Sönmüş Devrimci Ocak: Sultan Galiyev ve Devrimin Yön Değiştiren Meşalesi

By Zekai ÖZDEMİR

Sönmüş Devrimci Ocak: Sultan Galiyev ve Devrimin Yön Değiştiren Meşalesi

By: Zekai ÖZDEMİR

Özet

Bu makale, Sultan Galiyev’in Sovyet Marksizm’ine yönelttiği eleştiriler çerçevesinde geliştirdiği anti-emperyalist, kültürel olarak köklenmiş Doğu merkezli sosyalizm vizyonunu tarihsel, sosyolojik ve teorik açılardan inceler. Galiyev, Avrupa’nın devrimci enerjisinin tükendiğini ve devrimci mücadelenin odağının sömürge halklara, özellikle de İslam coğrafyasına ve Asya kıtasına kayması gerektiğini savunmuştur. Bu bağlamda, “sönmüş devrimci ocak” kavramı üzerinden Batı merkezli devrim tahayyülüne getirdiği eleştiriler; iç emperyalizm, ulusal-kültürel direniş ve Doğu halklarının özgün devrimci potansiyeli gibi kavramlarla birlikte analiz edilecektir. Galiyev’in fikirlerinin çağdaş post-kolonyal teoriler, Üçüncü Dünya sosyalizmi ve kimlik siyaseti bağlamında ne ölçüde yankı bulduğu da değerlendirmeye alınacaktır.

1. Giriş: Devrimin Coğrafi Kayması ve “Sönmüş Devrimci Ocak”

Avrupa’nın sanayi toplumlarına geçiş süreci, modern devrimlerin başlıca zeminini oluşturmuş; 1789 Fransız Devrimi’nden 1848 devrimlerine, Paris Komünü’nden 1917 Ekim Devrimi’ne uzanan çizgide devrimci enerji Batı merkezli bir özne (Avrupa işçi sınıfı) üzerinden kavranmıştır. Ancak 20. yüzyılın başlarında, bu öznenin devrimci potansiyelini kaybettiği yönünde eleştiriler ortaya çıkmaya başlamıştır. Sultan Galiyev’in “sönmüş devrimci ocak” nitelemesi, bu tarihsel kırılmayı işaret eder. Galiyev’e göre Avrupa işçi sınıfı, artık devrimci bir güç değil, emperyalist sistemin bir uzantısı hâline gelmişti.

Bu bağlamda Galiyev, devrim meşalesinin yönünün Asya ve Afrika’daki ezilen halklara, özellikle de İslam toplumlarına kayması gerektiğini savunmuştur. Bu tespit, Marksist devrim teorisinde derin bir sarsıntı yaratacak nitelikteydi.

2. Sultan Galiyev’in Yaşamı ve Devrimci Dönüşümü

Sultan Galiyev, 1892 yılında Rusya İmparatorluğu’na bağlı Ufa bölgesinde Müslüman bir Tatar ailesinde dünyaya geldi. Medrese ve Rus usulü modern eğitim kurumlarında öğrenim gördü. Genç yaşta Kazan’da öğretmenlik yaparken, devrimci çevrelerle tanıştı. 1917 Ekim Devrimi sırasında Bolşevik Parti’ye katıldı ve hızla Müslüman halklar içinde sosyalizmi yaymak amacıyla önemli görevlere getirildi.

1918’de Müslüman Komünist Teşkilatı’nı kurarak, İslam coğrafyasında Bolşevik devriminin etkisini artırmak istedi. Ancak kısa süre içinde, Sovyetler Birliği’nin Müslüman halklara yönelik merkeziyetçi ve asimilasyoncu politikalarına karşı eleştiriler geliştirmeye başladı. Stalin’in yükselişiyle birlikte “milliyetçilik” ve “pantürkçülük” suçlamalarıyla tutuklandı, sürgün edildi ve 1940 yılında kurşuna dizilerek öldürüldü.

3. İç Emperyalizm ve Sovyetlerin Kolonyal Yapısı

Galiyev’e göre, Çarlık Rusyası’nın sömürgeci mirası, Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesiyle yok olmamış; yeni bir biçim alarak devam etmiştir. “İç emperyalizm” kavramı, bu durumu tanımlamak için kullandığı en çarpıcı terimlerden biridir. Ona göre, Rusya’daki merkezî yapı, çevredeki Müslüman halklara yönelik ekonomik sömürü, kültürel baskı ve siyasal tahakkümünü sürdürmekteydi.

Sovyetler, teoride halkların kardeşliği ve eşitliği ilkesine dayansa da, pratikte bu halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkını tanımıyor, onları Rus kültürü içinde eritmeye çalışıyordu. Bu durum, klasik Marksist enternasyonalizmin çöküşü olarak değerlendirilebilir. Galiyev, bu sahte enternasyonalizme karşı anti-emperyalist ve yerli enternasyonalizmi savunmuştur.

4. Asya Merkezli Sosyalizm: Ulusal ve Kültürel Özgünlüğün Önemi

Galiyev’in teorisinin merkezinde, sömürge halkların özgün tarihsel, kültürel ve dinsel dinamikleri üzerine inşa edilmiş bir sosyalizm anlayışı vardır. Ona göre Doğu halkları, Batı’nın seküler ve materyalist sosyalizminden farklı olarak, ahlaki değerlere dayalı, kolektivist geleneklerle uyumlu bir sosyalizm inşa edebilirlerdi. Bu düşünce, İslam’ın sosyal adalet, yardımlaşma, eşitlik gibi ilkeleriyle sosyalist ideallerin bağdaşabileceği tezini içeriyordu.

Galiyev, bu noktada, Marksizmin katı biçimde Batı tarihsel deneyimine dayanan evrimsel şemasını reddeder. Doğu halklarının sosyalizme ulaşmak için kapitalist aşamayı yaşamalarına gerek olmadığını, çünkü zaten kolektif yaşam deneyimlerine sahip olduklarını savunur. Bu yaklaşım, Sovyet Marksizmi’nin “aşamalı ilerleme” paradigmasıyla açık bir çelişki içindedir.

5. Sömürgeler Enternasyonali: Yeni Bir Devrimci Cephe

Sultan Galiyev’in en radikal önerilerinden biri, Sömürgeler Enternasyonali adını verdiği yapıydı. Bu öneri, Batı merkezli Komintern’in yerine, Asya ve Afrika’daki halkların oluşturacağı bir ittifakı öneriyordu. Galiyev’e göre, devrim artık Avrupa proletaryasının değil, ezilen ulusların öncülüğünde gerçekleşmelidir.

Bu yapı, yalnızca sınıfsal değil, aynı zamanda ulusal ve kültürel kurtuluşu da hedeflemelidir. Galiyev’in öngördüğü bu enternasyonalizm, Batı’nın tarihsel misyonuna meydan okumakta ve ilk kez dünya devrimini merkez değil çevre üzerinden düşünmeye çağırmaktadır. Bu yaklaşım, günümüzdeki postkolonyal sosyalist teoriler için de öncü niteliktedir.

6. Postkolonyal Kuramlar Bağlamında Galiyev

Galiyev’in fikirleri, Edward Said, Frantz Fanon, Samir Amin gibi düşünürlerin geliştirdiği postkolonyal kuramlarla şaşırtıcı biçimde örtüşmektedir. Özellikle Fanon’un “sömürgeleştirilmiş bilinç” kavramı ile Galiyev’in kültürel asimilasyona yönelik eleştirileri arasında güçlü paralellikler vardır. Her ikisi de özgürleşmenin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel, psikolojik ve dilsel bir kopuş olduğunu savunur.

Benzer şekilde, Samir Amin’in “Bağımsız Sosyalizm” anlayışı, Galiyev’in yerli sosyalizm vizyonuna yakındır. Bugün Latin Amerika’da gelişen “Buen Vivir” gibi yerli halklara dayalı sosyal adalet anlayışlarında da Galiyev’in izleri sürülebilir.

7. Türkiye’de Galiyev Düşüncesinin Yankıları

Sultan Galiyev’in düşünceleri Türkiye’de özellikle 1960’lardan sonra sol entelektüel çevrelerde yankı bulmuştur. Mihri Belli, Doğu Perinçek gibi isimler, Galiyev’i “Doğu tipi sosyalizmin teorisyeni” olarak görmüşlerdir. Ayrıca Kürt meselesi, Alevilik ve Türk-Kürt ilişkileri üzerine düşünen bazı Marksist çevreler, Galiyev’in iç emperyalizm eleştirisinden etkilenmişlerdir.

Günümüzde Türkiye’de İslamcı ve sol çevrelerin kesişim noktalarında, onun önerdiği gibi kültürel değerleri dışlamayan bir sosyalizm anlayışına olan ilgi yeniden canlanmaktadır.

Sonuç: Galiyev’in Meşalesi Yanıyor mu?

Sultan Galiyev, Avrupa’nın devrimci enerjisinin tükendiğini sezerek devrimci tahayyülün yönünü Doğu’ya çevirmiştir. “Sönmüş devrimci ocak” kavramı, sadece Avrupa işçi sınıfının durgunluğunu değil, Batı’nın devrimci tahayyülünün kolonyal körlüğünü de ifşa eder.

Bugün hâlâ dünyada ezilen halkların bağımsızlık mücadeleleri devam ederken; Galiyev’in düşüncesi yalnızca tarihsel bir belge değil, aynı zamanda geleceğe dönük bir siyasi vizyon olarak da değerlidir. Sosyalizmin yalnızca ekonomik değil, ahlaki, kültürel ve ulusal temeller üzerinde inşa edilebileceğini savunması, onu klasik Marksist çizgiden ayırmakta ve günümüz dünyasında daha anlamlı kılmaktadır.

Yorum yapın