Ali KIRIKTAŞ*
Asgari ücretin yüzde 30 oranında artırılması, ekonomik dalgalanmaların ortasında halkın cüzdanını bir nebze rahatlatmak için atılmış büyük (!) bir adım olarak sunuldu. Ancak, bu devasa artışın vatandaşın yaşam standartlarına mı yoksa hayatta kalma mücadelesine mi hizmet ettiği sorusu akıllarda yankılanıyor.
Şimdi, gelin bu %30’luk artışı kutlayalım. Elbette, maaş bordrosunda rakamlar büyümüş gibi görünüyor. Ancak zam haberini alır almaz markette bir litre süt, bir ekmek ve birkaç temel ürünün fiyatlarına baktığınızda, maaş artışının zamların hızına yetişemediği gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. Görünüşe göre bu %30, aslında zam dalgasında boğulmamamız için verilen bir can simidi. Can simidi diyorum ama o da doğası itibarıyla bir delikten başka bir anlam ihtiva etmiyor.
Zenginleşen Bir Halk mı?
Bu artışın ardından, birçok vatandaş kendini bir anlığına “zenginleşmiş” hissediyor. Ne de olsa maaş artıyor, değil mi? Ama durun bir dakika; bu zenginleşme hissi, yeni fiyat etiketleriyle markette yaşanan şok dalgasıyla hızla yerle bir oluyor. TUİK verilerine göre TÜFE’deki (2003=100) değişim 2024 yılı Kasım ayında bir önceki aya göre %2,24, bir önceki yılın Aralık ayına göre %42,91, bir önceki yılın aynı ayına göre %47,09 ve on iki aylık ortalamalara göre %60,45 olarak gerçekleşti, bu oranlara bakıldığında maaş artışı gerçekte kime fayda sağlıyor?
İşverenler de bu hikâyenin mağdurları arasında. Asgari ücret artışıyla birlikte maliyetler yükseliyor ve bu maliyet artışları fiyatlara yansıyor. Yani, çalışan zamla sevinirken, zamlı fiyatlarla tekrar ağlıyor. Ne güzel bir döngüye benziyor, değil mi?
Halkın Yeni Eğlencesi: İndirim Kovalama
Asgari ücretle yaşam, cari yaşam mücadelesinde adeta bir macera filmine dönüştü. İnsanlar, en uygun fiyatlı marketi bulmak için şehrin dört bir yanını dolaşıyor. Cumartesi akşamları sinemaya gitmek yerine pazar alışverişi için kuyruklara giriliyor. Zam gelmeden önce alınan ürünler, artık “müze eseri” gibi evin baş köşesinde saklanıyor.
Sonuç: Hiciv mi Gerçek mi?
Yüzde 30’luk artış, kâğıt üzerinde oldukça etkileyici görünüyor. Ancak, bu artışın gerçek etkisi enflasyonun acımasız pençesiyle silinip gidiyor. Çalışanın cebindeki para, zamlı fiyatlar karşısında daha fazla küçülürken, bu hikâyenin kazananı kim?
Belki de bu artışlar, “istikrara kavuşmak için çaba gösterildiği hissi sunmak isteyen sistemi sorgulamadan kabul eden” bir toplum yaratmak için bir illüzyondan ibarettir. Belki de gerçekten büyük bir tiyatro sahnesindeyiz ama perde arkasında neler döndüğünden haberimiz bulunmuyor. Bu hamurun daha çok su götüreceği ve alt-orta gelir guruplarının satın alma gücünde günbegün yaşanan erimenin açıklanmasında işlevselliğin ortadan kalktığı daha net biçimde anlaşılıyor.
*: Ali KIRIKTAŞ, Kapadokya Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü doktora öğrencisidir.