Özet
1929 Buhranı, kapitalist sistemin tarihindeki en büyük krizlerden biri oldu. Büyük Buhran’ın yüzüncü yılına yaklaşırken küresel ekonomi üzerinde yaşanan benzer kırılganlıkların izlerini sürmek ve buhrana yol açabilecek yapısal faktörleri analiz etmek son gelişmelerle birlikte önemli hale geldi.
Bu yazıda borç dinamikleri, gelir eşitsizliği, para politikaları, jeopolitik riskler ve teknolojik dönüşüm ekseninde 2029’a doğru yol alırken 1929 ile arasında tarihsel ve yapısal paralelliklerin bulunup bulunmadığı kurgulanacaktır. Temel amaç, potansiyel bir küresel krize dair ampirik ve kavramsal değerlendirmeler sunmaya çalışmaktır.
Giriş
1929 yılında ABD’de borsanın çökmesiyle başlayan Büyük Buhran, kısa sürede küresel bir ekonomik felakete dönüşmüş ve milyonlarca insanı etkileyen işsizlik, yoksulluk ve sosyal çöküntüyle sonuçlanmıştır (Kindleberger, 1973). Kitlesel bir talep yetersizliğini izleyen ekonomik çöküş ve işsizlik olgusu bağlamında klasik iktisadi paradigma önemli ölçüde erozyona uğramıştır.
Aradan bir asra yakın zaman geçmesine rağmen, küresel kapitalist sistemin dönemsel kriz eğilimleri, “tarih tekerrür edebilir mi?” sorusunu gündeme getirecek biçimde kendini hissettirmektedir. Nitekim 2008 Küresel Mali Kriz adı verilen çalkantılı dönemde de, yıkıcı sonuçlarına bakarak şu sorular sıkça sorulmuştu:
- Keynes yeniden mi doğdu?
- Marks’ın kapitalizm konusundaki kehanetleri doğru muydu?
- Bu mucizevi (!) sistem acaba tamamen bitme noktasına mı geldi?
Bu minvalde çokça soru serdedilmiş olmuştu olmasına ama günümüzde meydana gelen ticaret savaşları ve yeni çılgınlık halleri o dönemde hemen hiç mevzu bahis olmamıştı. Şimdi bu olağan dışı halin içeriği üzerinde yoğunlaşılabilir.
1. Büyük Buhran’ın Temel Dinamikleri
1929 krizinin temel nedenleri arasında spekülatif balonlar, gelir eşitsizliği, yüksek borçlanma oranları ve regülasyondan uzak finansal sistem yapısı yer almıştır(Galbraith, 1955). Borsanın aşırı değerlenmesi ve bankacılık sektöründe yaşanan zayıflıklar, sistemik bir çöküşün zeminini hazırlamıştır. Bu dönemde üretim kapasitesinde meydana gelen artışa mukabil talepte yeteri beklenen artışın gerçekleşmemesi, stokların genişlemesine ve fiyatların düşmesine yol açmıştır. Spekülatif borsa balonlarından meydana gelen patlamanın tarihin o zamana kadar kaydettiği en büyük ekonomik krizi tetiklemesi zor olmamıştır.
2. Günümüz Ekonomik Göstergeleri ve Kriz Riski
Günümüz ekonomik koşullarında, aradan yüz yıl geçmesine ve onca yapısal değişim yaşanmasına rağmen 1930’lardaki koşullarla giderek önemli ölçüde bir benzeşen bir manzara ortaya çıkmaya başlamıştır. Makro ekonomik veriler açısından yüz yıl sonra, yüz yıl önceki bir kabusun tekrarlanma olasılığı bulunmaktadır.
Küresel Borçluluk ve Finansal Kaldıraç Etkisi
Bu göstergelerden ilki olan borç verileri ele alınacak olursa, Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) verilerine göre, 2024 itibarıyla küresel borç miktarının toplam 315 trilyon doları aştığı görülmektedir. Bu rakam, dünya GSYİH’sının yaklaşık üç katına karşılık gelmektedir (IIF, 2024). Borç/GSYİH oranlarındaki artış, özellikle gelişmiş ülkelerde sistemik bir risk oluşturabilecek düzeye gelmiştir.
Gelir Eşitsizliği ve Sosyal Gerilimler
OECD (2023) verilerine göre, üye ülkelerdeki ortalama gelir eşitsizliği seviyesi 1980’lere kıyasla anlamlı biçimde artmış, servetin en üst %1’lik kesimde yoğunlaşması hız kazanmıştır. Bu durum, tüketici talebinde daralma ve sosyal huzursuzluk risklerini beraberinde getirmektedir. Küreselleşmenin refah getireceği şeklinde 1980’lerde ortaya atılan iddialar dünyanın pek çok bölgesi için fakirliğin derinleşmesi biçiminde tezahür etmiştir.
Para Politikaları, Enflasyon ve Stagflasyon Riski
Özellikle Pandemi sonrası dönemde uygulanan genişlemeci para politikaları, 2021-2023 yıllarında başta ABD ve AB olmak üzere birçok bölgede yüksek enflasyon ortamı yaratmıştır (IMF, 2023). Bu dönemde Türkiye’de, yeni bir hükümet rejiminin denendiği boz bulanık ortamda tam bir faciaya dönüşen enflasyonun dizginlenememesi olgusunda rastlanan rakamlar kadar uçuk bir manzara arz etmese de dünyanın 1970’lerdeki petrol krizi sonrası yaşamış olduğu en önemli enflasyonist dönem arzı endam etmiştir. Faiz artışlarıyla bastırılmaya çalışılan bu süreç ekonomik büyümeyi yavaşlatmış ve stagflasyon olasılığını güçlendirmiştir. Türkiye için mehter marşı ivmesinde bir ileri iki geri biçiminde ortaya çıkan para politikaları, faiz ve döviz kuru dengesizlikleri kadar güçlü olmamasına karşın dünyada da bu konuda belirsizlik eğilimi güçlü görünmektedir.
Teknolojik Dönüşüm ve İşgücü Krizi
Yapay zekâ ve otomasyonun iş gücü üzerindeki etkileri, üretkenliği artırsa da, aynı zamanda emek piyasasında yapısal işsizlik riski yükselmektedir. Bu dönüşüm, geçmişte sanayi devriminin ve 1930’lardaki mekanizasyonun yarattığı travmalarla önemli ölçüde benzerlik taşımaktadır (Brynjolfsson & McAfee, 2014).
Jeopolitik Riskler ve Enerji Güvenliği
İki yıldır devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, Çin-Tayvan arasında sık tırmandırılan gerilim dalgası ve Orta Doğu’da bitmek tükenmek bilmeyen çatışmalar enerji fiyatlarının dalgalanmasına ve tedarik zincirlerinde kırılmalara neden olmaktadır. Suriye iç savaşında 600 bine yaklaşan kayıplara İsrail-Gazze savaşında 50 bin insanın katledilmesi eklendiğinde, özellikle dünyanın en büyük enerji merkezi olan Orta Doğu için jeopolitik risklerin ne denli önemli olduğu anlaşılabilir.
Nitekim tarihsel olarak, 1930’lar da dahil olmak üzere jeopolitik krizler, ekonomik depresyonları derinleştiren etmenler arasında yer almıştır (Tooze, 2018). Küresel Mali Kriz’in yaşandığı 2008 koşullarında bile 3000 doları bulmayan altın fiyatları günümüzde her gün rekordan rekora koşarak 3500 dolara doğru yol almaktadır. Türkiye’deki krizlere karşı alışkanlık kesp etme durumuna benzer biçimde dünya için de benzer bir psikolojik hal ortaya çıkmış gibidir. Reel ekonominin daraldığı ve finansal rant ekonomisinin gayri menkul balonlarıyla birlikte yeniden hortladığı günümüz ekonomik koşulları hiç de geleceğe kolaylıkla taşınabilir görünmemektedir.
3. Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme
Belirleyici Faktörler | 1929 Büyük Buhran Göstergeleri | 2020’lerde Yaşanan Küresel Riskler |
Finansal Spekülasyon | Yüksek borsa balonu | Kripto varlıklar, teknoloji hisseleri |
Borçluluk | Bankacılıkta aşırı kaldıraç | Küresel kamu-özel borcu zirvede |
Gelir Dağılımı | Eşitsizlik yüksek | Eşitsizlik çok daha derinleşmiş |
Regülasyon Eksikliği | Banka iflasları yaygın | Gölge bankacılık sistemi genişlemiş |
Jeopolitik Gerilim | Ticaret savaşları | Çoklu sıcak çatışma ve ticari kutuplaşma riski yüksek |
Sonuç
ABD’nin diğer ülkelere yüksek gümrük vergileri uygulamaya başlaması, tarihsel olarak 1929 Büyük Buhranı’nın sonuçları ve sebepleriyle güçlü paralellikler taşımakta ve dünyada günümüzde benzer bir sürecin yaşanma olasılığını hatıra getirmektedir.
Büyük Buhran başladıktan kısa süre sonra, ABD Kongresi Smoot-Hawley Tarife Yasasını kabul etmiş (1930), bu yasa, yüzlerce ithal ürüne yüksek gümrük vergileri koymuştur. Amaç, günümüzde olduğu gibi, Amerikan üreticilerini korumak olarak belirlenmiştir. Buna rağmen, günümüzde sadece Çin’in cesaret edebildiği biçimde 1930’larda Avrupa ülkeleri buna misilleme yapmıştır. Sonuçta 1930’ların yarattığı dalgada küresel ticaret hacmi %50’ye yakın oranda daralmış ve buhran ABD dışına hızla yayılmıştır. Buradan türetilen sonuç, korumacılığın krizi çözmek yerine derinleştirmesi olmuştur.
Özellikle Trump’ın ikinci döneminden döneminden itibaren bu sarmal 1930’lardakine benzer bir hale doğru evrilmeye başlamıştır. Trump öncesi Biden döneminde de belirli ölçüde devam ederek 2024 sonrası dönemde özellikle “temiz enerji”, “çip üretimi” gibi stratejik alanlarda korumacı önlemler artmıştır. Çin’e karşı yüksek gümrük tarifeleri, özellikle teknoloji ve çelik gibi alanlarda uygulanmaya başlanmıştır. ABD, “önce Amerika” politikasıyla çok taraflı ticaret rejiminden uzaklaşmış, Büyük Buhran’ın yüzüncü yılına yaklaşırken, günümüz küresel ekonomisinin taşıdığı bazı yapısal riskler oldukça dikkat çekici hale gelmiştir.
ABD’nin korumacı ticaret politikaları, 1929 buhranına neden olan ya da onu büyüten eğilimlerle benzerlik göstermektedir. Bu nedenle 21. yüzyıl dünya ekonomisi daha çok kutuplu, daha dijital ve merkez bankaları çok daha aktif durumda pozisyon almaktadır. Bu aynı ölçekte bir krizin olmayabileceğini ama yeni bir tür küresel durgunluk veya kutuplaşma sürecinin tetiklenebileceğini düşündürmektedir. Buna rağmen küresel durgunluğa neden olması kesin görülen bu adımlar “yeni bir küresel krizin altyapısını” oluşturması açısından işaret fişeği olarak algılanmalıdır.
Bu benzerlikler, birebir benzer bir çöküşe işaret etmese de, küresel düzeyde bir krize dair uyarı olma özelliklerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Güncel ekonomik yönetişim yapılarının bu sinyalleri dikkate alarak sistemsel reformlara yönelmesi, olası bir buhranın etkilerini azaltmada belirleyici rol oynayacaktır.
Özellikle Türkiye gibi son bir kaç yıldır enflasyon-kur-faiz sarmalından geçen ve bu verilere istikrar kazandırmak adına yapmak zorunda olduğu mali fedakarlıklar göz önünde bulundurulduğunda 2001 krizinin ortaya çıktığı zemine evrilme olasılığı taşıyan ülkelerin, dünya ekonomisinin yeni trendlerini daha iyi okuması ve yapısal reformlara yönelerek önlemlerini alması büyük öneme haizdir.
Kaynakça
Brynjolfsson, E., & McAfee, A. (2014). The Second Machine Age. W. W. Norton & Company.
Galbraith, J. K. (1955). The Great Crash 1929. Houghton Mifflin.
IMF (2023). World Economic Outlook. https://www.imf.org/
International Institute of Finance (IIF) (2024). Global Debt Monitor. https://www.iif.com/
Kindleberger, C. P. (1973). The World in Depression 1929–1939. University of California Press.
OECD (2023). Income Inequality Data. https://www.oecd.org/
Tooze, A. (2018). Crashed: How a Decade of Financial Crises Changed the World. Viking.