Önemli Not: Yatırım tavsiyesi DEĞİLDİR!
Küresel ekonomik sistemin temel göstergelerini incelediğimizde, dünya altın rezervleri, dolaşımdaki Amerikan Doları (USD) miktarı ve ABD’nin borçları arasında ilginç bağlantılar ortaya çıkmaktadır.
Dünya Altın Konseyi’nin verilerine göre, 2023 yılı itibarıyla dünyada toplam 208.874 metrik ton altın çıkarılmış durumda. Bu miktar yaklaşık olarak 6,7 milyar ons altına denk geliyor. Güncel piyasa verilerine göre (5 Mayıs 2025), altının ons fiyatı 3.312 USD civarında. Bu, dünyadaki tüm altının toplam değerinin yaklaşık 22,24 trilyon USD’ye ulaştığını göstermekte.
Amerikan Merkez Bankası’nın (Federal Reserve) verilerine göre, 2023 yılında dünya genelinde fiziksel olarak dolaşımda bulunan Amerikan doları miktarı ise 2,3 trilyon USD civarında. M1 para arzı bağlamında baktığımızda bu rakam 20 trilyon ABD doları, M2 21-22 Trilyon dolar, M3 ise 30 trilyon dolar civarında. Ancak ABD’nin toplam borcu çok daha yüksek bir seviyede bulunuyor ve yaklaşık 33 trilyon USD’ye ulaşmış durumda.
Bu verileri karşılaştırdığımızda iki önemli sonuç ortaya çıkıyor:
- ABD’nin toplam borcu (33 trilyon USD), dünyadaki fiziksel dolar miktarının (2,3 trilyon USD) hatta en geniş kapsamlı para arzı olan M3’ün de üstündedir.
- ABD’nin borç tutarı, dünya genelindeki toplam altın rezervlerinin değerini (22,24 trilyon USD) bile geride bırakmaktadır.
ABD’nin bu soruna yönelik en olası çözümü, enflasyon yaratma politikasıdır. Enflasyon, borçların reel değerini azaltmanın ve aynı zamanda para arzını genişleterek emisyon ile senyoraj gelirleri elde etmenin en etkili yöntemlerinden biri olarak bilinmektedir. Para arzının genişletilmesi, hem devlet gelirlerini artırmakta hem de borcun reel anlamda küçülmesini sağlamaktadır. Yıllardır Türkiye’de uygulanan bir yöntem.
Bu bağlamda, Donald Trump döneminde oluşturulan “deli” imajının, hızlı ve radikal kararlar alınmasını kolaylaştırmak adına stratejik bir işlev gördüğü düşünülebilir. Zira enflasyon politikalarının uygulanması, bürokratik ve siyasi engellerle karşılaşabilmektedir. Bu tür bir liderlik tarzı, geleneksel bürokratik süreçleri bypass ederek, enflasyonist politikaların daha hızlı hayata geçirilmesine olanak tanıyabilir. Bu yöntemde tanıdık sanırım.
ABD’deki enflasyonun küresel ekonomik piyasaları canlandırabileceği yönündeki görüşler, teorik olarak doğru bir temele dayanmaktadır. Ancak günümüz küresel ekonomik koşulları ve ABD dolarının mevcut durumu, bu teorinin geçerliliğini düşünmemizi sağlamaktadır. Geçmişteki ekonomik dinamiklerin aksine, ABD ekonomisi ve doların küresel konumu, önemli değişimlere uğramıştır.
Öncelikle, merkez bankalarının (resmi kalpazanların) altın alımlarını artırması, küresel finansal sistemde güven sorunlarının ortaya çıktığının bir göstergesidir. Merkez bankalarının kendi bastıkları para birimlerine olan güvenlerinin azalması, rezerv yönetiminde altına yönelimi hızlandırmıştır. Bu durum, kağıt para sistemine olan güvenin zayıfladığını ve finansal istikrarın tehdit altında olduğunu işaret etmektedir.
Ayrıca, küresel ticaret politikalarındaki değişimler, serbest ticaret ilkelerinin yerini korumacı yaklaşımlara bırakmasına neden olmuştur. Artan dış ticaret vergileri ve kısıtlamalar, küresel ekonomik iş birliğine zarar vermekte ve ticaret savaşlarını tetiklemektedir. Bir dönem liberal ekonomik politikaların savunucusu olan ülkelerin dahi, bu yaklaşımdan uzaklaştığı görülmektedir.
Görünüşe göre dünya vatandaşları ve hükümetleri olarak ortada bir cenazemiz var. Ya bu cenazeye omuz atıp sırtımızda taşıyarak defnedeceğiz, yâda bizde tabutun içine gireceğiz. Normal şartlarda ilk senaryo daha olası görülürdü. Ama şimdi mahalleden bir abi (Çin) daha çıktı. Diğer abi adaylarını söylemiyorum bile. Herkes mıntıkasına işaret bırakıyor. Kendilerince abilik yapmaya çalışıyor. Hasımlarına tehditler (politik veya ekonomik) yağdırıyor. Bu durumda maalesef siyasi gerilimin artmasına neden oluyor.