasıl konumlandığı sorusunu da beraberinde getiriyor. Peki, bu model çeşitliliği ve ‘duruma göre değişir’ yaklaşımı ışığında, iktisat gerçekten bir bilim midir, yoksa daha çok bir sanat veya zanaat mıdır? Rodrik, iktisadın bir bilim olduğunun altını çiziyor ama hemen ekliyor: Bu, fizik ya da kimya gibi bir doğa bilimi değil, kendine özgü kuralları olan bir sosyal bilim.

İktisattaki ilerleme de, eski teorilerin tamamen çöp olup yenilerinin tahta geçmesiyle değil, farklı durumları ve olguları açıklayabilen model sayımızın artmasıyla, yani o meşhur modeller kütüphanemizin raflarının dolmasıyla oluyor. İşte bu yüzden, hangi durumda hangi modeli kullanacağını bilmek, adeta bir zanaatkarlık becerisi gerektiriyor. Modelin kritik varsayımları, anlattığı hikaye ve öngörüleri, incelediğimiz gerçek dünya durumuyla ne kadar uyuşuyor? İşte bu uyuşmaya Rodrik doğrulama diyor ve bu süreci işletmenin iyi bir iktisatçının en önemli yeteneklerinden biri olduğunu vurguluyor.

İktisatçılara Altın Değerinde Öğütler: Biraz Tevazu, Bolca Tilkilik!

İktisadın bu kendine has bilimsel yapısı ve model seçiminin bir zanaat olmasından hareketle Rodrik, iktisatçıların yalnızca kendi aralarındaki metodolojik tartışmalarla değil, aynı zamanda disiplinlerini kamuoyuna sunuş biçimleriyle de yakından ilgilenmeleri gerektiğini vurguluyor. Yazar, iktisatçıların kamuoyuna ve politika yapıcılara seslenirken daha dürüst, daha açık sözlü ve kesinlikle daha alçakgönüllü olmaları gerektiğini söylüyor.

Özellikle, bir modelin hangi koşullarda işe yaradığını, hangi durumlarda ise yetersiz kalacağını ve alternatiflerinin neler olduğunu net bir şekilde ortaya koymadan kesin reçeteler sunmanın büyük tehlikeler barındırdığına dikkat çekiyor. İşte tam bu noktada Rodrik, iktisatçıları iki ana düşünce tarzına ayıran o meşhur kirpi-tilki benzetmesine başvuruyor ve iktisat dünyasında daha fazla tilkiye ihtiyacımız olduğunu haykırıyor. Peki, kim bu kirpiler, kim bu tilkiler?

Rodrik’e göre kirpiler, dünyayı tek bir büyük fikir, tek bir anahtar deliğinden görmeye meyilli iktisatçılardır. Onlar için genellikle çözüm basittir ve hep aynıdır: Piyasalar en iyisini bilir, devlet işe karışmamalıdır, müdahaleler hep geri teper. Önlerine hangi karmaşık ekonomik sorun konursa konsun, bir kirpi iktisatçının varacağı sonuç bellidir; çünkü onların zihin haritasında tüm yollar, eninde sonunda serbest piyasaların o kutsal mabedine çıkar. Bu durum, onlara belki sarsılmaz bir duruş ve öngörülebilirlik katar ama aynı zamanda ekonomik gerçekliğin o çok katmanlı, çok renkli yapısının önemli detaylarını ıskalamalarına da neden olabilir.

Tilkiler ise olaylara bambaşka yaklaşırlar. Onların her soruna uyan, ceplerinde hazır bekleyen büyük bir fikirleri yoktur. Aksine, dünya hakkında, hatta bazen birbiriyle çelişen pek çok farklı düşünceye, pek çok farklı modele sahiptirler. Bir tilki iktisatçıya bir meseleyle danıştığınızda, size büyük ihtimalle o meşhur cevabı verecektir: Duruma göre değişir… Çünkü bir tilki için asıl önemli olan, karşısındaki sorunun kendine has koşulları, yani o anki bağlamdır.

Bazen piyasa mekanizmalarının daha etkin olacağını savunurken, bambaşka bir durumda daha fazla devlet müdahalesinin, daha düzenleyici bir yaklaşımın daha iyi sonuçlar verebileceğini rahatlıkla söyleyebilir. Bu entelektüel esneklikleri, onları daha derinlikli, daha incelikli analizler yapmaya yöneltir; ancak dışarıdan bakıldığında, o her şeyi bilen kirpilere kıyasla daha az net ve belki de daha kararsız görünmelerine sebep olabilir.

Rodrik, işte tam da bu yüzden diyor ki, iktisatçılar, özellikle kamuoyunu aydınlatırken ve somut politika önerileri geliştirirken, o kendinden emin kirpi pozlarından sıyrılıp, daha sorgulayıcı, daha esnek ve her şeyden önemlisi bağlama karşı daha duyarlı olan tilki zihniyetini benimsemeliler. Çünkü hayat, tek bir modelin dar kalıplarına sığdırılamayacak kadar çeşitli ve dinamiktir.

İktisadı Anlamak, sadece iktisat öğrencileri, akademisyenler ya da politika yapıcılar için değil, bu disiplinin gündelik hayatımızı nasıl etkilediğini, kararlarımızı nasıl yönlendirdiğini merak eden herkes için adeta bir hazine. Rodrik, soyut ve karmaşık gibi duran metodolojik tartışmaları bile keyifli ve anlaşılır bir dille aktarıyor. Bretton Woods’un kuruluşundan 2008 mali krizine, Washington Konsensüsü’nün parlak vaatlerinden gelişmekte olan ülkelerdeki koşullu nakit transferlerinin insani dokunuşuna kadar birçok canlı örnekle tezlerini güzelce işliyor. Kitabının sonunda da (bu yazının sonunda bulabilirsiniz), hem iktisatçılara hem de iktisatçı olmayanlara toplamda Yirmi Emir sıralıyor.

Sonuç olarak, Dani Rodrik İktisadı Anlamak ile iktisat disiplinine hem içeriden eleştirel bir bakış sunuyor hem de onun karmaşık dünyasında yolunu bulmak isteyenlere sağlam bir pusula veriyor. Eğer siz de “iktisatçılar neye dayanarak konuşur, modeller ne işe yarar, iktisatçılar neden bazen doğru tahminde bulunurken bazen duvara toslarlar?” gibi sorular soruyorsanız, bu eser zihninizdeki pek çok düğümü çözebilir. Rodrik’in analitik derinliği ve berrak anlatımı, iktisada dair ön kabullerinizi sorgulatırken, aynı zamanda disiplinin potansiyelini ve sınırlarını daha iyi kavramanıza ve belki de en önemlisi, günümüzün karmaşık ekonomik sorunlarına dair daha nitelikli sorular sormanıza olanak tanıyacaktır.

Yirmi Emir

İktisatçılar İçin On Emir

  1. İktisat bir modeller dermesidir; farklı türlerde modellerin olduğunu aklınızda tutun.
  2. Elinizdeki model tek model değildir; mevcut modellerden sadece biridir.
  3. Modelinizi belirli nedenleri ve bunların nasıl işlediğini başka şeylerden ayıracak kadar basit tutun, ama modelinizin nedenler arasındaki ana etkileşimleri dışarıda bırakacak kadar basit olmamasına da dikkat edin.
  4. Modellerde gerçekçi olmayan varsayımlar yapılabilir, ama gerçekçi olmayan ciddi önemde varsayımlar yapılamaz.
  5. Dünya (neredeyse) daima ikinci en iyidir.
  6. Modelleri gerçek dünyayla eşleştirmek için açık ampirik teşhis yöntemlerinizin olması gerekir; bunlar da bilimden ziyade zanaat işidir.
  7. İktisatçıların belli konularda hem fikir olmasını, gerçek dünyanın nasıl islediğini kesin olarak bilmelerinden kaynaklandığını sanmayın.
  8. Ekonomi ya da politika konuları hakkında soru sorulduğunda bilmiyorum demek kötü bir şey değildir.
  9. Etkinlik her şey demek değildir.
  10. Kamunun değerlerinin yerine kendi değerlerinizi ge­çirmeniz, uzmanlığınızı kötüye kullanmanız demektir.

İktisatçı Olmayanlar İçin On Emir

  1. İktisat, önceden belirlenmiş sonuçları olmayan model­lerin bir derlemesidir; aksi yönde ileri sürülen hiçbir tezi kabul etmeyin.
  2. İktisatçıların modellerini varsayımları nedeniyle eleş­tirmeyin; sorunlu bazı varsayımların daha gerçekçi ol­ması durumunda sonuçların nasıl değişeceğini sorun.
  3. Analizler basitlik gerektirir; kendisine giriftlik süsü vermiş tutarsızlıklara karşı dikkatli olun.
  4. Matematiğin gözünüzü korkutmasına izin vermeyin; iktisatçılar akıllı insanlar oldukları için değil, yeteri ka­dar akıllı olmadıkları için matematik kullanırlar.
  5. İktisatçılar belli bir konuda tavsiyede bulunduklarında, temelde yatan modelin söz konusu durum için geçerli olduğunu nereden bildiklerini sorun.
  6. İktisatçılar iktisadi refah terimini kullandıklarında bununla neyi kastettiklerini sorun.
  7. İktisatçıların kamu önünde seminer odalarında konuştuklarından daha farklı konuşabileceklerini aklınızda tutun.
  8. (Tüm) iktisatçılar piyasalara tapmaz, fakat iktisatçılar piyasaların nasıl işlediğini sizden daha iyi bilirler.
  9. Eğer tüm iktisatçıların aynı olduğunu düşünüyorsanız, verdikleri seminerlerden birine gidin.
  10. Eğer iktisatçıların iktisatçı olmayanlara karşı özellikle kaba olduğunu düşünüyorsanız, verdikleri seminerlerden birine gidin.

Yorum yapın