Soğuk ve karlı Moskova günleri… Ülkelerini, yuvalarını, sevdiklerini ve hatta kimliklerini geride bırakıp idealleri uğruna Moskova’ya Marksizm’i öğrenmeye giden komünistler/öğrenciler…
Kar Kokusu kitabı ilk olarak 1998 yılında yayınlandı. Kitap adını hikayenin geçtiği atmosferden almaktadır. Karakterlerden bazıları karın kokusunu alır ve hatta öyledir ki kar kokusunu almayan gerçek bir Moskovalı olamamıştır.
Kar Kokusu romanında Ahmet Ümit, Türkiye Komünist Partisi (TKP) tarafından partiye hizmet etmiş ama çeşitli nedenlerle (gözden uzaklaşmaları, Marksizm’i öğrenmeleri vb.) Moskova’ya gönderilen parti üyelerinin/öğrencilerin hikayeleri çerçevesinde kolektif çiftlik içinde gerçekleşen ve kan donduran bir cinayeti okuyucusuna aktarmakta ve okuyucusunu katilin kim olduğunu bulmaya sevk etmektedir.
Ülkede (Türkiye’de) değişen siyasi anlayış dolayısıyla komünizmi bitirmeye yönelik stratejinin bir sonucu olarak partiye bir ajan sızmış ve bu ajan olayların bunu gerektirmesi dolayısıyla Moskova’ya, Kurkino’ya (Moskova’da hikâyenin geçtiği köy) kadar gelmiştir. Kurkino’daki kolektif çiftlikte, çiftliğe bir ajanın sızdığı KGB tarafından bilinirken kolektif çiftlik içerisinde meydana gelen cinayet, çiftlikteki köstebeğe ilişkin şüpheleri ve önlem çabasını da pekiştirmiştir. Bu aşamadan sonra okuyucu olarak bizler gerçekleştirilen cinayet soruşturmaları çerçevesinde köstebeğin ve katilin kim olduğunu araştırmaya başlıyoruz.
Kitabın cinayet ve Rus istihbaratı ile Türk istihbaratı arasındaki çıkar çatışması etrafında işlendiğini ifade etmek mümkündür. Cinayetin neden işlendiği sorusu ve kollektif çiftlik içerisindeki köstebeğin kim olduğuna ilişkin kuşku bütün bir kitap boyunca kitabın karakterleri ile birlikte okuyucuları düşünmeye sevk ediyor.

Kitabı henüz okumamış olan kimselerin olabileceğini de göz önüne alarak kitaba ilişkin daha fazla ipucu veya önbilgi vermeden, kitabı okurken kitaptan kendime ilişkin bulduğum bazı şeylere de bu yazı vesilesiyle değinmek isterim:
Yarı otobiyografik olan bu kitapta (Ahmet Ümit’in 1985 yılında TKP tarafından Moskova’ya gönderildiği bilinmektedir) geçen bazı şeylerin (en azından deneyimlerim çerçevesinde) günümüzde halen aynı istikamette sürdüğünü ifade etmem yanlış olmayacaktır. Kitapta bir karakter, 1980’li yılların ortalarında dünyanın dört bir yanından Marksizm’i öğrenmek amacıyla Moskova’ya gelen öğrencilerin ilk aşamada sağlık kontrollerinden geçtiklerini, okula kaydolma telaşını atlatınca ders programını öğrenmek ve gerekli diğer prosedürleri yerine getirmek için bilmedikleri bu yerde oradan oraya koşturduklarını, kimsenin kimseye kısacık zaman bile ayır(a)madığını ifade etmektedir.
Moskova’ya geldiğimde deneyimlediğim şeyleri buradayken bir kitapta okumak bana farklı bir duygu hissettirdi. Buraya gelirken amaçladığım şeyler arasında Marksizm’i öğrenmek/pekiştirmek yoktu ancak eğitim almaya geldiğim üniversite, broşürlerinde 160 farklı ülkeden öğrencisinin bulunduğunu belirtiyordu. Bu da sanıyorum ki dünyanın dört bir yanı eder.
Geldiğimizde bizi “geçici yurt” şeklinde nitelendirdikleri, sağlıklı olduğunuzu belgeleyemeden kalıcı bir odaya geçemediğiniz bir yurda yerleştirdiler. Sağlıklı olduğumuzu kanıtladık, öğrenci belgesini aldık, ders programını öğrendik derken kitapta aktarılan durumun birebir aynısını yaşamıştık. Yine aynı karakter, Rusların bir yandan uzaya istasyon kurabilecek güçte olduklarını, diğer yandan alışverişlerde hala abaküs kullanmak suretiyle hesap yaptıklarını aktarmaktadır. Bu ikilemin de burada halen devam ettiğini aktarmak yanlış olmayacaktır.
Elbette günümüzde alışveriş sırasında hesaplamaların abaküs kullanılarak yapıldığını kastetmiyorum ancak Moskova’ya ilk geldiğimde bir tarafta üniversiteye girişte yüz tanıma sisteminin olduğu, diğer tarafta yurda ilişkin kayıtların halen kara deftere tutulduğunu görmek beni şaşırtmıştı.
Burada uzunca bir zaman geçirmemiş olmakla birlikte Rusça hazırlık derslerinde okuduğum/duyduğum bazı sokaklara, yapılara ve şehri turlarken bazılarına uğradığım metro istasyonlarına kitapta rastlamamın Moskova’ya ilişkin farkındalığımı artırdığını ifade edebilirim. Ayrıca Kar Kokusu’nu okumak, kitapta geçen ve daha önce gidip görme fırsatı bulamadığım sokaklara, yapılara ya da metro istasyonlarına karşı içimde bir görme arzusu oluşturdu. Sözün özü, kitap burada yaşamanın getirdiği hissiyatı daha derinden anlamama yardımcı oldu. Polisiye seven değerli okuyuculara da bu vesileyle tavsiye ederim.
Kitabı okumadan kar kokusunun burnumda oluşturduğu hissi yaşatmanız ve olanları aktarma diliniz bende kitabı okuma isteği oluşturdu. Bu güzel ve açıklayıcı metni kaleme aldığınız için teşekkür ederken bu tarzda duygular uyandıran metinlerinizin devamı ister başarılarınızın devamını dilerim. Saygı ve sevgilerimle…