Dr. Aytaç AYDIN
Yerel yönetimler, demokrasinin işleyişi ve toplumsal refahın sağlanması bakımından merkezi bir rol üstlenmektedir. Özellikle sosyal belediyecilik anlayışı, yoksullukla mücadele, dezavantajlı grupların desteklenmesi ve katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi noktasında kritik bir işlev görmektedir (İzci & Yılmaz, 2019). Türkiye’de 2019 ve 2024 yerel seçimleri arasındaki süreç, bu bağlamda yalnızca parti dengelerini değiştirmemiş; aynı zamanda sosyal belediyecilik uygulamalarının siyasi rekabetin merkezine yerleştiği bir döneme işaret etmiştir.
2019 ve 2024 Seçimleri: Siyasal Dengelerdeki Değişim
2019 seçimlerinde AK Parti %44,33 oy oranıyla (20.583.896 oy) birinci parti konumunu sürdürmüş, CHP ise %30,11 oy oranıyla (13.983.738 oy) ikinci parti olarak yer almıştır. Ancak 31 Mart 2024 seçimlerinde tablo değişmiş; CHP %37,76 (17.391.548 oy) ile birinci parti olurken, AK Parti %35,48 (16.339.771 oy) seviyesine gerilemiştir. Bu sonuç, Türkiye siyasetinde önemli bir kırılmaya işaret etmektedir.
Söz konusu kırılma, yalnızca seçim sonuçlarıyla sınırlı değildir. AK Parti’nin yaşadığı kayıp, partiyi sosyal belediyecilik politikalarını yeniden tanımlamaya yöneltmiş; CHP’nin uzun süredir sahip olduğu “sosyal belediyecilik” imajı ise ciddi bir rekabetle karşı karşıya kalmıştır.
Sosyal Belediyecilik Kavramı ve Türkiye’deki Yansımaları
Sosyal belediyecilik, yerel yönetimlerin yalnızca altyapı ve hizmet sağlayıcı rolünü değil, aynı zamanda sosyal devletin yerel ölçekteki yansımasını da ifade etmektedir (Parlak, 2014). Bu anlayış, yoksulluğun çok boyutlu yapısına yanıt vermeyi amaçlar ve kentlerde yaşayan dezavantajlı grupların yaşam kalitesini artırmayı hedeflemektedir (Batal, 2016).
Türkiye’de 1970’lerden itibaren kentleşme ve göç süreçlerinin hızlanmasıyla birlikte kentsel yoksulluk, sosyal belediyeciliğin temel gündemlerinden biri haline gelmiştir. CHP bu bağlamda uzun süre “halkçı belediyecilik” vizyonuyla öne çıkarken, AK Parti 2024 seçimlerinden sonra bu alanı yeniden sahiplenmeye başlamıştır.
CHP’nin Sosyal Belediyecilik İmajı
CHP belediyeleri, özellikle büyükşehirlerde “halk lokantaları”, “askıda fatura”, ücretsiz kreşler, öğrencilere destek programları ve kadın dayanışma merkezleri gibi uygulamalarla sosyal belediyecilik kimliğini güçlendirmiştir. Bu hizmetler, partinin dezavantajlı gruplara yönelik duyarlılığını görünür kılmıştır.
Yerel yönetimlerin sosyal politika uygulamaları, yalnızca hizmet üretmekle sınırlı değildir; aynı zamanda katılımcı demokrasiyi güçlendiren bir araç olarak görülmektedir (İzci & Yılmaz, 2019). CHP’nin bu bağlamdaki öncülüğü, 2019 seçimlerinde partinin yükselişine katkı sağlamıştır.
AK Parti’nin Yeni Sosyal Belediyecilik Stratejileri
2024 seçimlerinde yaşadığı kaybın ardından AK Parti belediyeleri, özellikle İç Anadolu’da (Konya, Aksaray gibi) sosyal belediyecilik uygulamalarını hızla çeşitlendirmiştir. Bu kapsamda: Medrese kültürüyle harmanlanan uygun fiyatlı kahve ve sosyal mekânlar, Bilim merkezleri ve kadın aktivite merkezleri, CHP’nin kent lokantalarına benzer lokantalar, Evde bakım hizmetleri ve yaşlı destek projeleri, Engelliler için rehabilitasyon ve istihdam destekleri, ön plana çıkmıştır. Bu uygulamalar, yerel yönetimlerin sosyal hizmetlerin yeniden yapılandırılmasında üstlendiği kritik rolü göstermektedir (Güleç, 2014).
Liberal Rekabet ve Toplumsal Faydalar
CHP ve AK Parti’nin sosyal belediyecilik alanında rekabete girmesi, aslında toplum için bir kazanım olarak görülmelidir. Çünkü bu rekabet, yerel yönetimlerin hizmet kapasitesini artırmakta ve vatandaşlara daha geniş seçenekler sunmaktadır.
Avrupa Birliği örneğinde görüldüğü üzere, yerelleşme ve merkezi yönetim-yerel yönetim iş birliği, demokrasinin derinleşmesine önemli katkılar sunmaktadır (Parlak, 2014). Benzer biçimde, Türkiye’de iki büyük partinin sosyal belediyecilik üzerinden rekabet etmesi, yerel demokrasinin ve sosyal devlet anlayışının güçlenmesi açısından dikkate değer bir fırsat yaratmaktadır.
Bununla birlikte, bu sürecin sürdürülebilir hale gelmesi için merkezi hükümetin de AB örneklerinde olduğu gibi yerel yönetimlerle, parti ayrımı gözetmeksizin, iş birliği içinde hareket etmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir.
CHP’nin Gelecek Perspektifi: İmaj Krizi mi?
Bugün gelinen noktada CHP’nin sosyal belediyecilik imajını kaybetme riski bulunaktadır. 2024 seçimleri ile birlikte AK Parti, seçim yenilgisinden ders çıkararak aynı alanda güçlü projeler üretmeye başlamıştır. CHP’nin bu riski bertaraf edebilmesi, mevcut hizmetleri sürdürmekten öte, yenilikçi ve katılımcı projeler geliştirmesine bağlıdır.
Nitekim İstanbul, Ankara ve Manisa örneklerinde görüldüğü üzere CHP belediyeleri sosyal belediyecilikte son derece etkili uygulamalar geliştirmiştir. Ancak bu deneyimlerin yalnızca birkaç büyükşehirle sınırlı kalmaması, diğer CHP’li belediyelere de aktarılması gerekmektedir. Böyle bir kurumsal yaygınlaştırma, partinin sosyal belediyecilikteki öncü konumunu ulusal ölçekte güçlendirecektir.
Örneğin, İstanbul’da hayata geçirilen dijital platformlar aracılığıyla şeffaf sosyal yardım uygulamaları, yeşil dönüşüm projeleri, kooperatifçilik girişimleri ve gençlere yönelik yenilikçi programlar, diğer belediyelere de yaygınlaştırıldığında CHP’nin sosyal belediyecilikteki öncü konumunu pekiştirme potansiyeli taşımaktadır.
Sonuç yerine
2019–2024 seçimleri arasındaki süreç, Türkiye’de sosyal belediyeciliğin siyasal rekabetin merkezine yerleştiğini göstermektedir. CHP’nin öncülük ettiği bu alan, AK Parti’nin yeni stratejileriyle çok aktörlü bir rekabet sahasına dönüşmüştür.
Bu durum, bir yönüyle CHP için imaj kaybı riskini barındırırken, diğer yönüyle Türkiye’de yerel yönetimlerin hizmet kapasitesini artırmakta ve toplumsal refaha katkı sunmaktadır.
Sonuç olarak, sosyal belediyeciliğin siyasi rekabetin odağı haline gelmesi, yalnızca partilerin stratejilerini değil, Türkiye’de yerel yönetimlerin geleceğini de yeniden şekillendirmektedir.
Bu nedenle, her iki partinin de sosyal belediyecilik anlayışını daha kapsayıcı, katılımcı ve sürdürülebilir bir çerçevede geliştirmesi hem demokrasi hem de toplumsal adalet açısından kritik önemdedir.
Kaynakça
Batal, S. (2016). Yoksulluk kavramının yerelleşmesi: Kentsel yoksulluk ve yerel yönetimlerin konuya yaklaşımı. The Journal of Academic Social Science Studies, 52, 301–316.
Güleç, Y. (2014). Sosyal hizmetlerin yeniden yapılandırılmasında yerel yönetimlerin önemi ve işlevi: Bağcılar Engelliler Sarayı örneği. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2(1), 486–500.
İzci, F., & Yılmaz, V. (2019). Yerel Yönetim Politikaları Kurulunun yapısal ve işlevsel boyutlarının incelenmesi. Journal of Academic Value Studies, 5(3), 385–394.
Parlak, B. (2014). Avrupa Birliği perspektifinden merkezi yönetim-yerel yönetim ilişkileri. Tesam Akademi Dergisi, 1(2), 7–25.