Kayahan’ın ünlü şarkısından mülhem, artık bir aşk veya savaş hikayesine dönme potansiyeli taşıyan yapay zekanın eğitimi maruz bıraktığı bir felaketle ilgili olarak kısa bir süre önce yaşanmış bir hikâyeyi aktaracağım bugün…
Dünyayı kasıp kavuran ve Çin eksenli Deepseek’in devreye girmesiyle yapay zekâ savaşlarının öznesi olan yapay zekânın ne anlama geldiğini, bu alanın öncüsü olan Sam Amca’nın topraklarında geliştirilen ChatGPT’nin kendisine sordum. Aynen şöyle cevap verdi muhterem ve muazzez kardeşimiz:
Yapay zekâ, insan zekasını taklit eden ve problem çözme, öğrenme, algılama, karar verme gibi yeteneklere sahip olan bilgisayar sistemlerini ve algoritmaları ifade eder. Yapay zekâ, makinelerin insan benzeri bilişsel işlevleri yerine getirmesini sağlamak amacıyla geliştirilmiştir.
Diğer ünlü yapay zekâcı arkadaşımız olan Dragon topraklarının bir ürünü DeepSeek ise aynı soruyu şöyle yanıtladı:
Yapay zekâ (YZ), bilgisayarların veya makinelerin insan benzeri düşünme, öğrenme, karar verme ve problem çözme yeteneklerini taklit etmesini sağlayan bir teknolojidir. Yapay zekâ, verileri analiz ederek, desenleri tanıyarak ve bu bilgileri kullanarak belirli görevleri yerine getirebilir. Bu süreç, genellikle makine öğrenmesi, derin öğrenme, doğal dil işleme ve bilgisayarlı görü gibi alt alanları içerir.
Bunlar sıradan herkesin ulaşabileceği sonuçlar elbette ve aşağı yukarı verdiği cevaplar aynı kapıya çıkıyor. Şimdi bizi ilgilendiren ve en etkili vuruşun olacağı soruya gelelim:
34 sorunun sorulduğu, her soru için beş seçeneğin olduğu bir sınavda iki farklı öğrencinin aynı sorulardan 27 doğru cevabının olma ve aynı yanlışlardan 7 yanlışının bulunma olasılığı nedir?
Bu sorunun cevabının ne olacağını hesaplamak için önce ChatGPT’ye başvurdum ve aşağıdaki cevabı aldım.
Hesaplamalar sonucunda, iki öğrencinin aynı 27 soruyu doğru, aynı 7 soruyu yanlış yapma olasılığı yaklaşık 4.26×10−334.26 \times 10^{-33}4.26×10−33 yani son derece düşük bir ihtimal olarak bulunmuştur. Bu, neredeyse imkânsız denecek kadar küçük bir olasılıktır.
Buna göre iki öğrencinin, aynı 27 soruyu doğru yapması ve aynı 7 sorunun cevabını aynı yanlış cevabı işaretleyecek biçimde vermesi neredeyse imkânsız görünmektedir. Deepseek kardeşimiz de aynı soruya benzer bir cevap lütfetti.
İki öğrencinin aynı 27 doğru ve 7 yanlış cevabı verme olasılığı yaklaşık olarak 4.14×10−144.14×10−14’tür. Bu, oldukça düşük bir olasılıktır ve pratikte neredeyse imkansız kabul edilebilir. Bu hesaplama, öğrencilerin cevaplarının tamamen rastgele olduğu varsayımına dayanmaktadır. Gerçek hayatta, öğrencilerin bilgi düzeyleri ve çalışma yöntemleri gibi faktörler bu olasılığı etkileyebilir.
Bu yapay zekâ bilmecesinden neden bahsettim peki?
Şu sebepten: Ocak ayında yapmış olduğum bir sınava iki ayrı öğrencinin verdiği doğru ve yanlış cevapların birbiriyle tıpatıp aynı olması yüzünden olayın izini sürüp (elbette öğrencilere “sıfır” almanın hazzını tattırdıktan sonra) ulaştığım sonuç yüzünden. Aynı soruların cevaplarının doğru olması elbette doğru “tek” olduğu için bir ölçüde makul görülebilir ama aynı yanlış cevaplarda ittifak etmek, ya baş başa verip sınav boyunca kanka pozisyonunu korumakla açıklanabilirdi ya da işin içinde başka bir şey vardı…
İşte ben de o başka şeyin izini sürdüm. Öğrenciler bütünlemeye geldiklerinde yerlerini ayırdım öncelikle. Hatta izole ettim sınıftan. Kimseye isimlerinden söz etmedim ama bireysel olarak da insanı etkileyen “adın çıkacağına canın çıksın” atasözünün etkisinde kalmış olmalıyım. Kimsenin canı çıkmadı çok şükür bu ibretlik vakada ama ders geçme bakımından bu iki öğrenci “hayatlarının dersini” aldılar. Bütünleme sınavında aldıkları not ise zaten geçmelerine yetmedi.
Sınav sonrası odama uğramalarını söyledim ve bu olasılıkları zorlayan durumun nereden kaynaklandığını sordum öğrencilere elbette. Yaklaşık 30 dakika süren görüşmemizde uzun süren bir kem küm sürecinin ardından 25. dakikada birisinin dilinden “eğitim politikalarımızı, ölçme ve değerlendirme tekniklerimizi, hatta ezbere bildiğimiz her şeyi değiştirme potansiyeli taşıyan” şu kısa cümle döküldü: Hocam, soruları yapay zekaya çözdürdük.
Bu yöntemi nasıl kullandıkları, sınavda buna nasıl cüret ettikleri ve nasıl yaptıkları ile ilgilenmedim, kendilerine önceden verdiğim söze sadık olmanın bir gereği olarak ama ortaya çıkan sonuçtan epey ürktüğümü itiraf etmeliyim. Bir yandan da sevinçliyim. Her sınav için sorduğum soruları ayrı ayrı ve zaman ayırarak hazırladığım için en az 7 soruda yapay zekaya ters köşe yaptırabilmenin mutluluğu olsa gerek bu. Bir mutluluk kaynağı olarak ne derece tatmin edici olduğu konusunda kuşkularım olmakla birlikte ders ölçme ve değerlendirme açısından elimde tek bir teknik kalmış olmasından dolayı fazla mutlu değilim elbette ama olayın vahametini anlamak bakımından manzara hayli ürkütücü görünüyor.
Her sınav için beş saat zaman ayırmak yerine beş saat zaman ayırarak her öğrenciyi tombaladan soru çekerek mülakat yapma tekniğinden başka elimde bir seçeneğin kalmamasından söz ediyorum. Bu nahoş yapay zekâ tecrübesinin öğrencilere yeni ufuklar açması ve öğrenme süreçlerini kolaylaştırması yerine gittikçe karmaşık bir manzaraya yol açması elbette istenen bir durum değil. Ayrıca insanlık, tarihin en ilginç dönemeçlerinden birinde trilyonlarca dolarlık sonuçları olacağı aşikâr olan bir yapay zekâ savaşını makro alemde sürdürmeye devam edecek.
Sadece bizim fakültede yaptığımız sınavların etkinliğini değil bilginin gelecekteki pozisyonunu da belirleyecek bu büyük savaşta ülke olarak nerede olduğumuz gibi kısır (ya da cevabı belli) tartışmalara girecek değilim ama bambaşka bir dünyaya adımımızı attığımızın farkına varmamız için bir örnek sunmaya çalıştım bu vesileyle.
Gazamız mübarek olsun!