Ersin Umdu’nun babası Abidin Amca’ya ithaf olunur. (3 Eylül 2015)
Yine bir seher vakti, Cahit nöbetçiydi. Her zamanki gibi, caddeleri ve sokakları dolaşıyor, Kadıköy’ün sessiz köşelerine asayiş getiriyorlardı. Oğlunun polis olmasını isteyen annesinin duaları kabul olmuş, Cahit mesleğine dört elle sarılmıştı. Her kış gecesi, ayazın ruhuna işlediği saatlerde, yaz akşamlarında ise gökyüzünde parlayan yıldızların altında nöbet tutardı. Yıldızlara her baktığında, sanki onlardan bir haber gelecekmiş gibi dalar giderdi. Hele sabah namazından sonra camiden çıktığında, yıldızların rengindeki ince değişimler, Cahit’in ruhuna tarifsiz bir huzur ve hayranlık bırakırdı.
Allah erlerinin sohbetlerine katılmayı severdi ama onu asıl etkileyen, sabah namazının tevhid âlemine açılan kapısıydı. O namaza yalnızca niyaz, yalvarış ve içten bir dua için giderdi. Diğer vakitlerde secdeye varırken gözlerinden yaş dökülmezken, sabah namazında ruhunu adeta sel basardı. Hayatında riyadan uzak, arı duru bir yaşam sürmüş, Yunus gibi kendi halinin farkında olmadan yaşayan biriydi. Kendi azığını bile paylaşır, sokakta kalmış kimsesizlere dağıtırdı. Kandil gecelerinde bu cömertliği daha da artar, eşi helva yapar, Cahit ise gece yarısı sokakta aç susuz yatanlara dağıtırdı. Ama onlar helvayı çiğnemeden yutarken, Cahit buna bakamaz, gözyaşlarını tutamazdı. Çünkü bu paylaşımı hevesle değil, kalbinin derinliklerinden gelen temiz bir niyetle yapıyordu.
O gece, yine bir nöbet sırasında, bir sokakta karanlık bir silüet gördü. Sırtı bükülmüş, omuzları çökmüş, ürkek bir serçe misali bir yaşlı adamdı bu. Cahit, yıldızların rehberliğinde sanki bir davet almışçasına arabayı durdurdu. Adımlarını hızlandırdıkça, düşünceleri gökyüzüne yükseliyordu. Kendi kendine, “Hakiki dost Tanrı gibi sırlı ve suskun olmalı,” diye düşündü. Kalbinde, “Ben kimsesizlerin dostuyum,” diye yankılanan bu sessiz dua, onu harekete geçirdi.
Yaşlı adamın yanına vardığında, “Amca, bu saatte bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Yaşlı adam, yorgun ve titrek bir sesle, “İki gündür açım,” dedi, ardından duraksadı. Gözleri dolmuş, sesi iyice kısılmıştı. “Camii avlusunda yatıyorum. Ne bir lokma yemek bulabildim, ne de sığınacak bir kapı. Evimi ve yolumu kaybettim… Çocuklarım da perişan olmuştur. Belki beni öldü sanmışlardır. Onlara ulaşmayı bile beceremedim,” dedi ve sustu. Yaşlı adamın bu sözleri, Cahit’in yüreğine bir hançer gibi saplandı. Boğazına bir düğüm oturdu, içi paramparça oldu. “Bu adam babam da olabilirdi,” diye düşündü. Yaşlı adamı nazikçe polis arabasına bindirdi. Amca mahcup bir edayla, “Evladım, sizi rahatsız etmek istemem,” dedi. Ama Cahit’in kalbi bu mahcubiyet karşısında daha da sızladı.
Arabada ilerlerken, yaşlı adam dua etmeye başladı. “Allah’ım, annemin mekânını cennet ettiğin gibi bu çocukların annelerinin mekânını da cennet et,” diye mırıldandı. Bu dua, arabada bulunan diğer polisleri bile gözyaşlarına boğdu. Zamanın nasıl geçtiği bilinmez, sabah ezanı okunurken yaşlı adam, “İşte bu sokak,” dedi. Cahit hemen arabadan inerek yaşlı adamın gösterdiği apartmanın zillerine bastı. Ama kimse yaşlı adamı tanımıyordu. Yine de ümitsizliğe kapılmadılar, başka sokaklara bakmaya devam ettiler.
Sonunda bir apartmanın zemin katında bir kadın, yaşlı adama dikkatle baktı. Cahit camı açarak, “Bu amcayı tanıyor musunuz?” diye sordu. Kadın bir anda, “Baba!” diye haykırdı. Bu feryat, gökleri yaran bir yıldırım gibi yankılandı. Cahit yaşlı adamı arabadan indirirken, kadın babasına koşarak sarıldı. Komşular bu duygusal sahneyi izlemek için dışarı çıkmıştı. O an ağlamayan tek şey, gökyüzündeki gayb yıldızıydı. Sanki Cahit’e tebessüm ederek bakıyordu.
Kadın, polisleri eve davet etti ve kahvaltı hazırladı. Cahit merakla, “O saatte neden camdan bakıyordunuz?” diye sordu. Kadın, “Rüyamda babam bana, ‘Kızım, cama gel, eve geliyorum,’ dedi. Bu yüzden ezan vaktinden beri camda bekliyordum,” diye yanıtladı. Bu bir keramet değil, bir kızın babasına duyduğu saf sevgiydi.
Cahit, kahvaltıdan sonra gökyüzüne baktı. Gayb yıldızını göremedi. Ama yüreğinde, o yıldızın varlığını her zaman hissedeceğini biliyordu.